I. Cilt
( - 1350)

II. Cilt
(1350 - 1650)

III. Cilt
(1650 - 1800)

IV. Cilt
(1800 - 1970)

Tintern Manastırı*

William Wordsworth

William Wordsworth’un (1770-1850) şiirleri pek çok romantik tema barındırır ama bunların arasında en sık rastlananlar panteistik bir yaklaşım benimsediğini gösteren şiirleridir. Wordsworth, ileri yaşlarda Londra’nın yapmacık atmosferinden kaçıp kuzey İngiltere’nin Lake Country bölgesine çekilir ama aşağıda sunulan, Tintern Manastırı adlı eseri (13 Temmuz 1798), onun erken dönem çalışmalarının tipik bir örneğidir. Bu şiirde, romantik şiire has bir özellik olan “otobiyografik günah çıkarma”nın izlerini görürüz. Şiirde sözünü ettiği özel arkadaş, en sevdiği kız kardeşi Dorothy’dir ki, bu ilişki, ilkesel olarak yalnız olan romantik bireyin, aslında bu yalnızlıktan nasıl kurtulmaya çalıştığını gösterir.

Beş yıl geçti; beş yaz,

Beş uzun kış uzunluğuyla!

Ve ben yine duyuyorum

Dağdaki kaynaklardan inen suların

Karasal mırıltılarını. Yine görüyorum

Bu sarp ve azametli kayalıkların,

Kuytu ve yabanıl bir manzaranın önünde

Daha derin bir inziva telkin ederek

Yeryüzünü gökyüzünün sükûnetine bağladığını.

Burada durup dinlenmenin,

Çınarın gölgesinden, şu kulübe parselleriyle,

Bu mevsimde yemyeşil olduğu için

Kendilerini çalıların arasında kaybetmiş olan

Meyve bahçelerini seyretmenin zamanıdır.

Yine görüyorum ki,

Çalıların oluşturduğu çitler, çit denebilirse,

(Aslında) oynamayı seven çizgi gibi ince dallar

Elden çıkmış; pastoral çiftlikler ağzına kadar yeşillenmiş;

Ağaçların arasından sessizce duman tütmekte!

Sanki kimsesiz ormanın yersiz yurtsuz bir sakininin

Veya münzevi bir keşişin mağarada yaktığı ateşin

Karşısında oturmakta olduğuna dair belli belirsiz bir uyarı.

Uzun süre ayrı kalmış olsam da

Bu güzelliklere kör bir adamın bigane kalacağı gibi

Bigane kalmadım hiç (onları unutmadım).

Yalnız odalarda ve şehrin gürültüsünde,

Kanda ve kalpte hissedilen yorgunluğu da

Tatlı duyguları da onlara borçluyum.

Ve hatta, sakin bir kafayla düşününce,

İnsan yaşamının o en güzel bölümünde

Küçümsenmeyecek etkisi olan unutulmuş zevkleri:

Onun o küçük, adsız, hatırlanmayan

İyilik ve sevgi dolu davranışları.

İnanıyorum ki, onlara bu anlaşılmaz dünyanın

Ağır yükünü hafifleten,

O gizemli, huzur dolu, kutlu ruh halinden

Daha iyi bir hediye sunamazdım.

O yüce ve kutlu hal ki,

Sevgi ve şefkat bizi nazikçe inandırıncaya kadar,

Bedenin nefesi, hatta kanın akışı

Âdeta askıya alınıp, beden uykuya dalarken

Yaşayan bir varlık olalım ve

Bir göz ahenk ve neşeyle kapanırken,

Diğeri şeylerin içindeki yaşamı görsün.

Eğer bu boş bir inançtan başka bir şey değilse,

Ah! Ne kadar da sık

Karanlıkta ve günışığının çeşitli ve

Mutsuz hallerinde: boşuna çalkantılar

Ve dünyanın ateşi kalbimde asılıyken.

Ruhen sana ne kadar sık döndüm

Ah ormanlık Wye!22

Ağaçlar arasında gezinirken

Ruhum ne kadar da sık sana çekildi.

Ve şimdi, yarı karanlık düşüncelerin pırıltısında

Bulanık ve soluk, biraz da hüzünlü

Bir kafa karışıklığı içinde

Hayalimde yeniden canlanıyor:

Burada, sadece bugünün keyifli ruh haliyle değil,

Şu anın gelecek yıllarda yaşam ve yiyecek

Vaat ettiğine dair hoş düşüncelerle yaşıyorum.

O tepelere ilk gittiğim günden beri

Değişmiş olsam da, ki şüphesiz,

Sevdiği şeyi arayan bir adamdan ziyade

Korkuttuğundan kaçan bir adam gibi

Doğanın elverdiği her yerde karaca misali koşup,

Derin nehirlerin ve ıssız derelerin üzerinden atlayacağımı

Umut etme cesaretim var. Çünkü o zamanlar doğa

(Çocukluğumun o yontulmamış günlerinin keyfi

Ve hayvanlar gibi davranmanın mutluluğu geride kaldı)

Benim için her şeydi. O zamanlar ne olduğumu tarif edemem.

Çınlayan çağlayanın sesini duymak bir tutku gibiydi.

Uç kayalıklara, dağlara, ormanların kuytusuna,

Oradaki şekillere ve renklere açlık duyardım:

Öyle bir duygu ve aşk ki, düşünülemeyecek kadar güzel.

O günler ve o günlerin sancılı mutluluğu

Ve baş döndürücü coşkusu yok artık.

Bundan dolayı değil şikâyetim ya da duyduğum hüzün;

Zira başka mükafatları oldu ki, sanırım

Böylesi bir kaybı telafi edecek kadar bol.

Doğaya gençliğin düşüncesizliğiyle değil,

Sık sık insanlığın durağan ve hüzünlü müziğini

Dinleyerek bakmayı öğrendim;

Ne haşin, ne de kulak tırmalayıcı, ama

Denetlenemeyecek, susturulamayacak kadar güçlü.23

Ve derin düşüncenin mutluluğunda

Beni huzursuz eden bir şeyin mevcudiyetini hissettim ki,

Batan güneşlerin ışığında, okyanusun çemberinde,

Can veren havada, gökyüzünün mavisinde ve

İnsanın zihninde yaşayıp onlarla kaynaşmakta:

Düşünen ve düşünülen her şeyi tahrik eden,

Her şeyin içinden süzülüp geçen bir ruh, bir hareket sanki.

Ben bu yüzden hâlâ kırların, ormanların, dağların

Ve bu yeşil yeryüzünde, bu muazzam dünyada

Gözün görüp kulağın duyduğu her şeyin sevdalısıyım.

Göz ve kulak - doğada ve duyuların dilinde,

En saf düşüncelerimin çapasını, besleyicisini,

Kalbimin, ruhumun ve tüm maneviyatımın

Rehberini ve koruyucusunu mutlulukla müşahede etmekte.

Eğer bana böyle öğretilmemiş olsaydı,

Hayat dolu ruhumu çürümeye terk eder,

Daha çok acı çekerdim: Çünkü sen bu güzel nehrin kıyısında

Benimle birliktesin; sen, benim sevgili dostum,

Sevgili, sevgili dostum;

Sesinde sabık kalbimin dilini duyuyor,

O vahşi gözlerinin saçtığı ışıkta eski günlerin keyfini okuyorum.

Doğanın onu seven kalbe ihanet etmediğinin bilinciyle

Yalvarıyorum. Ah! Sana biraz daha bakıp, sende

Bir zamanlar ne olduğumu görebilir miyim?

Sevgilim, benim sevgili kız kardeşim!

Birlikte yaşadığımız bütün yıllar boyunca,

Mutluluktan mutluluğa koşmak

Aklı öylesine uyarıyor,

Sükûnet ve güzellikle öylesine etkiliyor,

Ulvi düşüncelerle öylesine besliyor ki,

Ne kötü sözler ve cüretkâr yargılar,

Ne bencil adamların istihzaları,

Ne merhametsiz esenlemeler,

Ne de günlük yaşamın can sıkıcı ilişkileri

Aramıza girip bizi rahatsız edebilir veya

Neşe saçan, kutlu inancımızı bozabilir.

Dolayısıyla, bu yanlız yürüyüşte, bırak da ay parlasın,

Puslu dağ rüzgârları özgürce essin üstüne:

Ve yıllar sonra, bu coşku olgunlaşarak tatlı bir hazza dönüşüp

Zihnin bin bir güzel formu ve

Hafızan tatlı seslerin ve ahengin ikametgâhı olunca,

Ah! Şayet yalnızlık veya korku veya acı veya keder düşmüşse payına,

Beni hangi iyileştirici, müşfik düşüncelerle anacaksın?

Bunlar benim tavsiyelerim: Olur da bir gün,

Sesini duyamayacak veya o vahşi gözlerindeki pırıltıyı

Yakalayamayacak durumda olursam,

Eski günler adına – bu enfes derenin kıyısında

Birlikte oturduğumuzu hatırlayacak mısın?

Ve doğaya tapan benim oraya bıkıp usanmadan,

Daha doğrusu sevgiyle, ah! Şevkle,

Kutsal bir aşkla geldiğimi hatırlayacak mısın?

Bunca yer gezdikten, bunca ayrılıktan sonra,

Bu dimdik ormanların ve yüce kayalıkların,

Ve bu yemyeşil manzaranın, benim için

Kendilerinden ve senden de sevgili olduğunu

Hatırlayacak mısın?

* William Wordsworth, Poetical Works - Tintern Abbey Little, Brown&Company 1854.

Bu platformun teknik altyapısı Zekare Bilgi Teknolojileri tarafından sağlanmaktadır.