Tintern Manastırı*
William Wordsworth’un (1770-1850) şiirleri pek çok romantik tema barındırır ama bunların arasında en sık rastlananlar panteistik bir yaklaşım benimsediğini gösteren şiirleridir. Wordsworth, ileri yaşlarda Londra’nın yapmacık atmosferinden kaçıp kuzey İngiltere’nin Lake Country bölgesine çekilir ama aşağıda sunulan, Tintern Manastırı adlı eseri (13 Temmuz 1798), onun erken dönem çalışmalarının tipik bir örneğidir. Bu şiirde, romantik şiire has bir özellik olan “otobiyografik günah çıkarma”nın izlerini görürüz. Şiirde sözünü ettiği özel arkadaş, en sevdiği kız kardeşi Dorothy’dir ki, bu ilişki, ilkesel olarak yalnız olan romantik bireyin, aslında bu yalnızlıktan nasıl kurtulmaya çalıştığını gösterir.
Beş yıl geçti; beş yaz,
Beş uzun kış uzunluğuyla!
Ve ben yine duyuyorum
Dağdaki kaynaklardan inen suların
Karasal mırıltılarını. Yine görüyorum
Bu sarp ve azametli kayalıkların,
Kuytu ve yabanıl bir manzaranın önünde
Daha derin bir inziva telkin ederek
Yeryüzünü gökyüzünün sükûnetine bağladığını.
Burada durup dinlenmenin,
Çınarın gölgesinden, şu kulübe parselleriyle,
Bu mevsimde yemyeşil olduğu için
Kendilerini çalıların arasında kaybetmiş olan
Meyve bahçelerini seyretmenin zamanıdır.
Yine görüyorum ki,
Çalıların oluşturduğu çitler, çit denebilirse,
(Aslında) oynamayı seven çizgi gibi ince dallar
Elden çıkmış; pastoral çiftlikler ağzına kadar yeşillenmiş;
Ağaçların arasından sessizce duman tütmekte!
Sanki kimsesiz ormanın yersiz yurtsuz bir sakininin
Veya münzevi bir keşişin mağarada yaktığı ateşin
Karşısında oturmakta olduğuna dair belli belirsiz bir uyarı.
Uzun süre ayrı kalmış olsam da
Bu güzelliklere kör bir adamın bigane kalacağı gibi
Bigane kalmadım hiç (onları unutmadım).
Yalnız odalarda ve şehrin gürültüsünde,
Kanda ve kalpte hissedilen yorgunluğu da
Tatlı duyguları da onlara borçluyum.
Ve hatta, sakin bir kafayla düşününce,
İnsan yaşamının o en güzel bölümünde
Küçümsenmeyecek etkisi olan unutulmuş zevkleri:
Onun o küçük, adsız, hatırlanmayan
İyilik ve sevgi dolu davranışları.
İnanıyorum ki, onlara bu anlaşılmaz dünyanın
Ağır yükünü hafifleten,
O gizemli, huzur dolu, kutlu ruh halinden
Daha iyi bir hediye sunamazdım.
O yüce ve kutlu hal ki,
Sevgi ve şefkat bizi nazikçe inandırıncaya kadar,
Bedenin nefesi, hatta kanın akışı
Âdeta askıya alınıp, beden uykuya dalarken
Yaşayan bir varlık olalım ve
Bir göz ahenk ve neşeyle kapanırken,
Diğeri şeylerin içindeki yaşamı görsün.
Eğer bu boş bir inançtan başka bir şey değilse,
Ah! Ne kadar da sık
Karanlıkta ve günışığının çeşitli ve
Mutsuz hallerinde: boşuna çalkantılar
Ve dünyanın ateşi kalbimde asılıyken.
Ruhen sana ne kadar sık döndüm
Ah ormanlık Wye!22
Ağaçlar arasında gezinirken
Ruhum ne kadar da sık sana çekildi.
Ve şimdi, yarı karanlık düşüncelerin pırıltısında
Bulanık ve soluk, biraz da hüzünlü
Bir kafa karışıklığı içinde
Hayalimde yeniden canlanıyor:
Burada, sadece bugünün keyifli ruh haliyle değil,
Şu anın gelecek yıllarda yaşam ve yiyecek
Vaat ettiğine dair hoş düşüncelerle yaşıyorum.
O tepelere ilk gittiğim günden beri
Değişmiş olsam da, ki şüphesiz,
Sevdiği şeyi arayan bir adamdan ziyade
Korkuttuğundan kaçan bir adam gibi
Doğanın elverdiği her yerde karaca misali koşup,
Derin nehirlerin ve ıssız derelerin üzerinden atlayacağımı
Umut etme cesaretim var. Çünkü o zamanlar doğa
(Çocukluğumun o yontulmamış günlerinin keyfi
Ve hayvanlar gibi davranmanın mutluluğu geride kaldı)
Benim için her şeydi. O zamanlar ne olduğumu tarif edemem.
Çınlayan çağlayanın sesini duymak bir tutku gibiydi.
Uç kayalıklara, dağlara, ormanların kuytusuna,
Oradaki şekillere ve renklere açlık duyardım:
Öyle bir duygu ve aşk ki, düşünülemeyecek kadar güzel.
O günler ve o günlerin sancılı mutluluğu
Ve baş döndürücü coşkusu yok artık.
Bundan dolayı değil şikâyetim ya da duyduğum hüzün;
Zira başka mükafatları oldu ki, sanırım
Böylesi bir kaybı telafi edecek kadar bol.
Doğaya gençliğin düşüncesizliğiyle değil,
Sık sık insanlığın durağan ve hüzünlü müziğini
Dinleyerek bakmayı öğrendim;
Ne haşin, ne de kulak tırmalayıcı, ama
Denetlenemeyecek, susturulamayacak kadar güçlü.23
Ve derin düşüncenin mutluluğunda
Beni huzursuz eden bir şeyin mevcudiyetini hissettim ki,
Batan güneşlerin ışığında, okyanusun çemberinde,
Can veren havada, gökyüzünün mavisinde ve
İnsanın zihninde yaşayıp onlarla kaynaşmakta:
Düşünen ve düşünülen her şeyi tahrik eden,
Her şeyin içinden süzülüp geçen bir ruh, bir hareket sanki.
Ben bu yüzden hâlâ kırların, ormanların, dağların
Ve bu yeşil yeryüzünde, bu muazzam dünyada
Gözün görüp kulağın duyduğu her şeyin sevdalısıyım.
Göz ve kulak - doğada ve duyuların dilinde,
En saf düşüncelerimin çapasını, besleyicisini,
Kalbimin, ruhumun ve tüm maneviyatımın
Rehberini ve koruyucusunu mutlulukla müşahede etmekte.
Eğer bana böyle öğretilmemiş olsaydı,
Hayat dolu ruhumu çürümeye terk eder,
Daha çok acı çekerdim: Çünkü sen bu güzel nehrin kıyısında
Benimle birliktesin; sen, benim sevgili dostum,
Sevgili, sevgili dostum;
Sesinde sabık kalbimin dilini duyuyor,
O vahşi gözlerinin saçtığı ışıkta eski günlerin keyfini okuyorum.
Doğanın onu seven kalbe ihanet etmediğinin bilinciyle
Yalvarıyorum. Ah! Sana biraz daha bakıp, sende
Bir zamanlar ne olduğumu görebilir miyim?
Sevgilim, benim sevgili kız kardeşim!
Birlikte yaşadığımız bütün yıllar boyunca,
Mutluluktan mutluluğa koşmak
Aklı öylesine uyarıyor,
Sükûnet ve güzellikle öylesine etkiliyor,
Ulvi düşüncelerle öylesine besliyor ki,
Ne kötü sözler ve cüretkâr yargılar,
Ne bencil adamların istihzaları,
Ne merhametsiz esenlemeler,
Ne de günlük yaşamın can sıkıcı ilişkileri
Aramıza girip bizi rahatsız edebilir veya
Neşe saçan, kutlu inancımızı bozabilir.
Dolayısıyla, bu yanlız yürüyüşte, bırak da ay parlasın,
Puslu dağ rüzgârları özgürce essin üstüne:
Ve yıllar sonra, bu coşku olgunlaşarak tatlı bir hazza dönüşüp
Zihnin bin bir güzel formu ve
Hafızan tatlı seslerin ve ahengin ikametgâhı olunca,
Ah! Şayet yalnızlık veya korku veya acı veya keder düşmüşse payına,
Beni hangi iyileştirici, müşfik düşüncelerle anacaksın?
Bunlar benim tavsiyelerim: Olur da bir gün,
Sesini duyamayacak veya o vahşi gözlerindeki pırıltıyı
Yakalayamayacak durumda olursam,
Eski günler adına – bu enfes derenin kıyısında
Birlikte oturduğumuzu hatırlayacak mısın?
Ve doğaya tapan benim oraya bıkıp usanmadan,
Daha doğrusu sevgiyle, ah! Şevkle,
Kutsal bir aşkla geldiğimi hatırlayacak mısın?
Bunca yer gezdikten, bunca ayrılıktan sonra,
Bu dimdik ormanların ve yüce kayalıkların,
Ve bu yemyeşil manzaranın, benim için
Kendilerinden ve senden de sevgili olduğunu
Hatırlayacak mısın?
* William Wordsworth, Poetical Works - Tintern Abbey Little, Brown&Company 1854.