Tüccar Ne Yapar? Yaptığı İş İlahi Yasayla Ne Ölçüde Uyumludur?
500’den 1100’e kadar geçen altı yüz yıl boyunca Avrupa’nın, özellikle de orta ve kuzey İtalya, Renanya142 ve Flamanya143’nın ekonomik ve sosyal kurumları, belirgin bir değişime uğradı. Halkın büyük bir çoğunluğu hâlâ kırsalda yaşıyordu, ama artık her yeni kuşak, eski olandan yeninin doğmakta olduğuna, yeni şehir ve kasabaların kurulduğuna şahit olmaktaydı. Şehirlerde yaşayanların sayısı, kırsalda yaşayanlara kıyasla çok azdı, ama zenginleştikçe nüfuz sahibi olmaktaydılar. Söz konusu zenginlik, kaynağı ve boyutları itibariyle, Batı Roma İmparatorluğu ekonomisinin çöküşünden beri Batı dünyasının görmediği ölçüde büyük ve şaşırtıcıydı. Zenginliğin kaynağı, ticari mal üretimi ve bu malların yerli ve yabancı pazarlarda satışı, Hıristiyanlar kadar Müslümanları da kapsayan denizaşırı taşımacılık, sigortacılık ve bankacılık faaliyetleri ve kamu yönetimi ile özel finans arasındaki geniş çaplı ilişki ağıydı. En büyük servet sahipleri, elbette toprakla uğraşanlardı, ama imalat ve ticaretle iştigal edenler de gerek sayısal olarak, gerekse sahip oldukları servetin boyutları itibariyle, bir kuşaktan diğerine belirgin biçimde artıyordu.
Bu ortam, modern iş dünyasının gereksinim duyduğu iş yönetim biçimleri, kredi enstrümanları, ticaret hukuku, muhasebede çift kayıt sistemi ve akılcı üretim prosedürleri gibi kurumsal ve teknik düzenlemelerin gelişimine yol açtı. Mensuplarının dar görüşlü çoğunluktan çok farklı bir yaşam sürdüğü, uluslararası bir iş dünyasının oluştuğu su götürmez bir gerçekti. Dahası, bu insanlar paraya ve parasal kazanca kuşkuyla bakan Hıristiyan Batı’nın kadim gelenekleriyle uyum içinde olmadıklarını kendileri de biliyorlardı.
Aşağıdaki üç seçki, Orta Çağ’da ticaret ve ticaret ahlakının bazı yönleri itibariyle nasıl geliştiğini göstermektedir. Bunlardan ilki, Sienalı144 bir tüccar – banker şirketinin merkezinden, para ve ticari mal için iyi bir pazar olan Champagne-Fairs’deki temsilcisine/acentasına gönderdiği mektuptur. İkincisi, Aziz Thomas Aquinas’ın Summa Theologica adlı eserinden; üçüncüsü ise dönemin ticaret yaşamına dair az sayıda kitaptan biri olarak, 1450’lerde İtalyan Benedetto Cotrugli tarafından yazılan Ticaret ve Mükemmel Tüccara Dair145 adlı kitaptan alınmıştır. Cotrugli, bir tür savunma niteliği taşıyan bu kitabını yazmadan çok önce de sorulan bir soru vardır ki, Aziz Thomas Aquinas buna tek bir cevap vermiş; kendisinden öncekiler gibi, kendisinden sonra gelen moralistler (ahlakçılar), bunu yüzleşmek zorunda kaldıkları en can alıcı sorun olarak değerlendirmişlerdir. Çünkü bu sorunun ardında yoksulları fakr-u zaruretin had safhada olduğu zamanlarda bile ezip geçen ve İncil’e göre Hz. İsa Mesih tarafından lanetlenmiş olan zenginlere duyulan, bin yıllık güvensizlik vardır. Soru şudur: Ticaret ve bankacılık sayesinde para bollaştığına göre, toplum zenginlere ne ölçüde değer vermelidir? (P.R.)
Tüccar-Bankerden Mektup*
Siena, 5 Temmuz, 1260
Tanrı adına, Amin. Fransa Province’in 1260 Mayıs Panayırı’ndan ilk kuryenin getirdiği mektuplara cevap.
Sevgili Giacomo di Guido Cacciaconti:
Giacomo, Giovanni ve diğer ortaklar sana selamlarını gönderiyor ve bu yılın Province Mayıs Panayırı’ndan gild merchant146 kuryesiyle gönderdiğin mektupları aldığını bildiriyorlar. Verdiğin talimatı mükemmelen anlıyoruz. Burada yapılması gerekenleri yapmak üzere hemen harekete geçeceğiz. Yalvarırız sen de uyanık ol ve yapılması gerekeni yap. Yatırım yapar veya borç verirken lütfen ihtiyatlı ol ki, ihtiyacımız olduğunda veya istediğimiz an paramızı geri alabilelim. Bunu en iyi şekilde yapmak suretiyle saygınlık kazan ki, ortaklığımızın da itibarı artsın. Tanrı seni kutsasın, merhameti üstünde olsun, Amin.
Biliyorsun ki, Giacomo, sana her şeyi olduğu gibi yazacak; özellikle de açtığın krediler, yaptığın tahsilat ve harcamalarla ilgili olarak her panayırda olduğu gibi, bu panayırda da talimatın doğrultusunda defter tutacak, açtığın kredileri kredilere, yaptığın tahsilatı tahsilata, yaptığın harcamaları harcamalara kaydedeceğiz. Dolayısıyla, eline geçen veya tahsil ettiğin paraları bize mektupla bir kez bildirmen yeter. İkinci bir kez bildirme, çünkü bunları senden haber alır almaz günlük defterden ana deftere geçiriyoruz. Aynı şeyi birden fazla mektupta bildirmen iyi olmaz, çünkü deftere birkaç kez işlemiş oluruz. Dikkat et emi? Buna değinmemizin nedeni, Testa Tebaldi’nin aldığı ve Tegerigo Lei’nin verdiği 3 Pound’luk Provisine.147 Onlardan 34 soldi’den 4 denier eksik almıştın, bunu bize birden çok mektupla bildirdin.148 Kayda geçirdiğimizi unutmuş olsaydık, ikinci bir kez daha geçirebilirdik. Dolayısıyla, lütfen dikkat et, bize verdiğin talimatları tekrarlama.
Sana bir başka mektupla da bildirdiğimiz bir hususu şaşırmayasın diye tekrarlamak isteriz. Biz de Provisine sattık ve satmaya devam ediyoruz, çünkü, Giacomo, Floransa ile savaş nedeniyle masraflarımız büyük ve çok hareketli, paraya ihtiyaç var. Bu bakımdan, kaynak yaratabilmenin en avantajlı yolu Provisine satmak. Kredi alın, borç bulun diyebilirsin, ama bu iyi olmaz, çünkü aynı eyalet içinde olsa bile paranın bir tüccardan diğerine maliyeti paund başına 5 ila 6 denier; tüccar olmayanlar için corsa149’da 10 ila 12 denier’ye kadar çıkıyor. Burada şartlar böyle. Dolayısıyla, Provisine sattığımıza üzülme, çünkü burada sterlin satmak veya sterlinle borçlanmaktansa, Fransa’da borçlanalım daha iyi. Zira bugünkü fiyatlarla Provisine almak, sterlinle borçlanmaktan daha kârlı, çünkü İngiltere’de, Fransa’ya kıyasla, daha yüksek faiz alıyoruz. Dolayısıyla, hiç merak etme. Şunu da bilmelisin ki, Giacomo, eğer Fransa’da buraya kıyasla daha fazla kâr edebiliyorsak, her şey yolunda demektir. Elinde çok Provisine olacağına göre istediğin düzenlemeyi yapabilirsin ve orada (Fransa’da) elde edeceğin kârdan, elbet bizler de payımıza düşeni alacağız.
Mektubundan anlıyoruz ki, Lyons-on-the-Rhone150’daki işle ilgili olarak Saint Etienne de Troyes dekanını görmeye hem tek başına hem de Tolomeo Pelacane ile birlikte gitmişsin. Ama başpiskopos vekiliyle uzun uzun konuşup tartıştığın halde işimize yarar bir anlaşma yapamadığın gibi, ta ki söz konusu piskopos vekili aleyhine papalık divanından bir mektup temin ederek eline verelim, onu ikna edememişsin. Bu konuda şunu bilmeni isteriz ki, savaş nedeniyle o kadar sıkıntı çektik ve çekmekteyiz ki, söz konusu mektubu temin edecek vaktimiz olmadı. Bu işle nefes alacak zaman bulur bulmaz meşgul olacağımızı ve mektubu temin eder etmez sana göndereceğimizi bilmeni isteriz…
Yine mektubundan anlıyoruz ki, Orlando Bonsignor’a yalvarıp Fransa’daki ortaklarına sana istediğin zaman borç vermeleri için talimat vermesini sağlamamızı istiyor, bunun bizim için müthiş bir çıkış olacağını söylüyorsun. Bu mektubu kaleme aldığımız şu sıralarda, Orlando Bonsignore Siena’da değil, askerle birlikte Montepulciano’da. Döndüğünde kendisiyle temasa geçip söyleriz. İsteğimizi yerine getireceğinden eminiz…
Simsar Giacomo Ubertini’ye 1260 yılının Aziz John Panayırı’nda geri ödenmek üzere 106 Pound’luk Provisine sattığımızı de bilmeni isteriz. Düzinesi s.33’ten sattık ve ödemeyi aldık. Dolayısıyla sen de ne zaman isterse Rimbotto Buonatti’ye ödeme yapacaksın. Ödemeyi yaptığın zaman Lonca’ya151 kaydettirmeyi unutma…
Öte yandan, Tuscany’deki gelişmeleri de bilmeni isteriz. Dediğimiz gibi Giacomo, savaş nedeniyle masraflarımız büyük ve çok iş var. Cebimizden çok para çıkacak, ama Floransa’ya öyle bir yenilgi yaşatacağız ki, bir daha korkmamıza gerek kalmayacak. Tanrı Kral Manfred’i kem gözlerden korusun ve ona uzun bir yaşam bahşetsin, Amin…
* Medieval Trade in the Mediterranean World, pp 388-391, Columbia University Press, 1955.
Summa Theologica(2)*
Şimdi dördüncü bölüme geçelim…
Karşıt görüş 1: Ticarette bir şeyi satın aldığından fazlasına satmak yasaya aykırı değil gibi görünüyor. Çünkü Chrysostum152 der ki, “Bir şeyi kâr yapmak üzere satın alan ve aldığı şekilde koruyarak satana tüccar denir ve Tanrı’nın mabedinden kovulmuştur.” Cassiodorus153 da mütalaasında aynı şeyi söyler: “Öğrenmek nedir veya ticaret yapmanın bir başka şekli nedir bilmediğim için, ticaret daha pahalıya satmak üzere ucuza almaktan başka nedir ki,” der ve ekler: “Efendimizin mabetten kovduğu tüccarlar böyle insanlardı. Şimdi, insanlar mabetten sadece günah işledikleri için kovulduklarına göre, bu tür ticaret günahtır.
Karşıt görüş 2: Dahası, ticari malları satın alınan fiyatın üstünde satmak yasaya da aykırıdır… Şimdi, şayet satın aldığınız bir şeyi, satın aldığınızdan daha yüksek bir fiyata satmışsanız, onu ya gerçek değerinin altında bir fiyata satın almışsınızdır ya da değerinden dazla bir fiyata satmışsınızdır. Bu günah işlemeksizin yapılamaz.
Karşıt görüş 3: Jerome der ki, “fakirken zengin olan din adamından ve bir hiçken ünlenenden, vebadan kaçar gibi kaç.” Şimdi, öyle görünüyor ki, günah olması dışında, din adamlarını ticaretten meneden bir şey yok. Dolayısıyla, ucuza alıp pahallıya satmak günahtır.
Ben diyorum ki, tacirin işi alıp satmak veya değiş tokuştur. Filozof154’a göre takas muzaaftır; biri doğaldır, yani malın gerekli olduğu için bir başka malla takas edilmesi veya yaşamsal bir ihtiyacı karşılamak üzere para karşılığı satın alınmasıdır. Böyle bir takas, aslıda tacirin işi değil, evinin gereksinimlerini karşılamakla yükümlü bir babanın veya devletin yaşamsal ihtiyaçlarının tedarikinden sorumlu bir memurun işidir. Diğer takas türü, yaşamsal ihtiyaçlar için değil, kâr yapmak üzere paraya karşı para veya herhangi bir mala karşı para değiş tokuşudur ki, Filozof’a göre tacirin işidir. Makbûl olan birinci değiş tokuş türüdür, çünkü doğal ihtiyaçları karşılamaya dönüktür, ama ikincisi değil, çünkü sınırsız, sonsuz bir kazanma hırsına, açgözlülüğe hizmet eder. Dolayısıyla, ticaretin itibarına halel getiren bir yönü vardır. Doğası gereği erdemli veya zaruri bir amaca hizmet etmez. Bununla beraber, ticaretin amacı olan kazanç, doğası gereği erdemli ve zaruri bir sonu amaçlamasa da, aslında bu günahkârlığa ya da ahlaksızlığa delalet etmez; çünkü zaruri, hatta ahlaklı bir amaca hizmet etmek suretiyle yasaya uymaması için bir neden yoktur. Mesela, bir adam evini geçindirmek veya muhtaç olanlara yardım için ticaret yoluyla makul bir kazanç elde etmeyi hedefleyebilir; ya da bir başkası ticareti kamuya hizmet etmek için hedefleyebilir ve kazandığı parayı ülkesinin yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamak üzere, mesela istihdam için kullanabilir.
Karşıt görüş 1’e cevap: Chrysostom kazancın nihai amaç olduğu bir ticaret türünden bahsediyor. Bu, bir adamın elindeki malı üstünde hiçbir iyileştirme yapmaksızın değerinden daha yüksek fiyata sattığı durum. Malı, üstünde iyileştirme yaptıktan sonra daha yüksek fiyata satacak olsa, elde ettiği kazancı emeğinin karşılığı olarak değerlendirebilecektir. Kazancın (kârın) yasal addedilebilmesi için yegâne amaç olmaması gerekir; ve yukarıda değinildiği üzere, erdemli ve zaruri bir başka amaca da hizmet etmelidir..
Karşıt görüş 2’ye cevap: Bir malı satın aldığından daha yüksek fiyata satanların hepsi tüccar değildir. Tüccar, bir malı daha yüksek fiyata satmak üzere alandır. Şayet malı satmak için değil de kendisi için alırsa ve şu veya bu nedenle sonradan satmak ister ve satarsa, bu işlem, adam kar etmiş olsa bile ticari bir işlem sayılmaz. Söz konusu malı iyileştirdiği veya malın değeri zaman ve mekâna bağlı olarak değiştiği veya malı bir yerden diğeri naklederken meydana gelebilecek hasarı göze almadığı veya bir başkası tarafından nakledilmesini istemediği için satmış olabilir. Böyle bir durumda ne satın almış olmak, ne de satmak yasaya aykırıdır.
Karşıt görüş 3’e cevap: Din adamları kötü şeylerden imtina etmekle kalmayıp görünüşte kötü olan şeylerden de uzak durmalıdır. Bu ticaret için söz konusudur, çünkü ticaret hem dünyevi kazancı öngörür ki, din adamları buna tenezzül etmemelidir, hem de her türlü kötülüğe açıktır. Bir diğer tehlike, ticaretin kafayı dünyevi kaygılarla meşgul ederek, insanı maneviyattan uzaklaştırmasıdır. Nitekim Havari der ki, “Tanrı’nın askerleri dünyevi işlerle uğraşmaz.” Bununla beraber, din adamlarının yukarıda sözü edilen birinci tür alışverişle iştigal etmeleri yasaldır, çünkü bu tür alışveriş yaşamsal ihtiyaçları karşılamaya dönüktür.
* St. Thomas Aquinas, Summa Theologica, Benziger Brothers, Inc., Washburn Ltd. 1920.
Tüccarın Görevi Ve Saygınlığına Dair*
Tüccarlar yaptıkları iş ve saygınlık itibariyle, özellikle de şu dört nedenle takdir edilmelidir:
Birincisi, kamu yararına çalışıyor olmalıdır. Cicero’nun dediği gibi, halkın refahına hizmet en şerefli iştir ve bu uğruda can verilebilir… Cumhuriyetlerin gelişmesine, refah ve huzuruna en büyük katkıyı yapan tüccarlardır; burada kastettiklerimiz, elbet sıradan ve aşağılık tüccarlar değil, saygı duyduğumuz, yücelttiğimiz şerefli tüccarlardır. Ticari faaliyetler için de şunu söyleyebiliriz: Cumhuriyetlerin gelişmesine hizmet eden ve hepimiz için gurur kaynağı olan ticaret sayesindedir ki, verimsiz/kıraç ülkeler gıda ve diğer malzemelere kavuşmakta, ithâlât yoluyla hiç bilmedikleri çeşit çeşit malların keyfini çıkartmaktadırlar. Tüccarlar paranın, değerli taş ve altının, gümüşün ve diğer pek çok değerli madenin de bollaşmasını sağlamakta, bir sürü el yapımı süs eşyası getirmektedir. Nitekim şehirler ve ülkeler toprağı bu sayede işleyebilmekte, sürüler bu sayede büyümekte, kira ücretleri ve gelirler bu sayede artmaktadır. Tüccarların ticari faaliyetleri nedeniyle yoksullar yaşaya kalmakta; ödedikleri vergiler nedeniyle kamu yönetimi desteklenmekte, lortların ve cumhuriyetlerin vergi ve rüsum gelirleri ihracat ve ithalat sayesinde artarak hazineyi doldurmakta ve dolayısıyla, halkın refahı artmaktadır.
İkincisi, ben, tüccarları, kendi mal varlıklarını saygın bir biçimde yönetiyor olmaları itibariyle de takdir ediyorum. Nitekim tedbirli, itidalli, güvenilir ve dürüst tüccarların hepsi servetlerini büyütmekte, geliştirmektedir. Bu nedenledir ki, tüccarların çok sayıda menkul ve gayrimenkul sahibi olduklarına şahit oluruz. Sahip oldukları servet, evlerinde, ev eşyalarında, aile fertlerinin üst baş ve takılarında, oğullarının başlık, kızlarının çeyiz paralarında ve sonuç olarak kendilerinden daha da zengin ailelerle evlilik yapmalarında yansır... Bu olağanüstü girişim insiyatifine sahip olmayanlar, bu durumun tam tersini yaşamaktadırlar. Nitekim “ticaretle (hiç) iştigal etmemiş olanın vay haline,” der yaşlılarımız, sıkça kullandıkları bir atasözüdür. Bir çiftçi veya herhangi başka biri mevcut geliriyle yetinip bu geliri artırmak için ticaret yapmazsa, söz konusu gelir büyük de olsa, asla bir tüccarın elinde değerlenebileceği gibi değerlenemez… Bu adam kızlarını evlendirmek isteyecek olsa gayrı menkulünü satmak zorunda kalacak veya kendi boğazından kesecektir. Yaşarken servetini ticaretle büyütemeyen bir çiftçinin ardında ölünce ne kalır ki… Oğulları yoksullar evine düşmese bile torunları düşecektir.
Üçüncüsü, tüccarlar hem özel hem kamu ilişkileri itibariyle de takdire şayandır. Özel ilişkilerden kasıt, kendisi ve ailesinin yakın çevreyle olan saygın ve erdemli ilişkileridir. Anlaşılabileceği üzere, gümüş, altın, para ve benzeri değerli şeylere hükmedilen bir ortamda prenslerle, kodamanlarla ve lordlarla birlikte olmayı alışkanlık haline getirmiş işe yaramaz insanlara, çıkarcılara, partizanlara, hırsızlara, kaçaklara ve kumarbazlara yer yoktur… Tüccarlar dışarıda kendilerine muhtaç olan zanaatkârlarla, beyefendilerle, lordlarla, prenslerle ve her düzeyden din adamıyla birlikte olur. Bilim adamları da onları sık sık evlerinde ziyaret eder… Zira iyi ve eğitimli bir tüccardan başka kimse, para yönetimi konusunda monarşilerin veya devletlerin tutumunu anlayamaz, anlamış değildir…
Dördüncü nedeni tüccarın dini inançları itibariyle saygınlığı konusuna ayırdık… Deniyor ki, bugün asıl iman sahibi olanlar tüccar ve askerlerdir… Ne krallar, ne prensler, ne de mevki sahibi diğer insanlar, iyi bir tüccar kadar itibarlı ve güvenilir değildir. Nitekim tüccara para kazandıran tam da bu güvenilirlik ve itibardır. Diğerlerinin itibarı ve güvenilirliğinin maliyeti (halka) büyüktür. Bir tüccarın verdiği en basit, en sade alındı makbuzu tanığı olmasa bile geçerliyken, yöneticilerin veya diğerlerininkine, ek bir tedbir almaksızın güvenilemez. Tüccarlar, bütün bu nedenlerden ötürü sahip oldukları saygınlıkla gurur duymalıdır.
Tüccar, bu saygınlığını korumak için, ruhunu ve bedenini kendisine yakışmayan şeylerden uzak tutmalıdır. Ve tüccarlar davranışları itibariyle ne askerler gibi sert ve kaba saba, ne de soytarılar gibi yumuşak olmalıdır. İster yürürken, ister konuşurken, tüm hareketlerinde ciddiyet olmalı, saygınlıklarını böylece korumalıdırlar...
* Medieval Trade in the Mediterranean World, Columbia University Press 1955.