Tefecilik Üzerine Bir Vaaz*
Faizi bütünüyle kınamış olsalar ya da Calvin gibi faizi kısmen meşru görseler de On Altıncı yüzyıldaki bütün Protestan mübarek şahıslar ekonominin din etiğinin bir kolu olduğu üzerinde hemfikirdi. Tawney ise ilahiyatçıların bu konu üzerinde tartışırken “ekonomi ile etiğin birbirinden farklı şeyler olduğu düşüncesi” tarafından kuşatıldıklarını belirtmiştir. Bu görüş, Thomas Wilson’un Tefecilik Üzerine Bir Vaaz’ında (1572) yer alan ve Elizabeth dönemindeki işadamları tarafından kabul gören görüş idi. Tudor refah devletinde sivil hukukçu ve Sekreter olan Wilson (1526–1581), eserinin sonunda doktor, hukukçu ve tüccar karakterlerinin başlarını vaizlerin ekonomide bireyciliği kınaması önünde eğdirir. Fakat gelecek düzeni temsil eden Gromel Gainer’in söyleyecek bir sözü vardır ve der ki: “Ticaret başka, din başkadır.”
Ben kendi adıma, azdan kazanç sağlayıp tefecilik yapmayan sizlere karşıyım. Zira yalvarırım sizlere, kazanç umudunu ve teminatını ellerinden alırsanız, tacirler arasında ticaret ile pazarlık, tüm insanlar arasında alışveriş kalır mı? Hangi adam bir hiç uğruna kendi malını dağıtacak kadar delidir? Sahip olduğunu en iyi şekilde kullanabilecekken bunu yapmayan insan var mıdır? Peki, başkalarına dağıtıp kendisi müşkül duruma düşecek birisi var mıdır? Görüyorsunuz, bugün herkes akıllı, kimse kimseye kara kaşı kara gözü için bir şey vermiyor; o halde eğer siz kazancı yasaklarsanız, ticari ilişkilere zarar verir, pazarlığı alaşağı eder, iki kişi arasındaki her türlü ticari eylemi ikisinin de kazanç sağlayamadığı bir karmaşaya sokarsınız. Öyle ki, birbirleriyle nasıl geçineceklerini kendileri de söyleyemezler.
Tam otuz kıştır ben bu dünyada aracılık ederim, diğerleri kadar dinç bir şekilde işgal ederim konumumu. Fakat kazanç sağlamak için paramı ortaya koymaktan daha iyi, daha garantili bir kazançtan iyisini henüz bulamadım. Bu yol dünyada olabilecek en iyi ve meşakkatsiz yoldur. Ya kısıtlamalar ya da savaşlar yüzünden işin olmadığı ölü zamanlarda tüccarlar kepenkleri indirip kendi parasıyla geçinmekten başka ne yapabilir? Zira onlar faizini almak üzere paralarını ödünç vermeden ya da zerre pay almadan sermayeden yerlerse, korkarım en iyilerimiz bile kepenklerimizi indirip iflas bayrağını çekeriz ki, bu pek fena bir utanç, bu âlemde ne büyük bir yüz karasıdır. İhtiyaç zamanında devletin idamesi için prense bile para ödünç verdiğimizi bilmez misiniz? Lazım olduğunda soylular ve öteki iş sahibi beyefendiler paramızı almıyor mu? Tanrı biliyor ya, bize ihtiyaç duydukları hem de pek çok ihtiyaç duydukları zamanlar olmuyor mu? Evet, ihtiyaç her zaman olmuştur, insan muhtaç olacaktır da. Eğer şehir kaybediliyorsa, ihtiyaç olduğunda parayı saklamanın ne anlamı vardır? Pek çok adam yayını hiç çekmeyen Robin Hood’tan bahseder. Londra, kraliçenin meclisi değil midir? O zaman majestelerinin hizmetinde hem malımızı hem de canımızı vermeye hazır olan bizler de majestelerinin kâhyaları olmaz mıyız? O halde, bizler olmasaydık, ben derim ki, bu devlet ayakta duramazdı ya da şimdi olduğu kadar iyi durumda olmazdı.
Biz vurgunculuk yapmak için değil, borsa ile kazanç elde etmek için veriyoruz paramızı. Bana göre borsaya da kazanca da, karşı çıkacak birisi yoktur. Yalvarırım size, bir elçinin devlet işleri için seyahate çıkması ya da kraliçe vekilinin denizaşırı başka ülkelerde büyük miktarlarda para harcaması gerekse, borsa olmasa ne yapardınız? Tahviller geçerli olmasaydı büyük miktarlardaki paralar uzak ülkelere nasıl taşınabilirdi? Başka bir ülkede bir hiç uğruna, çektiği eziyetin karşılığını almayıp sadece zahmetinin emeğini alacak kadar deli bir adam var mıdır? Kazanç umudu insanı üretken kılar, kazanç yoksa insan zahmet etmez. Boş boş durup bir şey yapmamanın, eziyet çekip de kazanmamaktan farkı yoktur. Bu yüzden tüccarların işleri, onların işlerinden bir şey anlamayan vaizler ya da başkaları tarafından taşa tutulmamalıdır. Açıkça söyleyeyim size; birilerinin fazla meraklı olmasından dolayı başkalarının işine burnuna sokması, her şeyi sonunda mahvetmek için en güzel yoldur. O yüzden, ne derseniz deyin, nasıl olduğu fark etmez, bir şekilde yaşayıp durumumu iyileştireceğim ki, günden güne daha iyi bir yaşam sürebileyim. Evet, hem ben hem de benden sonraki gelecek çocuklarım açlıktan ölmeden ya da dilenmeden önce dünyamda zor bir değişim olacak, vicdanımı zorlayacağım. Tabii ki eğer pozitif hukukun kapsamında olmazsam... Şunu da iyi bilirim: Her tür yasayla bir kişi kendi mallarından becerebildiği kadar kazanç sağlayabilir, Tanrı’nın yasaklarının çok fazla ötesine gitmedikçe bir kişinin başka bir kişiyi pazarlıkta aldatması ise mubahtır, pazarlık pazarlıktır, insanlar ne derlerse desinler buna. Efendilerim, sizinki gibi dosdoğru yasaklar ve bu garip katiyet hayatından bezdirir adamı. Paradan faiz almayı yasaklıyorsanız alımı satımı da yasaklayın; zira yalvarırım sizlere, birinin ötekinden farkı var mı? Bugün bir dönüm toprağı 500 Sterlin’e alıp yarın ya da altı ay sonra 600 Sterlin’e satarım; toprağı aldığım gibi 500 sterlin borç verip altı ay sonra verdiğim 500 Sterlin’in yerine 600 Sterlin alırım. Bu iki alışveriş arasında fark nerededir? Tanrı sizi de, sivilleri de ıslah etsin Sayın Rahiplerim.
* Thomas Wilson, Tefecilik Üzerine Bir Vaaz, ed. R. H. Tawney, s. 249-51.