Şövalyelik Düzeni Kitabı*
Mallorcalı seçkin bir askerin oğlu olan Ramón Lull (1235-1315) Katalan edebiyatının öncüsü sayılmaktadır. Yakın zamanda keşfedilen el yazmaları Lull’ın seçim sistemlerini inceleyen, siyasi bilimler, iktisat ve matematiğin alt açılımı olduğu kabul edilen seçim teorisinin kurucularından olduğuna işaret etmektedir. Roma yasalarının muhakkiklerinden olan Lull, 1266’da, çarmıhtaki Hz. İsa’ya dair bir rüya görür. O güne kadar, Aragonlu II. James’in sarayında hayli serazat bir hayat süren Lull, bu rüyadan sonra kendisini çoğunluğu Arap olan Batı Afrikalı Müslümanları (Sarazenler) Hıristiyanlaştırmaya adar. Sık sık Afrika’ya gider ve “pagan inanışı reddeden” risaleler kaleme alır. Sarazenler tarafından recmedilen Lull’ın Şövalyelik Düzeni Kitabı (1276-1286) adlı eserini keşişlere Arapça öğretmek için Mallorca’daki Kutsal Teslis Koleji’nde kalırken yazdığı sanılmaktadır.
Semavi ve dünyevi, her şeyin üzerindeki efendimiz ve egemen kralımız olan Tanrı’nın övülmüş ve ilahi görkemi sayesinde, göksel ve dünyevi tüm nesneleri yönetme ve takdir etmeye has güce ve mülkiyete sahip olan ve gökte dönen yedi gezegene hükmeden her şeye kadir prensimiz Tanrı gibi kralların, prenslerin ve büyük lortların da şövalyeler üzerinde güce ve mülkiyet hakkına sahip olduğunu göstermek için şövalyelik düzenini anlatan bu kitaba başladık. Şövalyeler de orta sınıftaki insanlar üzerinde benzer bir güce ve egemenliğe sahiptir.
Şövalyenin görevleri hakkında: Şövalyenin görevi hem sonuç hem başlangıçtır, bu yüzden şövalyelik düzeninin niçin başladığına bakalım. Çünkü eğer bir şövalye görevini yerine getirmezse kendi düzenine ve şövalyeliğin başlangıcına ters düşmüş olur; gerçek bir şövalyenin tam tersidir, nasıl olur da bu isimle anılabilir? Böylesi bir şövalye, yapması gereken görevi öğrendiği gibi ve hakkıyla yapan bir demirciden veya marangozdan daha aşağıdır. Bir şövalyenin görevi, Baba olan Tanrı’nın, oğlunu insan etine bürünmek üzere görkemli bakire Azize Meryem’e göndermesine vesile olan kutsal Katolik inancını devam ettirmek ve korumaktır. (...) Nasıl ki Efendimiz olan Tanrı, Kutsal Kitap sayesinde kutsal Katolik inancını koruyup kâfirler ve inanmayanlara karşı savunsunlar diye ruhbanları seçtiyse, Kutsal Kilise’yi yok etmek için her gün uğraş veren kâfirleri silahla ortadan kaldırsınlar diye de şövalyeleri seçmiştir. Ayrıca Tanrı, bizi kurtaracağını umduğumuz inançlarını korudukları sürece bu şövalyeleri bu dünyada onurlandırarak arkadaş edinmiştir. (...) Dünyadaki birçok kişi Tanrı’nın onlara verdiği görevleri amaç edinerek hizmet verir ve onurlandırılırlar, ancak en onurlu görevler ruhbanların ve şövalyelerindir. (...)
Şövalyelik o kadar onurludur ki aslında her şövalyenin büyük bir ülke veya bölgeye vali olması gerekir. Ancak çok sayıda şövalye olduğunda onların her şeye hükmeden efendiler olduğunu göstermeye yetecek kadar toprak mevcut olmayabilir. İmparator da bir şövalye olmalı ve şövalyelere liderlik etmelidir ancak imparator tüm şövalyeleri yönetemeyeceğinden emrinde aynı zamanda şövalye olan krallar bulundurmalıdır, bu krallar ona yardım edebilir ve şövalyelik düzenini koruyabilir. Kralların altında da dükler, kontlar, vikontlar ve başka efendiler (lortlar) olmalıdır. Baronların da altında şövalyeler olmalıdır. (...)
Bir şövalyenin görevi efendisini dünyevi olarak desteklemek ve korumaktır, çünkü hiçbir kral ya da yüksek dereceli baron yardım almaksızın, kendisine bağlı insanlar arasında adaleti sağlama gücüne sahip değildir. Bu yüzden eğer biri kralının veya prensinin emirlerine uymazsa şövalyenin kralına yardım etmesi gerekir. (...) Bu yüzden kendisi üzerinde egemen olması gereken efendisini, alaşağı etmek isteyene yardım eden kötü şövalye, şövalyelik görevini yerine getirmiyor demektir. Şövalyelerin adaleti sağlaması ve koruması gerekir. (...) Şövalyeler düello ve turnuvalara katılmak için savaş atlarına sahip olmalı; sofralarını herkese açık tutmalı; geyik, yaban domuzu ve benzer yabani hayvanlar avlamalıdır. Bunları yaparak şövalyelik düzenini korudukları silahlarıyla talim yapmış olurlar. (...) Tüm bunlar şövalyenin bedenine ilişkin gerekliliklerdir; benzer biçimde adalet, bilgelik, yardımseverlik, sadakat, dürüstlük, tevazu, güç, ümit, tezcanlılık ve benzeri erdemler de onun ruhu için gereklidir, bu yüzden şövalyelik düzeninin gerektirdiği şeyleri kullanan ama şövalyeliğin gerektirdiği bu ruhsal erdemleri taşımayan kişi şövalyelik düzeninin koruyucusu değildir. (...)
Şövalyenin görevi toprağı korumaktır, çünkü sıradan insanların şövalyelere ilişkin korkusu budur; onlar çalışıp toprağı işlerler, aksi takdirde öldürüleceklerinden korkarlar. Şövalyeler ise güçlerinin kaynağı olan krallardan, prenslerden ve lordlardan korkar. (...)
Bir şövalyenin görevi kadınları, dulları ve yetimleri, hasta veya güçsüz erkekleri korumak ve kollamaktır. En büyük ve en kudretli olanların zayıflara ve acizlere yardım etmesi, onların da büyüklerine itaat etmesi hem bir gelenektir hem de aklın gereğidir; şövalyeliğin düzeni budur. Kendisi güçlü, onurlu ve kudretli olduğu için; bir şövalyenin kendi himayesindeki güçsüzlere ve ihmal edilmiş olanlara imdada yetişmesi ve yardım etmesi gerekir. (...)
Yolları koruyup kollamak ve tarlalarda emek verenleri savunmak için bir şatoya ve ata sahip olmak; insanlara hakkın [adaletin tecellisi] götürülebilmesi adına ve kadın ile erkeğin hayatı korunup devam edebilsin diye bu dünyanın düzenine gerekli şeylerin tedariki için farklı meslekten insanların bir araya geldiği şehirlere ve köylere hâkim olmak bir şövalyenin görevidir.
Bir silahtar şövalyelik düzenine ne şekilde kabul edilmelidir? Bir silahtarın (şövalye yardımcısı) başlangıçta şövalyelik düzenine girebilmesi için Tanrı’ya karşı işlediği günahları itiraf etmesi ve görkemli Efendimizin Tanrı’ya hizmet ettiği gibi şövalyeliğe hizmet etmeye niyetli olması gerekir. Günahlardan arınırsa bir kurtarıcıya sahip olur. Onu şövalye yapmak ve bunu ilan etmek için büyük bayramlardan biri seçilmelidir; örneğin Noel, Paskalya, Hamsin Yortusu25 gibi kutsal bir gün olmalıdır; çünkü bu bayram sebebiyle çok daha fazla kişi şövalyeliğin ilan edileceği yerde bir araya gelebilir; şövalye adayına şövalyelik düzenine girdikten sonra iyi bir hayat lütfetmesi için Tanrı’ya ibadet ve dua edilmelidir. Silahtar, bu yortunun arifesinde, o gün kendisi için oruç tutulan aziz adına oruç tutmalı ve kiliseye giderek bütün gece uyumadan Tanrı’ya dua etmeli ve Tanrı’nın sözlerine kulak vermelidir. (...) Şövalye ilan edileceği yortudan sonraki sabah, adak olarak söylenecek ilahiyi söyleyerek yemin etmeli ve sunağın önüne gelerek; onuru için boyun eğdiğimiz ve kendisine teslim olduğumuz Efendimizin yerini tutan rahip’e, şövalyelik onurunu tüm gücüyle koruyacağına dair söz vermelidir. Aynı gün, şövalye ilan edileceği bir tören yapılarak kendisine kutsal Katolik inancını oluşturan on iki öğreti, on emir, yedi ayin ve amentüyü oluşturan diğer şeyler anlatılmalıdır.
[Daha sonra] Silahtar sunağın önünde eğilmeli; dünyevi ve ruhani gözlerini Tanrı’ya, ellerini göklere yöneltmelidir; şövalye ise onu iffetin, adaletin ve hayırseverliğin işareti olarak kılıcıyla kutsamalıdır. Şövalye silahtarı öpmeli ve neler aldığını ve neler için söz verdiğini, kendisini bağlayan ve yükümlü kılan görevini ve şövalyelik düzenine dahil olarak kazandığı büyük onuru hatırlatmak üzere avuç içini göstermelidir. Ruhani şövalye yani rahip ve dünyevi şövalye yeni bir şövalye ilan etmek için üzerlerine düşeni yaptıktan sonra yeni şövalye şehirde gezmeli ve tüm şehirliler bu yeni şövalyeyi bilmeli ve görmelidir.
Şövalyenin silahlarının anlamına dair: Nasıl ilahi söyleyen rahibin cüppesi göreviyle ilgili bir anlam ifade ediyorsa; rahiplik ve şövalyeliğin büyük benzerliğinden dolayı, şövalyelik düzeni de şövalyenin görevini yerine getirmesi için faydalı her şeyin bir anlamı olmasını gerektirir; böylece şövalyeliğin ve düzeninin asaletini simgeler.
Şövalyeye verilen kılıç, Efendimizin insan soyunun ölümüne karşı çarmıhta nasıl zafer kazandığını ve ilk babamız olan Âdem’in günahı için yargılanmasını simgelemek için çarmıha benzer. Aynı şekilde şövalye de haçın düşmanlarına karşı galip gelmek ve onları öldürmek için kılıcını kullanmalıdır. Çünkü şövalyelik adaleti korumak içindir. Bu yüzden kılıcın iki yanı da keskindir, bu iki yanlılık şövalyenin kılıcıyla şövalyeliği ve adaleti koruması gerektiğini simgeler. Şövalyeye verilen mızrak doğruluğun simgesidir. Çünkü doğruluk düz ve düzgündür. Çünkü doğruluk yanlışın önünde gitmelidir. Mızrağın demiri veya ucu, doğruluğun yanlış karşısında sahip olması gereken gücü simgeler. Sancak ise doğruluğun sahip olduğu inancı, yanlışlık ve ihanet gibi şeylerden korkusu olmadığını gösterir.
* Ramón Lull, Şövalyelik Düzeni Kitabı, çev. William Caxton, s. 1-2, 24-32, 38-39, 41, 66-68, 74-77. Telif hakkı, 1926, Erken Dönem İngilizce Metinler Derneği, Oxford University Press’in izniyle basılmıştır.