Sapkınlık Üzerine
İzleyen bölümler, Aziz Thomas’ın Summa Theologica adlı eserinde yer alan “Sapkınlık Üzerine” başlıklı yazısından alınmıştır. Aquinas’ın bu konudaki bakış açısı “Onları gelmeye zorla” (Luka, 14:21-23) ayetiyle vaaz veren Aziz Augustine ile temelde aynıdır. Ne var ki, On Üçüncü yüzyıl Augustine’in karşı çıktığı ölüm cezasını beraberinde getirir.
Sapkın kişi, yanlış veya yeni fikirleri tasarlayan veya takip eden kişidir. Bu yüzden sapkınlık, inancın üzerine bina edildiği gerçeğin karşısındadır ve sonuç olarak bir tür inançsızlıktır.
Benim buna cevabım şudur: Sapkın kelimesi, ilk itirazda belirtildiği gibi, bir seçim yapıldığını gösterir. Yukarıda açıklandığı üzere (Soru 13, Cevap 3) seçim, önceden varsayılmış belirli bir amaca yönelen şeylere ilişkindir. İnançla ilgili meselelerde yukarıda gösterildiği gibi (Soru 4, Cevap 3), irade kendisi için iyi ve hayırlı bazı gerçekleri kabullenir: Bu yüzden esas gerçek nihai amaç olma özelliğine sahiptir, ikincil gerçekler ise bu amaca yönlendirme özelliğine sahiptir.
İnanan kişi birinin sözlerini kabullenir; öyle ki, her inanış biçiminde, sözleri kabullenilen kişi esas yeri ele geçirir ve esas amaç gibi görünür; o kişiye inananın inandığı şeyler ikincil bir yere sahip olur. Bunun sonucunda doğru bir Hıristiyan inancına sahip olan kişi kendi iradesiyle Hz. İsa’yı ve gerçekten O’nun doktrinine ait olan şeyleri kabul eder.
Buna göre insanın Hıristiyan inancının doğruluğundan sapmasının iki yolu vardır. Birinci yol insanın Hz. İsa’yı kabul etmeye isteksiz olmasıdır; böylesi bir insan nihai amaç yönünden incelendiğinde şeytani bir iradeye sahiptir denebilir. Bu, paganların ve Yahudilerin inançsızlık biçimidir. İkinci yol, Hz. İsa’yı kabul etmek istese de Hz. İsa’yı kabul etmesinin gerektirdiği şeyleri seçmekte başarısız olan kişinin yoludur, o Hz. İsa’nın gerçekten öğrettiklerini değil kendi aklının önerilerini seçer.
Bu sebeple sapkınlık, Hıristiyan inancını kabul eden ancak dogmalarını çarpıtan kişilerin de dahil olduğu bir inançsızlık türüdür.
(...) Havari der ki: “Birinci ve ikinci uyarıdan sonra bölücü kişiyle ilişkini kes. Böyle birinin sapmış olduğundan ve günah işlediğinden emin olabilirsin” (Titus, 3:10-11).
Benim buna cevabım şöyledir: Sapkınlara ilişkin iki nokta incelenmelidir; birincisi onların, ikincisi Kilise’nin tarafı. Onların tarafında günah vardır, bu yüzden sadece afaroz yoluyla Kilise’den uzaklaştırılmayı hak etmezler, ayrıca öldürülerek yok edilmeleri gerekir. Çünkü ruhu harekete geçiren inancı yozlaştırmak, dünyevi hayatı destekleyen paranın sahtesini üretmekten çok daha affedilmez bir meseledir. Sahte para basanlar ve diğer kötülükleri yapanlar seküler otorite tarafından ölüme mahkûm ediliyorsa, sapkınlıktan dolayı hüküm giyenlerin de sadece aforoz değil idam da edilmeleri çok daha akıllıcadır.
Ancak Kilise tarafından bakarsak; Kilise, yönünü bilmeyen kişinin dine döndürülmesini gözetir ve ona merhamet eder, onu hemen mahkûm etmez; ancak Havari’nin emrine uygun olarak yapılacak birinci ve ikinci uyarıdan sonra hâlâ inatçılık ederse ve Kilise onun dine döneceğinden ümidi keserse, diğerlerinin kurtuluşu için onu afaroz eder ve Kilise’den uzaklaştırır; ayrıca öldürülerek yok edilmesi için seküler mahkemeye gönderir. Hieronymus23, Galatyalılar 5:9 ayetinde bahsi geçen mayayı (“Azıcık maya bütün hamuru kabartır”) yorumlarken şöyle der: “Çürümüş eti kesin, uyuz olan koyunu ağıldan uzaklaştırın; tüm evin, tüm meranın, tüm gövdenin, tüm sürünün yanmasını, yok olmasını, çürümesini ve ölmesini engelleyin. Arius24, İskenderiye’de bir kıvılcımdı ama kıvılcım söndürülmeyince tüm Dünyayı alevleriyle mahvetti.”
İtiraz 1’e cevap: Sapkına birinci ve ikinci uyarıyı yapmaya, sözünü geri almaya yanaşmazsa onu sapmış olarak kabul etmeye ilişkin bu çok mütevazı talebi, Havari’nin yukarıda alıntılanan sözlerinden çıkarsayabiliriz.