I. Cilt
( - 1350)

II. Cilt
(1350 - 1650)

III. Cilt
(1650 - 1800)

IV. Cilt
(1800 - 1970)

Roma Yönetiminin İyi Yönleri Nelerdi?

Aelius Aristides, İkinci yüzyılda İmparatorluğun doğu sınırlarında gezerek pek çok konuda sanatsal üslupla konuşmalar yapan, dersler veren gezginci hatiplerdendir. Nutukları arasında en iyi bilinenler, Atina, İzmir (Smyrna) ve Roma’ya düzdüğü methiyeler ile İmparatora yağdırdığı iltifatlardır. Aşağıdaki metin, Antonius Pius’un (138-161) cömert ve nispeten huzurlu saltanat döneminde, Roma’da yaptığı (156) konuşmadan alınmıştır. Aristides’in bu konuşması fazlasıyla övgü dolu olsa da Roma İmparatorluğu’nun bu en iyi döneminde, Romalılar hakkında bilgi veriyor olması bakımından dikkate değer bulunur. Aristides, konuşmasında Roma’nın önde gelenlerini memnun edeceğini düşündüğü hususların üstünde durur. Benzeri övgülere, İmparatorluğun diğer birçok vilayetinde de ortaya çıkarılan ve aynı döneme tarihlenen kitabelerde de rastlanmaktadır.

Roma’ya*
Aelius Aristides

İmparatorluğunuz uçsuz bucaksız ve şamil olmakla birlikte, sınırlarının çevrelediği alandan ziyade, kusursuzluğuyla büyüktür. İmparatorlukta başkalarının elinde olan, birilerinin zorla işgal ettiği veya diğerlerinin isyan çıkarmak suretiyle koparıp aldığı, zapt edilebilir hiçbir boşluk/gedik yoktur. Ancak kendisine (Roma İmparatorluğu) sahip çıkabilecek olanların diyarı olduğu halde78, Kral’ın diyarı olarak anılmasına şaşmamalı. Satrapların kralları yokmuş gibi birbirleriyle ya da değişik şehirlerin şuna veya buna karşı savaşmasında; askeri birliklerin bir şehre gönderilip diğerinden kovulmasında79 da şaşılacak bir şey yoktur. Medeni dünya sonsuza kadar kaim olacak bu imparatorluğa hep birlikte ve bir korodan ziyade iyice temizlenmiş bir flütten çıkarcasına yayılan net bir sesle dua etmektedir; komutadaki öndere ne kadar da uygun... Medeni dünya korosu, O’nun bir sözü veya işaretiyle tüm direktiflerini yerine getirilmekte. Yapılacak bir şey varsa, O’nun tüm yapması gereken karar vermek.

Şehirlere ve etnik gruplara gönderilen valilerin hepsi birer hükümdar, ama yönetilenler kendilerini ilgilendiren konularda ve birbirleriyle ilişkilerinde eşittir. Yöneticilerin yönettikleri insanlardan tek farkı, onlara her şeyden önce nasıl iyi birer yurttaş (tebaa) olacaklarını öğretmeleridir.80 Büyük vali onlara öylesine saygı aşılamış ve onların taleplerini öylesine yerine getirmiş durumda ki, yönetilenler onun kendileri için en iyiyi yaptığından eminler. Nitekim onu gücendirmekten korkuyor ve -sanki karşılarında dediğim dedik bir despot varmış gibi- ona korkuyla karışık saygı duyuyorlar. Hiç kimse İmparator’un adını duyunca etkilenmemezlik edemediği gibi, ayağa kalkıp bir nefeste iki dua okuyor: birini O’nun adına Tanrılar için, diğerini ise kendi adına O’nun için. Valiler kamu veya özel davalarda öne sürülen iddiaların yönetilen itibariyle geçerliliğine/haklılığına dair en ufak bir kuşku duyacak olsa, O’na hemen ne yapmaları gerektiğini soran bir yazı gönderiyor ve O’ndan cevap gelinceye kadar şefi bekleyen bir koro gibi bekliyorlar. Dolayısıyla İmparator’un vakit buldukça imparatorluğun dört bir yanını, kendisini şu veya bu insanlara gösterdiğinden emin olmak üzere, şahsen dolaşması gerekmiyor. Tüm medeni dünyayı oturduğu yerden mektuplarla yönetmesi çok daha kolay, çünkü bu mektuplar kanatlı ulaklarla iletiliyormuşçasına, neredeyse yazıldıkları an O’nun eline geçiyor.81

Şimdi, en çok şaşkınlık, hayranlık uyandıran ve minnettarlığın hem söz hem davranışla sürekli ifade edilmesini gerektiren bir şeyden söz edeceğim. Bu uçsuz bucaksız İmparatorluğun sınırsız güç sahibi ve güçlü yöneticileri olan sizler, büyük bir başarı kazandınız. Bu başarının tümüyle size ait olduğu kesin. İmparatorluk sahibi olanlar arasında, sadece siz hür insanlara hükmediyorsunuz… (İmparatorluğun şu veya bu bölümü şu veya bu hükümdarın yönetimine verilmemiştir) Ne halkı şunun veya bunun esareti veya himayesi altına girmiş, ne de kendisi kadar hür olmayan birine teslim edilmiştir.82 Ama nasıl ki tek bir şehir-devletten ibaret olan yönetimler yönetilenleri gözetmek ve korumak üzere bir sulh yargıcı atarlarsa, tüm medeni dünyayı tek bir şehir-devletiymişçesine yöneten sizler de her zaman olduğu gibi, seçimleri takiben valiler atıyorsunuz – kölelere efendilik yapmak üzere değil, yönetilenleri gözetmek ve korumak üzere! Dolayısıyla bir vali, görev süresi bitince, daha uzun süre görevde kalma mücadelesi vermeksizin veya toprak kavgası yapmaksızın, alçakgönüllülükle yeni gelene yol veriyor, hatta (makamında) halefini karşılayacak kadar bile beklemiyor.

Yüksek mahkemeye başvuru kolayca yapılıyor… (ve bunu yapanlar) Kendilerini yerel mahkemenin verdiği kararı kabul edenlerden daha fazla tehdit altında hissetmiyor. Dolayısıyla denilebilir ki, bugünün insanları yönetiminden mutlu oldukları sürece gönderilen valiler tarafından yönetiliyor. Bunlar eski “Hür Cumhuriyet”inizin sunduğu avantajların ötesinde avantajlar değil midir? Çünkü Halk Hükümeti’nin olduğu yerde şehir mahkemesinde verilen bir kararın, hatta başka jürilerin verdiği kararın dışına çıkılamaz, ama (…) ne olursa olsun insan yerel yargıya saygı göstermelidir. Ama artık bir başka yargıç var, kavrayışının hiçbir adil kararı ıskalamadığı güçlü bir yargıç.

* Aelius Aristides, To Rome, “The Ruling Power”, Transactions of the American Philosophical Society, 1953.

Bu platformun teknik altyapısı Zekare Bilgi Teknolojileri tarafından sağlanmaktadır.