I. Cilt
( - 1350)

II. Cilt
(1350 - 1650)

III. Cilt
(1650 - 1800)

IV. Cilt
(1800 - 1970)

Mistisizm

Hıristiyan mistik ilahiyatı, ilahi olanla insanoğlunun ruhu arasındaki olağanüstü ilişkilerin ilmi olarak, Hıristiyan mükemmeliyetine ulaşmayı sağlayan erdemleri edinme yöntemlerini ele alır. Riyazet ilahiyatının tamamlayıcısı olarak, sıradışı ibadet geleneklerini, tefekkür yöntemlerini, kişiye özel vahiyleri, önsezileri ve tüm bu gelenekler aracılığıyla Tanrı ve insanoğlunun ruhu arasında gelişen bütünleşmeyi kapsar.

Beşinci yüzyılda, Suriye’de yaşamış bir rahip olduğu tahmin edilen Dionysius, Hıristiyan mistik teolojisinin öncülerinden sayılır. Filozof Scotus Erigena tarafından Latinceye çevrilmiş olan İlahi İsimlere Dair adlı risalesinin, Batıya, Dokuzuncu yüzyılda ulaşmış olduğu düşünülmektedir. Boethius ve Aziz Augustine gibi Orta Çağ düşüncesini derinden etkileyen erken dönem yazarlardan biri olan Dionysius’tan Aziz Thomas Aquinas da sık sık alıntı yapmaktadır.

Mistik İlahiyat / Dionysius Pseudo-Areopagite
Scotus Erigena

Tüm varlıkları aşan Teslis, Tanrı ve İyilik! Hıristiyanlara ilahi bilgeliği sen öğrettin! İlahi Gerçeğin basit, mutlak ve değişmez gizemlerinin gizli sessizliğin göz alıcı karanlığında gizlendiği; karanlığının yoğunluğu ile tüm parlaklıklardan daha parlak olan ve körleşmiş zekâlarımızı tüm güzelliklerin ötesindeki görkeminin tamamen anlaşılmaz ve görünmez doğruluğuyla dolduran; ışığı ve bilgiyi aşan, mistik ilmin en yüksek noktasına doğru kılavuzumuz ol! Duam böyleydi ve sevgili Timotheus, sana şunu öğütlüyorum; en samimi mistik tefekkür için duyularını ve aklın faaliyetlerini ve duyuların ve zekânın algıladığı her şeyi, bu yokluk dünyasındaki şeyleri veya bu varlık dünyasını terk etmelisin ve kendi anlayışını bir kenara bırakmalısın; ne varlığa ne de kavrayışa sığmayanla, O’nunla bir olmak için (elinden geldiğince) çabalamalısın. Kendinden ve diğer her şeyden sürekli ve mutlak biçimde vazgeçmelisin, saf biçimde her şeyi bir kenara koymalısın ve tümünden kendini azat etmelisin, böylece tüm varlıkları aşan o İlahi Karanlığın ışığına ulaşabilirsin.

Bu şeyleri bu yola kabul edilmeyenlere, yani insan düşüncesinin nesnelerine sıkıca tutunanlara ve bunu aşan bir öte-gerçeklik olmadığını hayal edenlere ve karanlığı kendi gizli yeri yapan Tanrı’yı insani kavrayış ile bildiğini düşünenlere anlatmamalısın. Eğer İlahi Kabul böylesi insanları aşıyorsa; her şeyi içeren o Üstün Sebebi en düşük varlıktan başlayarak niteliğe göre tanımlayan ve gerçeği bilmeden kendi beğenileriyle ürettikleri, Tanrı’dan uzak çeşitli vehimlerinden daha yüksek bir şeyin olabileceğini reddeden o yeteneksizlere ne demeli? Evrenin bütün olumlu özelliklerine (Evrensel Sebep olması hasebiyle) sahipken, daha sıkı incelendiğinde bunların hepsini aştığı için bu özelliklere sahip değildir; bu nedenle tüm pozitif ve negatif ayrımların ötesinde tüm ihtiyaçların önünde ve tüm ihtiyaçları aşmış olduğundan bunu onaylamak veya reddetmek arasında çelişki yoktur.

En azından, kutlu Bartholomeos’un öğretisi böyledir. İlahi bilimin konusunun uçsuz bucaksız ancak farkedilemeyecek kadar küçük olduğunu ve İncil’in hem genişlik hem de darlığı bünyesinde birleştirdiğini söyler. Muhtemelen bu sözlerle, her şeyin o İyi Sebebinin güzel ancak az konuştuğunu, hatta hiç konuşmadığını; en temel anlamda her şeyin üstünde olduğundan ne konuşmaya ne de anlayışa sahip olduğunu; adil ile bozuk arasındaki zıtlığın içinden geçerek gelmiş, kutsal yükselişin en yüksek irtifasını aşan ve tüm ilahi aydınlanmaları ve sesleri ve ilahi ifadeleri ardında bırakarak Kutsal Kitap’ta yazıldığı gibi her şeyin üzerinde olanın bulunduğu Karanlığa ulaşmış olanlara çıplak gerçeğin görünür hale geldiğini ne mükemmel biçimde anladığını göstermiştir. Kutlu Musa’nın önce kendisinin arınmış ve sonra arınmamış olanlardan kendisini ayırmış olmasının; tüm arındırmalardan sonra çok sesli borazanları duymasının ve birçok ışığın saf ve farklı yönlere giden ışınlarını görmesinin ve sonra kalabalıktan uzaklaşarak, seçilmiş rahiplerle birlikte İlahi Yükselişin zirvesinin yakınında durmasının bir sebebi vardır. Yine de (Musa) Tanrı’yla şahsen karşılaşmamış, kendisini görmemiş (çünkü görünmezdir) ama O’nun makamını görmüştür. Ben bunu, vücuda bağlı gözlerin veya aklın algıladığı en ilahi ve en yüksek şeylerin, O’na tabi olan şeylerin sembolik dili olduğunun işareti sayıyorum, çünkü O bunların hepsini aşar. Bu şeyler aracılığıyla O’nun anlaşılamaz varlığının akıl tarafından algılanan kendi kutsal mekânlarının yüksek yerlerinde yürüdüğü gösterilmiştir; daha sonra ortaya çıkar, hatta görünen şeylerde ve onları görenlerde bile ortaya çıkar ve “Bilinmeyenin Karanlığı”nın gerçek kabulünde kaybolur; kendi aklının tüm anlayışlarını reddeder ve tamamen soyut ve görünmez olan tarafından kuşatılır, tamamen O’na, her şeyin ve herkesin (kendisinin veya başkalarının) üzerinde olana ait olur; en yüksek yetenekleriyle birleştirilmiş tüm akıl yürütme gücünün pasif sessizliğiyle tamamen Bilinemez Olan O’na teslim olur, tüm bilgilerini reddederek kendi kavrayış gücünü aşan bir bilgiye sahip olur.

Biz ışığın ötesindeki bu karanlığa dua ederiz; isteriz ki gelelim, görme gücümüzü ve bilgilerimizi kaybederek, böylece neler öğrenebileceğimizi görmekten ve bilmekten vazgeçerek, tüm algıların ve kavrayışların ötesinde olana ilişkin o görüş gücüne ulaşalım (yeteneklerimizden feragat etmek gerçek bir görüş gücü ve bilgi getirsin). (...)

Bu platformun teknik altyapısı Zekare Bilgi Teknolojileri tarafından sağlanmaktadır.