Mezhep Fırkaları Hakkında
Kilisenin Babilvari Esareti*
Kısa bir süre sonra papa tarafından münafık düşüncelerinden dolayı aforoz edilerek, Kutsal Roma İmparatorluğu’nda yasaklanacak olan Martin Luther, 1529 yılında Roma Kilisesi’ne bir dizi risale ile saldırdı. Bunlardan en iyi bilineni, Almanya’nın hemen her şehrinde dağıtılmış olan Alman Milletinin Hıristiyan Asillerine Söylev [An den christlichen Adel deutscher Nation], Hıristiyan Özgürlüğüne Dair [Von der Freiheit eines Christenmenschen] ve Kilisenin Babilvari Esareti’dir [Von der babylonischen Gefangenschaft der Kirche]. Aşağıdaki metinde Luther, Hz. İsa tarafından tesis edildiğine inanılan ayin sistemini, papazların iktidarlarının dayandığı buyrukları topa tutup vaftiz ve Aşai Rabbani (ekmek-şarap ayini) dışındaki tüm ayinleri reddetti.
Bu ayine göre Hz. İsa’nın Kilisesi hiçbir şey bilmez; papanın kilisesi tarafından icat edilmiştir. Bir yerlerde beyan edilmiş lütuf sözü olmadığı gibi Yeni Ahit’in tamamında da bununla ilgili tek bir kelime yoktur. Tanrı tarafından yapıldığına dair tek bir delili bile olmayan bir ayin yapmak çok saçmadır. Bu kadar yıllar boyunca yapılan bir ayini kaldırma fikrinde değilim ama kutsal işlerde insan tarafından yaratılan şeyleri tasvip etmiyorum. Hasımlarımıza alay konusu olmayalım diye ilahi mukadderatla olmayan şeyler kutsal gibi gösterilmemelidir…
Eski papazlar bu kelimelerle rahiplere papazlık rütbesi verilir mi diye sorgulamıştır. Öyleyse bu yeni açıklama neden? Din adamı olanların ve olmayanların cennet ve yeryüzüne nazaran birbirinden daha uzağa yerleştirilebilmesini mümkün kılan bu araç tarafından vaftiz inayetinin inanılmaz zararı ve evanjelik cemaatin karışıklığına yatıştırılamaz bir ikilik kaynağı oluşturmak için araştırıldığından dolayı. Din adamı olmayanların üzerindeki ruhban sınıfının iğrenç zorbalığı, ruhban sınıfının kutsanmış elleri ile sürdükleri kutsal yağa, başlarının tepesindeki tıraşa ve cüppelerine güvenerek kendilerini Kutsal Ruh tarafından kutsanmış ruhani sınıftan olmayan Hıristiyanların üzerinde görmelerinden hatta onları köpek yerine koymalarından kaynaklanmıştır. Böylece kendi isteklerine göre emretme, dayatma, tehdit etme, defetme ve zulmetme cesaretinde bulundular. Sözün kısası, buyrukların kutsallığı kilisede şimdiye kadar biçimlendirilmiş olan ve şimdi de biçimlendirilmeye devam edilen bu korkunç kötülüklerin kurulması için en çok hayran olunan mekanizmadır ve hep böyle olmuştur. Bu yolla Hıristiyan kardeşliği mahvolmuştur; bu yolla çobanlar kurtlara, hizmetkârlar zalimlere ve kilise örgütüne ait kişiler dünyevi varlıklardan daha beter şeylere dönmüştür.
Çoğu vaftiz edilmiş gibi hepimizin eşit derecede rahip olduğunu kabul etmeye nasıl zorlandılar? Aslında öyleyiz ve bu sadece onlara bizim rızamız ile emanet bırakılan bir görev (papazlık). Öyleyse bir dereceye kadar izin vermemiz dışında bize emretmeye hiç hakları olmadığını biliyorlardı. Bu nedenle, öyle denmiştir: “Ama siz seçilmiş soy, Kral’ın kâhinleri, kutsal ulus.” Böylece biz tüm Hıristiyanlar rahibiz; tüm rahip olarak adlandırılanlar bizim adımıza işleri yapmak için seçilen vekillerdir ve rahiplik bir görevden başka hiçbir şeydir…
Kutsal kitaplardan öğrendiğimiz kadarıyla, rahiplik dediğimiz şey bir görev olduğuna göre ve çalışma yerinden başka hiçbir şekilde bir değişiklik yoksa bir zamanlar rahip olan bir adamın daha sonra neden yine sıradan biri olamadığını hiç anlamıyorum. Şimdiye kadar bir kişi için görevden ayrılmak imkânsızken şimdi bile bu ceza daima bir süre açığa alınan ya da tamamen görevden alınan hoşa gitmeyen rahiplerin üzerine yıkılır. Silinmez bir karakterin bu kurgusu uzun süre önce alay konusu oldu. Hz. İsa bununla ilgili hiçbir şey bilmese bile papanın bu karaktere hayran olabileceğini garanti ederim. Bugün de olduğu gibi, bu nedenle rahip Hz.İsa’nın değil papanın hayat boyu kutsanmış hizmetkârı ve kölesidir. Ama kendimi kandırmıyorsam eğer, gelecekte bir zaman bu kutsallık ve bu uydurmaca yere düşerse, Papalık kendi kendine güçbela yerinde durabilecektir ve biz her hakta eşit olduğumuzu anlayacağımız neşe dolu özgürlüğümüze geri kavuşacağız. Despotluk boyunduruğundan kurtulup Hıristiyan olan herkesin aslında Hz. İsa olduğunu ve Hz. İsa olan herkesin onun sahip olduğu her şeye sahip olduğunu ve her şeyi yapabileceğini bileceğiz. Burada söylediklerimin Katolik arkadaşlarımın canını sıktığını gördüğümde bunları daha etraflıca ve daha sert yazacağım.
* First Principles of the Reformation, H. Wace ve C. A. Buchheim tarafından çevrilmiştir, Philadelphia, Lutheran Publication Society, 1885, s. 227-8, 232, 236-7.
Martin Luther’e Mektuplar
Louvain, 30 Mayıs 1519
Sevgili Hıristiyan biraderim, sana selamlar olsun. Zeki bir anlayış ve canlı bir Hıristiyan ruhu taşıyan mektubun beni çok memnun etti.
Kitabının buralarda nasıl bir kargaşa çıkardığını ifade edecek kelime bulamıyorum. Hâlâ senin eserlerinin benim yardımım ile yazıldığına ve onların deyimiyle, o tarafın öncüsünün ben olduğuma dair o yanlış şüpheyi kafalarından tamamen atamıyorlar. İyi bilimsel çalışmaları -Mesih’ten daha çok değer verdikleri teolojinin ihtişamını söndürecek bir tehdit olarak gördüklerinden ölümcül derecede tiksinirler bundan- ve aynı zamanda bu çalışmaların canlanmasında etkili olduğumu düşündüklerinden beni mahvetmek için bir kabza bulduklarını düşünüyorlardı. Bütün olay öyle büyük bir gürültüyle, terbiyesiz laflarla, hilelerle, kötülemelerle ve kurnazlıkla devam etti ki, kendim orada olup tanık olmasaydım, hatta tüm bunları hissetmeseydim, herhangi biri teologların böylesine çılgınca hareket edeceklerini söylediğinde asla inanmazdım. Olup biteni görsen, bunun ölümcül bir veba olduğunu düşünebilirdin. Ama başlangıçta birkaç kişiyi etkileyen bu kötülüğün zehri o kadar yayıldı ki, bu üniversitenin büyük bir kısmı bile yayılan bu hastalığın bulaşmasıyla çılgına döndü.
Seni neredeyse hiç tanımadığımı, kitaplarını henüz okumadığımı ve bu yüzden hiçbirini ne onayladığımı ne de reddettiğimi ilan ettim. Sadece onları henüz kitaplarını okumadan halkın önünde bu kadar nefret dolu bir tutumla yaygara koparmamaları konusunda uyardım. Bu konu, hükümleri en büyük ağırlığa sahip olan bu kişilerin meselesiydi. Ayrıca, özellikle de yaşam biçimiyle övülen bir yazar söz konusu olduğunda, kitaplarda yalanlanması veya eğitimli insanlar arasında tartışılması daha uygun olacak, karışık ve çeşitli görüşlerine ifade edilmesinden önce çamur atmanın uygun olup olmadığını düşünmeleri için onlara yalvardım. Hem rezil hem başarısız oldum; bugüne kadar imalarla, hatta iftiralarla dolu tartışmalar içinde bağırıp çağırmaya devam ettiler. Barışmak için ne kadar çok karar aldık! Aceleyle karar verilmiş ufacık şüpheler yüzünden kaç defa kargaşa çıkardılar! Üstelik bu adamlar kendilerini teolog zannediyorlar! Burada teologlar saray efradı tarafından pek sevilmezler; bunu da benim üzerime yıktılar. Piskoposların hepsi beni çok seviyor. Bu adamlar kitaplara güvenmiyor, zafere dair umutlarını sadece kurnazlığa bağlamışlar. Haklı olduğumu bildiğim için onları küçümsüyorum. Sana karşı biraz yumuşamaya başladılar. Vicdanları temiz olmadığından kalemimden korkuyorlar; Mesih’in öğretisi ve örneği beni başka türlü davranmaya teşvik etmese, gerçekten de hak ettikleri gibi onların gerçek yüzlerini ortaya dökebilirim. Vahşi hayvanlar nezaketle terbiye edilebilir ama nezaket bu adamları vahşileştiriyor.
İngiltere’de bazı kişiler, hem de çok yüksek makamlardaki kişiler, yazdıklarını çok beğenmiş. Burada da Liege Piskoposu’nun da aralarında olduğu birçok kişi taraftarınız haline geldi. Ben ise yeni fikirlere ve iyi öğretilere daha kolay yardımcı olabilmek için kendimi mümkün olduğunca tarafsız tutmaya çalışıyorum; ben şiddet yerine mütevazı bir nezaketle çok daha fazla şey başarılabileceğine inanıyorum. Mesih kendi hükmüyle beraber yeryüzüne bunu getirdi ve Aziz Pavlus her şeyi alegorik olarak yorumlayarak Yahudi Yasalarını ortadan kaldırdı. Papanın kendisinden yakınmaktansa, onun otoritesini suiistimal edenlerden yakınmak daha akıllıca olacaktır. Bizim de bu konuda krallar gibi davranmamız gerektiğini düşünüyorum. Okulları da tamamen reddetmektense, onlara daha makul çalışmaları hatırlatmamız gerekiyor. Bazı şeyler insanların zihnine tamamen ve aniden silinemeyecek kadar genel biçimde yerleşmişse, bu konularda yinelenen ve etkili kanıtlar kullanarak tartışmalı ve pozitif iddialarda bulunmamalıyız. Bazı kişilerin zehirli iddialarını yok saymak, yalanlamaktan daha iyi olacaktır. Her yerde karşı taraf ruhuyla veya küstahça konuşmaktan ve davranmaktan kaçınmalıyız. Bence bu Mesih’in ruhuna daha uygundur. Bu arada akıllarımızı kızgınlık, nefret veya tutku tarafından ayartılmaktan korumalıyız. Bu duygular biz dindarlık uğruna çabalarken yolumuzun üzerinde bizi bekliyor olacaktır.
Sana yaptığın şeye devam etmen dışında verebileceğim bir öğüt yok. Mezmurlar hakkındaki yorumlarına baktım; benim çok hoşuma gitti ve umarım hepsi hayırlara vesile olur. Antwerp’teki manastırda lekesiz bir Hıristiyan olan ve seni çok seven bir keşiş var, senin eski bir öğrencin olduğunu söylüyor. Vaaz verenler içinde sadece o Mesih’ten bahsediyor: diğerleri vaazlarında önemsiz insani meselelerden veya kendilerine faydalı olacak şeylerden bahsediyorlar.
Melanchthon’a16 yazmıştım. Hz. İsa Efendimiz, hem kendi şanı hem de herkesin iyiliği için sana kendi ruhunu her geçen gün daha cömertçe ihsan etsin. Bunları yazarken mektubun henüz elimde değildi.
Basle, 11 Nisan 1526
Martin Luther’e selamlar,
Mektubun bana çok geç geldi ama en iyi zamanda bile gelse, beni bir nebze dahi heyecanlandıramazdı. Bir veya iki kibar sözle susturulabilecek veya bu kadar çok ölümcül yara aldıktan sonra yaltaklanarak teskin edilecek kadar basit biri değilim. Senin doğanı artık bütün dünya tanıyor ama daha önce kimse hakkında böylesine çılgınca, hatta böyle iğrenç, böyle habis şeyler yazmamışsın gibi kalemini yumuşatmışsın. Bazen neredeyse tamamen Tanrı’ya adanmış biri olduğunda ısrar ediyordun, şimdi zayıf bir günahkâr olduğunu fark etmişsin. Senin de yazdığın gibi, şiddete yatkın bir mizacın var ve bu dikkate değer argümandan zevk alıyorsun.
(...) Bana ve tüm iyi ruhlu insanlara ıstırap veren de tam olarak bu; o küstah, saygısız, kışkırtıcı mizacın yüzünden tüm yeryüzünü yıkıcı bir ihtilafla paramparça ediyorsun, iyi adamları ve iyi bilgiyi sevenleri bazı çılgın firavunların zulmüne maruz bırakıyorsun, kötüleri ve devrimcileri devrim yapsınlar diye silahlandırıyorsun, yani kısacası İncil’in sebebi sanki kutsal olan ve olmayan her şeyi kaosa sürüklemekmiş gibi davranıyorsun; sanki bu fırtınanın mutlu bir sona erişmesini engellemek ister gibisin; oysa ben hep böyle bir fırsat için çabaladım. Bana ne borçlu olduğun ve bana geri ödediğin şeyin ne olduğu – bu konuya girmeyeceğim. O tamamen kişisel bir mesele; bana ıstırap veren şey ise halkın yaşadığı felaket ve her şeyin telafi edilemez biçimde birbirine karışmış olması ki, bunun için senin dostlarının bilgece öğütlerini dinlemek yerine bazı dönek madrabazlar tarafından kışkırtılan, her türlü aşırılığa kapılan kontrolsüz doğana teşekkür etmeliyiz. Kimi karanlığın güçlerinden kurtardığını bilmiyorum ama kalemini bir kılıç gibi nankör sefillere çevirmeliydin, ılımlı tartışmalara değil. Kendi aklından pek memnun olmasaydın, sana daha iyi bir akıl dilerdim. Benim için istediğini dileyebilirsin ama eğer Tanrı seni değiştirmediyse seninki gibi bir akıl dileme.