I. Cilt
( - 1350)

II. Cilt
(1350 - 1650)

III. Cilt
(1650 - 1800)

IV. Cilt
(1800 - 1970)

Kilise Yönetimi Rehberi*

Walter Travers

Walter Travers (1548-1635), Elizabeth dönemi İngiltere’sinde önde gelen Püriten dini liderlerden biriydi ve Calvin’in Cenova’daki halefi Theodore Beza’nın bir arkadaşıydı. 1580’lerde İngiliz Presbiteryenleri için Latince bir dini disiplin kitabı yazdı. Eninde sonunda bu disiplinin Anglikan yapının yerine geçip ülkenin kanunu olacağını ümit ediyorlardı. Kitap daha sonra Kilise Yönetimi Rehberi adıyla İngilizceye çevrildi ve 1644 yılında basıldı.

Her zaman gerekli olan Mesih’in kilisesinin disiplini, Mesih tarafından getirilmiştir ve Kutsal Kitap’ta belirlenmiştir; bu nedenle gerçek ve kanuna uygun disiplin sadece bunlardan alınabilir. Başka bir zemin üzerine inşa edilen disiplin kanuni değildir ve sahtedir.

Tüm kiliseler içinde bir tane doğru düzen ve biçim vardır: Bu yüzden kimse diğerleri üzerinde bir güce sahip olduğunu iddia edemez; diğerlerinin haklarına benzemeyen haklar da iddia edemez.

Her kilisedeki kamu hizmeti vekilleri, görevlerini ifa etmek üzere kanuni bir dinsel çağrı ile çağrılmalı ve görevlendirilmelidir; nasıl yapılacağı aşağıda açıklanmıştır.

Farklılıkları göz önüne alınarak bunların tümü birbiri üzerinde eşit güce sahiptir.

Görevi yerine getirmeye uygun olmayan hiç kimse kanuni olarak bir kilisede kamu görevine çağrılamaz. Tanrısal olan o ortak yeteneklere, yani inanca ve lekesiz bir hayata sahip olmayan hiç kimse bu görev için uygun sayılamaz. Ayrıca üstleneceği vekillik görevine uygun ve bu görevi yerine getirecek yetkinlikte olması gerekir; bu yetenekleri denemek için uygun bir yol ve yöntem kullanılacaktır.

Önce, çağrılacak olanlar seçilmelidir, sonra kabul edileceği kilisede dualarla kendisine bu görev verilmelidir; kendisinin ve kilisenin ona karşı görevleri önceden anlatılmalıdır.

Kilisenin vekilleri öncelikle sözün vekilleridir. Onları sınarken öğretme yeteneklerine, denenmiş olup olmadıklarına, cehaletlerine yahut yeni iman etmiş olup olmadıklarına dikkat edilmelidir.

Sözün vekilleri öncelikle sözü yayan ve ayinleri yürüten papazlardır; sonra da doktrinle ilgilenen öğretmenler.

Ayrıca her kişinin hayatını ve davranışlarını izleyen bazı ihtiyarlar ve fakirleri gözeten diyakozlar da mevcuttur.

İlaveten her kilisede bir yönetici kurul oluşturulmalıdır, bu kurul bir tür ihtiyarlar heyetidir. İhtiyarlar olarak kastedilenler, kilisede doktrine vekalet eden ve gerçekten yaşlı olanlardır.

Kilisenin durumuna dair her şey ihtiyarların ortak kararıyla yürütülecektir. Örneğin ilk olarak, kilisenin tamamına, Efendimiz adına bir araya gelinen kutsal ve herkese açık toplantılarda kılavuzluk ederek her şeyin gerektiği gibi, düzenli biçimde ve eğitim amaçlı olmasını sağlar. İkincisi, aynı şeylerin bireyler için de geçerli olmasını sağlarlar. Öncelikle kilisenin tüm üyeleri için geçerli olmak üzere iyilerin ayrıcalıklarından keyif almalarını sağlarlar; hatalarının niteliğine göre kötüleri özel olarak veya halk önünde dinsel olarak kınarlar; bunun için de öğüt vererek ya onları Efendimizin akşam yemeğinden (komünyon ayini) çıkarır ya da aforoz ederek kiliseden dışlarlar. Özellikle kilisede kamu hizmetine vekalet etmek için çağrılmış bir kişi söz konusu ise görevi başlatılır ya da sonlandırılır, sonlandırılırsa bu yükten kurtarılarak veya cezalandırılarak gerçekleştirilir; yani geçici bir süre askıya alınır veya tamamen görevden alınır.

İhtiyarları yönetmek için kurulun başına papazlar getirilmelidir; aynı kilisede birden çok papaz varsa papazlar bu görevi sırayla yapmalıdır.

Ancak kilisede birinin aforoz edilmesi ve kilise vekillerinin seçilmesi ve görevden alınması gibi önemli olaylarda asla kilisenin bilgisi ve onayı olmadan hareket etmemek gerekir.

Belirli bazı kiliseler birbirine yardım edebilir; bu amaçla birbirleriyle iletişim kurmaları gerekir.

Bu iletişim sonucunda kiliselerdeki her şey, Tanrı’nın sözlerinde söylendiği gibi, hem doktrine hem de disipline uygun olarak yönlendirilir.

Bu nedenle, ilgili konular iletişim kurmak için bir araya gelenlerin ortak fikirleriyle belirlenir; bu kiliselerden herhangi biri için yapılacak değişiklikler, geliştirmeler, satın almalar bu kurulun kararıyla yapılır. Hiçbir kilise diğerinin üzerinde bir güce sahip değilse de aynı bölgede bulunan, buluşan ve fikir alışverişi yapan kiliseler iletişimde oldukları diğer kiliselerin fikirlerine uymak zorundadırlar.

Bu toplantıları ve meclisleri yapmak için ihtiyarların arasından bir kişi seçilmeli, kendisine ilgili talimatlar bildirilmeli ve bu kişi meclise yollanmalıdır. Toplantılarda tanrısal biçimde verilmiş kararlara ilişkin şeyleri dikkatle gözlemleyecek bir heyet de mevcut olmalıdır.

***

Vaaz verecek olanlar, apokrif bölümleri5 değil, kilise kanunlarına ilişkin bölümleri açıklamalıdır. Ayrıca sıradan vaazlarda, bazılarına göre Kutsal Kitapların, özellikle Yeni Ahit’in bütünü demek olan, metinlere eklenmiş yorumları sırasıyla açıklamamalıdır: Hem vaizin yeteneklerine hem de kilisedeki eğitim ihtiyacına göre konu seçilmelidir.

Vaaz veren kişi iki şey yapmalıdır: Birincisi, konuşmasının dinen bozulmamış olmasına dikkat etmelidir; doktrin açısından kutsal, anlamlı, bütüncül ve eğitim açısından faydalı olmalıdır; şeytani, sapkınca, yozlaşmış, masalsı, tuhaf ve kavgacı olmamalıdır; vaaz, tavır itibariyle de verildiği yere uygun olmalıdır, yani ya sadece sözlerin basit anlamlarını içermelidir ya da dolaylı şeyler içeriyorsa uygun ve açık olmalıdır; sözler konuşmanın letafeti ve konuya uygunluğu açısından doğru biçimde seçilmelidir; alegorik, garip, ters anlamlı veya zorlama olmamalıdır. İçinde bulunulan zamana ve kilisenin durumuna en uygun biçimde vaaz verilmelidir. Ayrıca açıklamaların, teyitlerin, genişletmelerin ve uygulamaların, tüm metnin ve işlenişinin kaba dilde (İngilizce) yapılması gerekir; tüm teyit ve kanıtlar sadece Kutsal Kitaplardan alınmış, uygun, delil olarak gösterilen yerlerdeki esas anlamlarıyla kullanılan argümanlarla, tanıklıklarla ve örneklerle yapılmalıdır.

Vaaz verirken yapılması gereken ikinci şey, saygın bir ciddiyet sağlamaktır; bu öncelikle üslupta, ifadede ve konuşma tavrında ortaya çıkar – konuşma tavrı ruhani, saf, düzgün, basit ve insanların kapasitesine uygun olmalıdır; insani bilgeliği öğretir gibi ve yeni moda şeyleri andırır biçimde olmamalıdır; görkem ve gösteriş amacıyla yapmacıklaşmış yahut Tanrı’nın sözlerinin vekili olanlara yakışmayacak kadar özensiz ve basit de olmamalıdır. İkincisi, sesi ayarlamaya da dikkat edilmelidir, (her zaman aynı tonda olması engellenerek) ses dereceli olarak alçaltılmalı ve yükseltilmeli; duruş ve hareketlere de özen gösterilmelidir; kılavuzluk ederken ve emirleri iletirken, dik durumdaki vücut sese uyum sağlamalıdır; kafanın veya diğer organların uygunsuz biçimde hareket etmesi ve vücudun farklı yönlere dönmesi engellenmelidir. Son olarak, duruş vakur, mütevazı ve terbiyeli olmalıdır; ne tamamen hareketsiz olmalı ne de aktörler yahut kılıç ustaları kadar hareket etmelidir.

***

Çocuklara hem ilmihal çalışmalarında hem de diğer öğrenim konularında eğitim okullarda verilmelidir, böylece içtenlikle tekrar etmeleri ve anlamaları mümkün olur: Bu şekilde eğitildiklerinde vekil tarafından sınava tabi tutulduktan ve bu sınavı geçtikten sonra çocuklar Efendimizin akşam yemeğine getirilmelidir.

***

İhtiyarlar kiliseye bağlı her bir evi ve kişiyi tanımalıdır, böylece onların durumları hakkında vekile bilgi verebilirler; diyakozlar ise hasta ve fakir olanları takip etmelidir ki onlara yardım edebilsinler: Bu kişilere devamlı yardım edilmemeli ama sık sık da değişiklik yapılmamalıdır.

***

Kuruldaki çoğu sesten fayda sağlanmalıdır. Kurul sadece dini konularla ilgilenmelidir. Bunların içinden öncelikle halka açık meclislerde, toplu ayin düzenlerinde, dini ayinlerde, seremonilerde, dualarda, ayinlerde, evlilik ve cenaze törenlerinde yardımcı olmaları gerekir. Bunun gibi herkesi ilgilendiren işler dışında da cemaatle tek tek ilgilenmelidirler. Ayrıca kaydedilmesi ve bir deftere yazılması gereken şeyleri de halletmeleri gerekir.

***

Öncelikle mesele tarafların adları gizlenerek tartışılmadıkça kimse kurula şikâyet edilmemelidir, şikâyet edilirse kurulun kararı uygulanmalıdır.

Kişisel ve ufak hatalarda Mesih’in Matta, 18. Bölüm’deki hükümleri izlenmelidir.

Daha büyük ve kamusal ihlaller kurul tarafından ele alınmalıdır. Ayrıca kamusal ihlaller söz konusu olduğunda böyle davalar tüm diğer davalardan önce ve tüm kilisenin bilgisi dahilinde görülmelidir. İkincisi, böylesi davalar kamusal alanlarda görülmelidir. Üçüncüsü, böylesi davalar azimle ve sert biçimde yürütülmelidir. Dördüncüsü, ihlal ne kadar iğrençse, verilecek sivil ceza da o kadar acı verici olmalıdır.

Aforoz edilecek olanlar eğer kilisede görev üstleniyorlarsa, bu görevden de ayrılmaları gerekir. Ayrıca cehaletleri yahut iyileştirilemez bir hastalık yüzünden veya başka bir sebeple vekil olmaya uygun olmayanlar da uzaklaştırılmalıdır; ancak hastalık veya yaş nedeniyle görevini yapamayanlar söz konusu olduğunda eskisini kınamadan yeni bir görevli tayin edilmelidir ve ayrıca vekilliğin ona verdiği muhterem sıfatı kendisinde kalmalı ve bu kişinin iyi bir yaşam sürebilmesi sağlanmalıdır.

Kurula şikâyet edilen bir sapkına ilişkin sorular varsa hemen dini bütün ve eğitimli iki veya üç komşu vekil çağrılmalı ve bu kuşkudan kurtulmanın yolları aranmalıdır; meclis toplanıp sebebini inceleyene kadar bu kişinin görevi askıya alınmalıdır.

Hatası çok büyük olmasa bile inatçı kimseler kuruldan ihtar cezası aldıktan sonra komünyona sokulmamalıdır; inatçılıkta ısrar ederlerse bu aforoz etmek için yeterli sebep oluşturur. Seremoniden sonra üç sebt günü geçmesinin ardından suçlunun işlediği suçlar halka ilan edilmelidir. İlk sebt günü suçlunun adı ifşa edilmemelidir; ikinci sebt gününde adı ilan edilebilir ve bu hafta içinde belirli bir gün bu sebeple oruç ve dua ile geçirilmelidir; üçüncü sebt gününde, aksini ispat eden bir sebep olmadığı takdirde bir sonraki sebt gününde aforoz edilebileceğine dair uyarı verilmelidir; böylece dördüncü sebt gününde aforoz cezası kendisine bildirilmelidir; Tanrı yargı gününde ruhunu kurtarsın.

Kiliseye hakaret mahiyetinde ağır suçlar işleyen kişi hâkimin otoritesine dayanarak en ağır şekilde cezalandırılmalıdır; suçunu pişmanlık içinde itiraf eder ve sözlerini geri alırsa yine de yargılanmalı ve bir süre komünyona sokulmamalıdır; ne kadar süreyle ve ne sıklıkla olacağına kurul kendi karar vermelidir; bundan sonra eğer suçlu kişi pişmansa, aforoza neden olabilecek suçunu ve pişmanlığını tüm kilisenin önünde itiraf ettikten sonra yeniden komünyona kabul edilmelidir.

* Daniel Neal: Püritenlerin Tarihi, T. Tegg ve oğlu, Londra, 1837, III. cilt, s. 491-2, 494, 496-8.

Bu platformun teknik altyapısı Zekare Bilgi Teknolojileri tarafından sağlanmaktadır.