I. Cilt
( - 1350)

II. Cilt
(1350 - 1650)

III. Cilt
(1650 - 1800)

IV. Cilt
(1800 - 1970)

Agustincilik

Orta Çağ düşüncesine Eflâtuncu düşünce hâkimdir. İtiraflar’dan alınan aşağıdaki bölümler Aziz Augustine’in Hıristiyanlığa Yeni-Eflâtuncu yaklaşımını göstermektedir. Metinlerin, ayrıca onun aydınlanma doktrinine, yani ruhun geçici şeylere ait bilgiden Eflâtuncu formların tefekkürüne doğru psikolojik yükselişine örnek teşkil ettiği kabul edilir.

İtiraflar
Aziz Augustine

İnanç insan hayatının temelidir; insan Kutsal Kitap tarafından açıklanan gerçeği kendi başına keşfedemez.“ Katolik doktrinini tercih etmeye bu nedenle yönlendirilmiş de olsam, bu söylemin ispat edilmeyen şeylere (bu şeyler ispat edilebilir olduğu halde ispat edilmiyor veyahut ispat edilemiyor olabilirler) hâkimiyetinin -saflığımızla dalga geçen, bilgi vaadiyle bizi, birçok masalsı ve saçma şeylere inanmaya zorlayan Manişeistlerin cüretkâr yöntemine göre- daha ılımlı ve daha dürüst olduğunu hissettim. Bunun ardından, Sen, Tanrım, yüreğimi nazik ve şefkatli elinle yavaş yavaş sürükleyerek ve sakinleştirerek beni ikna ettin -dünya tarihindeki şeylerin pek çoğu gibi, hiç görmediğim, zuhur ettiklerinde orada olmadığım onca şeye rağmen, hiç bulunmadığım şehirlere ve yerlere dair anlatılanlara rağmen; onca eşin dostun, hekimin, onca insanın şimdiki zamanlarına inanmıyor olsak, bu hayatta hiçbir şey yapmıyor olmamız gerekmesine rağmen ve nihayet, bana öyle söylenmemiş olsa kim olduklarını asla bilemeyeceğim ebeveynlerimin kimliklerine duyduğum sarsılmaz güvene rağmen- bütün bunlara rağmen Sen beni, kabahatin, Senin kitaplarına (ki, Sen onları hemen tüm milletler nezdinde büyük bir yetkinlikle tesis ettin) inananlarda değil, inanmayanlarda olduğuna, ve bana “O kitabın tek gerçek ve en gerçek Tanrı’nın ruhu tarafından insanoğluna verildiğini nasıl biliyorsun?” diyenleri dinlememem gerektiğine ikna ettin -çünkü her şeyden önce inanılması gereken şey buydu; kendi kendisiyle çelişen filozofların öne sürdüğü hiçbir çelişki ve kâfirce soru Senin ne olduğuna veya benim bilmediğim başka özelliklerine- ve insan ilişkileri üzerindeki hükmün sana ait olduğuna dair inancımı çarpıtamazdı.

Bu nedenle, hem O öz hakkında ne düşünülmesi gerektiği hem de hangi yolun O’na ulaştırdığı veya O’na geri döndürdüğü konularında cahil olsam da her defasında Senin bize hükmetmiş ve hükmetmekte olduğuna daha güçlü biçimde inanmaya başladım. Sonra, yardım almadığı sürece aklımızın gerçeği bulmak için çok zayıf kaldığını ve bu sebeple kutsal metinlerin hükmüne ihtiyaç duyduğunu görünce; Senin, peşine düşülmeyecek ve inanılmayacak olsa, tüm ülkelere dağılmış bu kitaplara asla böylesi mükemmel hükümler koymayacağına inanmaya başladım. (...)

İlahi şeyler, kalbinin en derinlerini açan kişiye daha açık biçimde gösterilir... Bu yüzden kendime dönmek için uyarıldığımdan Senin yol göstermenle kendi içime yöneldim; Sen yardımcı olduğun için bunu başardım. İçeri girdiğimde ruh gözümle (olduğu gibi) ruhumun gözünün üzerinde, zihnimin üzerinde o Değişmez Işığı gördüm. Herkesin bakabileceği alelâde bir ışık veya onun daha güçlü bir türü değildi, elbette diğerlerinden çok daha parlaktı ve görkemiyle her şeyi aydınlatıyordu. Bu ışık diğerleri gibi değildi, evet, diğerlerinden çok farklıydı. Yağın suyun üzerinde, cennetin dünyanın üzerinde durduğu gibi zihnimin üzerinde durmuyordu; O yukarıdaydı çünkü beni yaratmıştı ve ben aşağıdaydım çünkü O’nun tarafından yaratılmıştım. Gerçeği bilen Işığı da bilir ve bunu bilen sonsuzluğu da bilir. Sevgi bunu bilir. (...)

Artık bir hayali değil O’nu sevmeme hayret ediyordum. Tanrımı sevmeyi henüz hak etmiyordum ama O’nun tarafından O’nun güzelliğine götürülmüştüm, o anda kendi ağırlığımdan kurtulmuştum ve kederli biçimde bu bayağı şeylerin içine batıyordum. Bu ağırlık bedensel alışkanlıklardı. Ama O’nun bir hatırası benimleydi; ne birine sadık olmam gerektiği konusunda şüphem vardı ne de henüz O’na sadık olabiliyordum; çünkü yozlaşmış beden ruhu aşağı itiyordu ve dünyevi mesken (beden) birçok şeyi düşünen zihne ağır basıyordu. Neredeyse kesinlikle biliyordum ki Tanrı’nın görünmeyen nitelikleri -sonsuz gücü ve Tanrılığı- Dünya yaratılalı beri O’nun yaptıklarıyla anlaşılmakta, açıkça görülmektedir (Romalılar, 1:20). Çünkü güzelliğine hayran olduğum gövdelerin semavi mi dünyevi mi olduğunu sorguladığı, “bu böyle olmalı, şu olmamalı” diyerek değişebilir şeyler hakkında doğru hüküm vermekte bana yardımcı olduğu için hüküm verdim ve hüküm verdiğimde değişken zihnimin üzerinde Gerçeğin değişmez ve gerçek sonsuzluğunu buldum. Ve böylece derece derece bedenlerden, bedenin hislerini algılamamızı sağlayan ruhlara geçtim; ardından maddi hislerin zahiri şeyleri gösterdiği içsel melekelere geçtim ve hayvanların yetenek düzeyine eriştim; daha sonra bedensel hislerle edinilenler konusunda hüküm veren ama aynı zamanda benim içimde değişken olan, kendi zekâ seviyesine kadar yükselebilen ve alışkanlıkla düşüncelerimi dağıtarak kendi kalabalık çelişkili hayallerine çeken akıl yürütme melekesine geçtim; bu meleke ışığın kaynağını gördüğünde “değişmez olan değişken olana tercih edilmelidir” diye şüpheye yer bırakmayacak biçimde haykırdı; bu nedenle değişken olanı değişmez olana tercih etmek için bildiği hiçbir sebep olmadığını bildi. Böylece titrek bir parıltının ışığında olduğu yere ulaştı. O zaman yaratılmış olan şeyler sayesinde o görünmez şeyleri gördüm. Ancak bakışlarımı üzerinde sabitleyemedim; zafiyetim nedeniyle içi boş ama sevgi dolu bir hatırayla ve orada olan, kokusunu aldığım ama yiyemediğim şeye olan iştahımla yeniden alıştığım huylarıma geri döndüm. (...)

Eflâtuncuların kitaplarını okuduğum ve bu kitaplar tarafından manevi gerçekleri aramam öğütlendiği için yaratılan şeyler sayesinde anlaşılan o görünmez şeyleri gördüm; bana itici gelse de, zihnimin karanlığı yüzünden tefekküre dalamasam da Senin sonsuz olduğunu ama sonluluk veya sonsuzluk alanına nüfuz etmediğini; Senin ne kısmen ne de tamamen hareket ederek değişmediğini ve hep olduğun gibi kaldığını ve diğer tüm şeylerin O’ndan, sadece bu en sağlam zeminden geldiğini anladım. Bunlardan emindim ama O’ndan zevk alamayacak kadar zayıftım. Çok yetenekli biriymiş gibi gevezelik ediyordum ama Kurtarıcımız Hz. İsa’nın O yolunu aramasaydım yeteneksiz olduğumu ve mahvolacağımı kanıtlamış olurdum. Şimdi cezamı çekerken bilge görünme arzusu duymaya başladım ama şimdi kederlenmiyorum, bilgiyle doluyum. Tevazuun “temeli” Hz. İsa Mesih’in üzerine kurulmuş olan merhamet neredeydi? Veya bu kitaplar bunu bana ne zaman öğretecekti? Bu nedenle inanıyorum ki Kutsal Kitapları incelemeden önce aldığım zevk ve onların hafızamda yer eden etkisi ve daha sonra O kitapların bana verdiği hafiflik ve O iyileştirici parmakların yaralarıma dokunması sayesinde, küstahlık ve günah çıkartma arasında ve nereye gitmeleri gerektiğini gören ama yolu görmeyenlerle kutsal toprakları göstermekle kalmayıp orada oturmayı sağlayan yol arasında nasıl bir fark olduğunu sezebildim. Eğer önce Kutsal Kitaplarla haşır neşir olsaydım ve onlarda olduğu gibi Seni sevmeye başlasaydım ve daha sonra o ciltleri okusaydım, beni belki dindarlığın bu sağlam zemininden çekebilirdi o ciltler; veya onları okumamla oluşabilecek bir istekle sağlam dursaydım yine bu hissin sadece o kitaplar üzerinde çalışmaktan kaynaklandığını düşünebilirdim.

O zaman büyük bir hevesle O Kutsal Ruhun saygıdeğer yazılarını, ama daha da önemlisi Havari Pavlus’un yazılarını ele geçirdiğimde o zorluklar yok olup gitti, Eflâtun’un kendisiyle çeliştiğini düşündüğüm durumlarda konuşma metninin Kanunların ve Peygamberlerin tanıklıklarıyla da uyuşmadığını gördüm. O zaman o saf konuşmanın yüzü bana tek ve aynı göründü ve ben “sevinçten yerinde duramamayı” öğrendim. Böylece kapılar açıldı ve orada okuduğum her gerçeğin O lütfun önerisi ile burada da beyan edildiğini gördüm; gören kişinin gördüklerini almakla kalmayıp görebileceklerini de alan kişi (almadığı şeye nasıl sahip olabilir ki?) kadar muzaffer olmadığını; kişiye sadece hep aynı kalan O’nu görmek için değil O’na sahip olarak iyileşmek için de nasihat edildiğini; O’nu görmekten çok uzak olanların bile O’na ulaşabilecek, kavuşabilecek ve sahip olabilecek yolda yürüyebileceklerini anladım. “Batıni kişiye göre Tanrı’nın kanunundan alınacak zevk”i alan kişi, zihnindeki kanuna karşı gelen ve diğer organlarında bulunan, onu diğer organlarındaki günahın kanununa esir eden diğer kanunu ne yapacaktır? Ey adil olan Tanrım, günah işledik ve adaletsiz işler yaptık, kötülüğe kapıldık; senin O elin üzerimizde gücünü hissettirdi ve adil biçimde o eski günahkâra, ölüm valisine sürüklendik; bizim irademizi kandırarak kendi iradesine benzetti ve bu sırada O gerçeğin dışına çıktı. “Sefil adam” ne yapmalıdır? O yolların başlangıcında yarattığın ve ebedilik bahşettiğin, bize çelişkili gelen el yazısının gizlendiği bu dünyanın prensinin ölümünde hiçbir fayda görmediği ama yine de öldürdüğü “Efendimiz Hz. İsa Mesih yardımıyla” O’nun merhametinden başka “kim onu bu ölünün cesedinden çıkartacak?” Bu yazılar bunları içermez. O sayfalar bu dindarlığın ifadesini, itiraf gözyaşlarını, O kurbanı, o huzursuz ruhu, “kırık ve pişman kalbi”, insanların kurtuluşunu, desteklenen şehri, Kutsal Ruhun içtenliğini, kefaretimizin kadehini içermez. Orada hiç kimse “Ruhum Tanrının kulu olmayacak mı?” diye şarkı söylemez; benim kurtuluşum O’ndan gelir, O benim Tanrım ve kurtuluşum olduğundan daha fazla yer değiştirmem. Orada kimse O’nun “Ey bütün yorgunlar ve yükü ağır olanlar, bana gelin” (Matta, 11:28) dediğini duymaz. O alçakgönüllü ve mütevazı bir kalbe sahip olduğundan O’nun hakkında bir şeyler öğrenmeyi küçümserler, çünkü O “bu gerçekleri bilge ve akıllı kişilerden gizleyip küçük çocuklara” (Matta, 11:25) açmıştır. Çünkü dağların ormanlık zirvelerinden barış ülkesini görmek ve oraya giden yolu bulamamak, geçilemez yolları acı içinde geçmeye çalışmak, “aslan” ve “ejderha” komutasındaki kaçaklara ve kaçkınlara takılmak başka şeydir; oraya giden ve cennetin komutanlarının ev sahipleri tarafından korunan, işkence gibi göründüğünden cennetin ordusundan ayrılmayanların soyulduğu yolda kalmak başka. “Elçilerin en önemsizi”ni (1.Korintliler, 15:9) okuduğumda bunlar mükemmelen içime işledi ve O’nun işlerindeki yansımasını gördüğümde büyük korkuya kapıldım.

Bu platformun teknik altyapısı Zekare Bilgi Teknolojileri tarafından sağlanmaktadır.