İnsan Mizacının Öğeler*
Diğer her şey için geçerli olan mizaç için de geçerlidir. Etkilerine göre iyi veya kötü olarak nitelendirilirler; etkilerine bağlı olarak toplumun mutluluğunu artırır veya azaltırlar. Bir insanın mizacı iki bakış açısından değerlendirilebilir: Ya (1) kendi mutluluğu ya da (2) diğerlerinin mutluluğu üzerindeki etkilerine göre. Bu iki açıdan bakıldığında ya da iki açıdan herhangi biri seçildiğinde ya iyi olarak nitelenir ya kötü ya da apaçık durumlarda bozuk.2 (...)
Yani bir adamın eskiden yaramaz bir mizacı olabilir, herhangi bir güdünün etkisiyle, çatışmaya daha eğilimli olduğu veya çatışma niyeti oluşturduğu varsayılır, eylemlerinde açıkça kötücül eğilimler vardır, faydalı eğilimler yoktur; aksi durumda da daha erdemli veya faydalı bir mizacı var demektir. (...)
Bu durumların gerçekliği, deneyimlerle yeterince doğrulanmış iki diğer gerçeğe dayanır: Bunlardan ilki, her şey doğal olarak geliştiğinde eylemlerin sonuçları genelde niyetlerle örtüşür. Bir kasap dükkânı açan ve etlerle ilgilenen bir kişi genelde bir öküzü kesmeye niyetlendiğinde çoğunlukla o öküzü keser ama bazı talihsiz kazalar olursa hedefini kaçırıp bir insana da zarar verebilir; bakkal dükkânı açıp şeker ticareti yapan kişi şeker satmaya niyetlenirse genelde şeker satar ama bazı talihsiz kazalar olursa onun yerine arsenik de satabilir.
Diğeri ise bir defa kötülük yapma niyeti besleyen kişinin ileride aynı niyeti yeniden besleyebileceğidir.
Herhangi bir eylemde görülebileceği gibi mizacın doğası iki duruma bağlıdır: 1. Eyleme ilişkin açık eğilim. 2. Bunu doğuran güdünün doğası. Bu bağlılık, güdünün doğası gereği farklı kurallara tabidir. Bunlar belirlendiğinde sanırım gerçekleştirilecek eyleme ilişkin açık eğilim, çoğunlukla olduğu gibi, gerçek eğilimle aynı olacaktır.
Eylemin eğilimi iyi ise, güdüsü de bencil ise: bu durumda güdü her iki tarafta da bir sonuca neden olmaz. İyi bir mizacın göstergesi değildir ama kötü bir mizaca da işaret etmez.
Fırıncı, ekmek talep eden adama ekmek satar. Burada gördüğümüz eylem, normalde eğilimi tartışılmaz biçimde iyi olan bir eylemdir. Fırıncının güdüsü sıradan, maddi çıkara dair ticari bir güdüdür. Bu işlemde fırıncının komşularından daha iyi biri olduğuna düşünmemizi sağlayacak en ufak bir neden bile yoktur.
Eylemin eğilimi kötü ise, daha önce de söylediğim gibi, eylem güdüsü bencil ise: Bu durumda belirtilen mizaç, kötü bir mizaçtır.
Bir adam fırından ekmek çalar. Bu, eğiliminin kötü olduğunu hemen belirleyebileceğimiz eylemlerden biridir. Neden ve neye göre böyle olduğunu daha sonra tartışacağız. Güdüsü, deriz, maddi fayda elde etmektir; ekmeğin sahip olduğu değeri, karşılığında hiçbir şey vermeden elde etme arzusu. Buna bağlı olarak da bu adamın mizacı kötüdür deriz, çünkü herkes hırsızlık yapan bir mizacın kötü bir mizaç olduğu fikrinde birleşir.
Eylemin eğilimi iyi ise ve güdü tamamen sosyal iyi niyet ise: Bu durumda belirtilen mizaç faydalı bir mizaçtır.
Fırıncı fakir bir adama bir somun ekmek verir. Buradaki güdü merhamettir; bu da hayırseverlik güdüsüne belirli durumlarda verilen bir addır. Bu durumda fırıncının ortaya koyduğu mizaç herkesin de kabul edeceği gibi iyi bir mizaçtır.
Eylemin eğilimi kötü ise ve güdüsü tamamen sosyal iyi niyet ise: Bu durumda bile güdünün gösterdiği mizaç şüphelidir. Kötücül veya erdemli bir mizaç olabilir, bu eylemin kötücüllüğünün ne kadar bariz olduğuna bağlıdır. Bu türden bir durumun var olamayacağı ve bunu düşünmenin bir çelişki yaratacağı düşünülebilir. Çünkü fail, varsayıma göre, eylemin kötü bir eylem olduğunu bilir. Öyleyse nasıl oluyor da iyi şeyler yapma arzusu olan iyiniyet onu kötü bir şeye sürükleyen güdü olabiliyor? Bunu tanımlamak için genel anlamda hayırseverlik ile daha sınırlı anlamları arasındaki farka atıfta bulunmak gerekir. (...)
Çocukları açlıktan ölmek üzere olan bir adam fırına girer ve bir somun çalar, somunu aç çocuklarına dağıtır ama kendisine bir lokma bile ayırmaz. Olayın bütünü göz önüne alırsak, adamın mizacının kötü olduğunu çıkarsamak zordur. Olayı değiştirelim: Adamın sadece tek bir çocuğu olsun, aç da olsun ama açlıktan ölme sınırında olmasın. Adam bu defa ekmek almak için para çalmak amacıyla içi insanlarla dolu bir evi ateşe versin. Burada görülen mizacın iyi bir mizaç olduğunu düşünmekte zorlanırız. (...)
Eylemin eğilimi iyi ise ve güdü yarı-sosyal itibar sevgisi ise: Bu durumda görülen mizaç, iyi bir mizaçtır.
Kıtlık döneminde bir fırıncı komşularının saygısını kazanmak amacıyla çalışkan ama fakir kişilere bedava ekmek dağıtır. Bunu doğal karşılayalım: Bu fakir kişilerin çektikleri acılar konusunda gerçekten bir şey hissedip etmediğini de kesin olarak bilmediğimizi düşünelim. Yine de mizacını tüm bu muğlaklığa ve her türlü kurnazlığa rağmen iyi ve faydalı bir mizaç olarak görmekten başka çare yoktur. Buna başka bir isim vermek için çok boş bir önyargıyla hareket etmek gerekir. (...)
Bir Kızılderili, başka bir kabileye mensup bir başka Kızılderili tarafından yaralanır (gerçek veya hayali). Bu yüzden hasmı olan kişiden en dayanılmaz işkencelerle intikam alır. Bu durumda uyguladığı işkenceler kendi kabilesinde büyük itibar kazandırır. Böylesi bir olayda, Kızılderililerden medeniyet bakımından birkaç derece daha gelişmiş halklar tarafından ortaya çıkan bu mizacın iyi bir mizaç olduğu asla söylenemez.
Asil bir adam (Avrupa’ya dönelim) fakir bir tüccardan borç alır. Sonra aynı asil adam kumar oynarken başka bir asilden aynı miktarda borç alır. İkisini de geri ödeyecek kadar parası yoktur. Eğlencelerde kendisine eşlik eden arkadaşının borcunu öder, tüccara hiçbir ödeme yapmaz. Bu durumda ortaya çıkan mizaç, ancak kötü kelimesiyle ifade edilebilir. Ancak, her ikisini de ödemediği durum kadar da kötü değildir. İtibar sevgisinin veya (bu kısmi uygulamada adlandırılabileceği gibi) onur sevgisinin prensibi burada daha değerli olan hayırseverlik prensibine karşıdır ve ondan kötüdür. Ancak bencil maddi çıkar prensibinden de daha iyidir. Bu nedenle, burada görülen mizaç, hayırseverlik prensibinin galip geldiği mizaç kadar iyi değilse de bencillik prensibinin galip geldiği mizaçtan daha iyidir. Daha hayırseverce davransaydı, daha iyi olabilirdi ama onursuzca davransa daha mı iyi olurdu? Burada büyük bir çatışma olduğunu kabul etmeliyiz.
Eylemin eğilimi iyi ise ve güdü, dini yarı-sosyal bir güdüyse: Bu durumda ortaya çıkan mizaç (mizacın, insanın diğerlerine karşı davranışları üzerindeki etkisi de dikkate alınırsa) hem faydalı hem de erdemlidir.
Fırıncı çalışkan ama fakir kişilere bedava ekmek dağıtır. Bunu onların sıkıntılarını hissettiği için yapmaz; komşuları arasında itibar kazanmak için de yapmaz. Tanrı’nın beğenisini kazanmak için yapar, çünkü böylesi bir davranışın O’nun tarafından beğenileceğini bilir. Böylesi bir davranışta ortaya çıkan mizaç herkes tarafından iyi olarak adlandırılır. (...)
Eylemin eğilimi iyi ise ve güdüsü (daha önceki gibi) asosyal, kötü niyet ise: Bu durumda güdü her iki tarafı da göstermez. İyi bir mizacı da göstermez ama kötü bir mizacı da göstermez.
Fırıncının eksik gramajla ekmek sattığını fark ettiniz, ona hile yapmaktan dolayı dava açtınız. Dava açmanızın sebebi kazanç elde etmek değil, çünkü zaten elde edilecek bir şey yok; bunu vatanseverlik adına yapmıyorsunuz, itibar sevgisiyle de yapmıyorsunuz, çünkü elde edilecek bir itibar yok; Tanrı’yı memnun etmek için de değil, bu adamı yargılamanızın amacı sadece bir dava. Daha önce de ifade ettiğim gibi, bu işlemde sizin mizacınızı iyi veya kötü yapan bir şey yok. Eylemin eğilimi iyi; ancak, sonuçta sizi aynı türde bir eyleme teşvik edecek belirli bir sebep olmasaydı bunu gerçekleştirmezdiniz. Sizin güdünüz kötü terimine uygun düşen bir güdü; ancak bu türde bir eylem ne kadar sık yapılırsa yapılsın şeytanca bir eğilime sahip olamaz, sadece iyi bir eğilime sahip olabilir. (...)
Eylemin eğilimi kötü ise ve güdüsü asosyal, yani kötü niyet ise: Bu durumda ortaya çıkan mizaç, elbette kötü bir mizaçtır.
Önceki gibi fırından ekmek çalan adamın amacı sadece fırıncıyı fakirleştirmek veya üzmektir. Bu yüzden de çaldığı ekmeği ne yer ne de satar; imha eder sadece. Böylesi bir eylemin ortaya koyduğu bu mizaç, herkesin hemen anlayacağı gibi, kötü bir mizaçtır.
* Benthamiana, ed. John Hill Burton, Edinburgh, William Tait, 1843, s.7-16.