Yeni Çağ Neler Doğuruyor?
İnsan Hakları*
Bütün insanlığı ekvatoral bir çekimle kapsayan bir konuyu düşünürken, bu süreci tek bir yönle sınırlandırmak imkânsızdır. Her karaktere ve insana ait olan her duruma uymaktadır ve bireyi, ulusu ve dünyayı birleştirmektedir.
Amerika’da yanan ufak bir kıvılcımdan söndürülemeyen bir ateş doğmuştur. (…) İlerlemesini ulustan ulusa dolaştırmakta ve sessiz bir işlemle fethetmektedir. İnsan kendini değişmiş bir şekilde bulur ve nasıl olduğunu anlamaz. Çıkarlarına adil bir şekilde kulak vererek haklarına dair bilgi edinir ve bu durumda güç ve despotizmin güçlerinin direnme korkusunu da tamamen kapsadığını ve “özgür olmak için istemesinin yeterli olduğunu” keşfeder.
Yönetimlerin üzerine kurulması gereken bir temel olarak ilkeler sistemini oluşturma işinin bütün ilk kısımlarına sahipken bunları uygulamaya geçirmenin yolları ve araçlarıyla devam edeceğim. Fakat konunun bu kısmını daha fazla uygunluk ve daha güçlü etkiyle anlatmak için bu ilkelerden çıkarılabilir veya onlara bağlı bazı gözlemlerin yapılması gerekmektedir.
Yönetimin şekli veya anayasası ne olursa olsun, ortak mutluluktan başka hiçbir amacının olmaması gerekir. Bunu yapmak yerine toplumun herhangi bir kısmında perişanlık yaratmaya veya artırmaya çalıştığında yanlış bir sistemde demektir ve reform gereklidir.
Alışılagelmiş dil, medeni ve medeniyetsiz yaşam tanımları altında kişinin durumunu sınıflandırdı. Birine mutluluk ve refahı, diğerine ise zorluk ve isteği atfetti. Fakat hayal gücümüz boyama ve karşılaştırmada etkilenmiş bile olsa, medeni ülkeler denilen yerlerde insanlığının büyük bölümünün yoksul, perişan ve bir Hintlinin durumundan daha da kötü olduğu doğrudur. Sadece bir ülkeden değil, bütün ülkelerden bahsediyorum. İngiltere’de durum budur, Avrupa’da da durum budur. Sebebi sorgulayalım.
Sebep, medeniyetin ilkelerinin doğal kusurlarında değil, bu ilkelerin evrensel bir etkiye sahip olmasını engellemekte yatmaktadır ki, bunun sonucunda ülkenin iliğini kurutan ve medeniyetin ulaşabileceği genel mutluluğu bertaraf eden sürekli bir savaş ve harcama sistemidir.
Bütün Avrupa yönetimleri (şimdi Fransa hariç) evrensel medeniyet ilkesinin üzerine değil, tam tersinin üzerine kurulmaktadır. Bu yönetimler birbiriyle ilişki kurduğu kadarıyla vahşi, medeniyetsiz yaşamdan anladığımız durumdadırlar, kendilerini insan yasalarının yanı sıra Tanrı yasasının da ötesine koymaktadırlar ve ilke ve karşılıklı davranış açısından doğadaki birçok bireyle aynıdırlar.
Her ülkenin yerleşik halkı, yasalar medeniyeti altında kolaylıkla medenileşebilir fakat henüz medenileşmemiş bir durumda olan ve neredeyse her zaman savaşan yönetimler medeni yaşamın medenileşmemiş kısmı büyük ölçüde devam ettirmek üzere ürettiği bolluğu yoldan çıkarırlar. Böylece yönetimin barbarlığını bir ülkenin iç medeniyetine sokularak medeniyetten ve özellikle de yoksuldan, kendi geçimleri ve rahatları için kullanılması gereken bu kazançların büyük bölümünü alırlar. Ahlak ve felsefenin bütün yansımalarının dışında insanlığın işgücünün dörtte birinden fazlasının her yıl bu barbar sistem tarafından harcandığı hazin bir gerçektir.
Bu kötülüğün sürdürülmesine hizmet eden şey, bütün Avrupa yönetimlerinin bu medeniyetsizlik durumunu ayakta tutarak elde ettikleri maddi üstünlüktür. Sivil hükümet veya yasaların hükümeti birçok vergi için bahane üretemez; doğrudan ülkenin gözünün üzerinde olduğu yerde çalışır ve bu durum aşırı dayatma ihtimalini imkânsızlaştırır. Fakat bu manzara hükümetlerin medeniyetten yoksun çekişmesinde görüldüğünde bahaneler genişletilir ve artık hâkim olmayan ülke yönetimlerin uygulamak istediği her türlü dayatmaya açıktır. (…)
O zaman devrimler, amaçları için, yönetimlerin ahlaki durumlarında bir değişiklik yapar. Bu değişiklikle kamu vergisi yükü hafifleyecek ve medeniyet, şimdi yoksun olduğu bolluğun tadını çıkarmak için tek başına bırakılacaktır. (…)
Konunun tamamının, en azından bana görünen kısmının üzerinden geçtim. Amerika’ya dönmeden önce fırsat bulabilseydim, Avrupa’da bulunduğum beş yıl boyunca yönetim konusunda İngiliz halkına bir nutuk çekmek niyetindeydim. Sayın Burke bu konuyu önüme attı ve ona teşekkür ederim. 3 yıl önce bir ortamda ulusun durumunun göz önünde bulundurulması amacıyla adil bir şekilde seçilmek için ulusal sözleşme teklif etmesi konusunda ona baskı yaptım fakat parlamenter akım o zamanlar birlikte hareket ettiği partiye ne kadar güçlü bir şekilde karşı durursa dursun, politikalarının her şeyi yozlaşma alanında tutmak ve kazalara inanmak olduğunu fark ettim. Uzun yıllardır edindiğim tecrübe, parlamentoların her türlü bakan değişikliğinin ardından gittiğini ve buna umutlarını ve beklentilerini bağladıklarını gösterdi.
Ayrılıkların yönetimlere duyulan saygı çerçevesinde ortaya çıktığı eski zamanlarda kılıca başvuruldu ve bunu bir iç savaş takip etti. Bu yabani âdet yeni sistem tarafından patlatıldı ve ulusal sözleşmelere referans yapıldı. Tartışma ve umumi irade soruna arabuluculuk yapacak ve bu özel görüşe iyi bir erdem verilecek ve düzen, kesintisiz olarak sürdürülecektir.
Bazı beyefendiler bu eserin ve İnsan Hakları’nın diğer kısmının dayandığı ilkeleri “yeni çıkmış bir doktrin” olarak adlandırdılar. Sorun bu ilkelerin yeni ya da eski olması değil, doğru veya yanlış olmalarıdır. İlkini ele alalım, etkisini kolayca anlaşılan bir örnekle göstereceğim.
Şubat ayının neredeyse ortasındayız. Kırsala doğru bir yolculuğa çıksaydım, ağaçlar yapraksız bir kış görüntüsü sergilerdi. İnsanlar yürürken ince dalları koparmaya meyilli olduğu için ben de büyük ihtimal, aynını yapardım ve şans eseri bu ince dal üzerindeki tek bir filizin patlamaya başladığını gözlemlerdim. Doğal olmayan bir şekilde, onun İngiltere’de böyle bir görünüme sahip tek filiz olduğunu düşünebilirim ya da hiç düşünmemeliyim. Karar vermek yerine aynı görüntünün her yerde görünmeye başladığını veya görünmek üzere olduğunu hemen anlayabilirim. Sebze uykusu bazı ağaçlarda ve bitkilerde diğerlerinden daha uzun sürecek olmasına ve bazıları iki ya da üç sene çiçek açmayacak olmasına rağmen çürümüş olanlar dışında hepsi yaz mevsiminde yapraklı olacak. Politik yazın doğal yaz mevsimiyle nasıl bir hızda olacağını hiçbir insan öngörüsü belirleyemez. Fakat ilkbaharın başladığını anlamak zor değil…
* Thomas Paine, Rights of Man, “Everyman’s Library Edition”, London, J. M. Dent & Sons, Ltd.; New York, E. P. Dutton & Co., Inc., 1930, s. 211-214, 283-284.