Deneysel Bilim
Âlim bir Fransisken keşişi ve ilahiyatçı olan Roger Bacon (1212-1292) çalışmalarının çoğunu Oxford’ta gerçekleştirmiştir. Doğa bilimlerine ilişkin yazılarıyla ve deneysel yöntemi kullanmasıyla tanınır. Yakın arkadaşı Papa IV. Clement’in ricası üzerine astronomi, fizik ve optik konularında bir dizi eser vermiştir. Bunlardan en önemlisi sayılan Opus Majus’tan seçilen bazı bölümler aşağıdadır. Bacon, daha sonraki yıllarda Roma’ya çağrılmış, anlaşıldığı kadarıyla skolastisizme yönelik örtülü eleştirileri nedeniyle muhtemelen hapsedilmiştir.
Opus Majus
Ne kadar eğitimli olursa olsun her insanın gerçeği kavramasının önünde dört büyük engel vardır ve bu engeller çok az insanın açık bilgiler edinmesine izin verir; bu engeller hatalı ve değersiz otoritelere boyun eğmek, geleneklerin etkisi, popüler önyargılar ve kendi bilgilerimizi göstererek caka satarken cahilliğimizi gizlemektir. (...) Bu nedenle bu dört hatanın, bilge adamların reddedilemezliği kanıtlanan seçilmiş argümanlarıyla mahkûm edilmesinden daha önemli bir şey yoktur. Her ne kadar bilge adamlar ilk üçünü birleştiriyor ve mahkûm ediyorsa da dördüncüsünün istisnai bir ahmaklık olması ve özel ilgiyi hak etmesi yüzünden öncelikle ilk üçünün ne kadar zehirleyici olduğunu göstermeyi deneyeceğim. Ancak bunlardan biri otorite olmasına karşın, benim sözünü ettiğim, Tanrı’nın takdiriyle O’nun kilisesine ihsan edilen yahut azizler, mükemmel filozoflar ve insanoğlunun sınırlarını zorlayacak biçimde bilimle uğraşan diğer bilim adamları gibi bireylerin erdeminden ve itibarından kaynaklanan sağlam ve emin bir otorite değildir; benim bahsettiğim bu dünyada, ilahi onay olmadan kanunsuzca ele geçirilmiş, bilgeliğin erdemiyle değil cüret ve şöhret arzusuyla cahil kalabalıklardan alınan otoritedir ve Tanrı’nın adil yargısıyla onların mahvına sebep olacaktır. Kutsal Kitap’ta “İnsanların günahları yüzünden sıklıkla riyakârlar hükmeder” der, benim burada bahsettiklerim birçok akıldışı fikre sahip sofistike otoritelerdir, şüpheli bir otoriteye sahiptirler; taşa kazınan veya tuvale çizilenin de adı gözdür ama bu gerçek bir gözün niteliğine sahip değildir.
(...) İnsana ait yanılgıların dört umumi sebebi daha aşağı kısımlara sürüldüğüne ve bu iddiadan tamamen çıkarıldığına göre, bu ikinci kısımda tek bir bilgelik olduğunu ve bunun Kutsal Kitap’ta mevcut olduğunu göstermek istiyorum. Tüm gerçekler bu bilgeliğin köklerinden fışkırmıştır. Bu nedenle diyorum ki, bir bilim diğerlerinin efendisidir, bu da teolojidir; tüm bilimler onun için gereklidir ve o olmadan diğer bilimler amacına ulaşamaz. Tüm diğer bilimlerin onayına ve otoritesine itaat ettiği ilahiyat, kendi yasası için bu bilimlerin mükemmelliğini talep eder. Yahut daha iyisi, sadece bir mükemmel bilgelik vardır ve bu tamamen Kutsal Kitap’ın içindedir ve onu açıklamak için kilise hukuku ve felsefe gereklidir. Böyle bir ifade kullanıyorum çünkü ilahi gerçeğin açıklanması ancak bu bilimler aracılığıyla olur. Bu diğer bilimlerin avucundaymış gibi katlanmış olsa da ilahiyat tüm bilgeliği içinde taşır; çünkü tüm bilgelik tek dünya için ve tek amaçla Tanrı tarafından verilmiştir. Bu yüzden bu bilgelik kendi üçlü düzenlemesinden birlik elde eder. Ancak birçok adımdan oluşmasına rağmen kurtuluşun yolu tektir; kurtuluşun yolu bilgeliktir. Çünkü bir kişinin kurtuluşuna dair olmayan her düşüncesi körlükle doludur ve onu cehennemin karanlığına sürükler; bu nedenle bu dünyada ünlü olmuş birçok bilge kişi, kendilerini bilge zannederken Kutsal Kitap’a göre aptal durumuna düştükleri, gerçek bilgeliğe sahip olmak yerine zahiri ve yanlış bir bilgeliğe sahip oldukları için lanetlenmiştir. Ancak Augustine, Hıristiyan doktrinine ilişkin ikinci kitabında Kutsal Kitap’tan bahsederken şöyle der: “Başka bir yerde bir gerçek varsa, o bu kitapta da vardır; zararlı bir şey varsa, bu kitapta lanetlenmiştir.”
(...) Latinlerin dil, matematik ve optik konularındaki bilgeliklerinin temel prensiplerini belirledikten sonra şimdi deneysel bilimin prensiplerini açıklamak istiyorum, çünkü deney olmadan hiçbir şey yeterince bilinemez. Bilgi elde etmenin iki yöntemi vardır, bunlar akıl yürütme ve deneydir. Akıl yürütme bir kanaate varır ve bize bu kanaati verir, ama akıl bu bilgiyi deney yoluyla öğrenmediği sürece ne bu kanaati kesinleştirebilir ne de şüpheleri ortadan kaldırarak aklın gerçeğe ilişkin sezgiyle tatmin olmasını sağlayabilir; çünkü birçok kişi nelerin bilineceğine dair argümanlara sahiptir ama deneysel bilgi eksikliği yüzünden bu argümanları ihmal eder – ne zararlı şeylerden kaçınır ne de iyi olanı takip ederler. Hayatı boyunca ateş görmemiş bir adam akıl yürütme yoluyla ateşin yandığını ve şeylere zarar verdiğini ve onları imha ettiğini ispatlarsa ne aklı tatmin olur ne de ateşten uzak durur, ne zaman ki elini veya yanar bir nesneyi ateşe tutar, o zaman deney ile akıl yürütmenin öğrettiği şeyi ispat etmiş olur. Ama yanmaya ilişkin gerçek bir deneyin bilgisi olsaydı aklı emin olacak ve gerçeğin ışığında durabilecekti. Bu sebeple akıl yürütme yeterli değildir ama deney yeterlidir. (...)
Gerçeklerin altında yatan fenomenleri hiçbir kuşku duymaksızın bilmek isteyen kişi kendisini deneylere adamak zorunda olduğunu bilmelidir. Yazarlar bir sürü önerme yazar ve bir sürü insan deneysiz biçimde oluşturdukları akıl yürütmelerle bu önermelere inanır. Bu akıl yürütme tamamen yanlıştır. Genel olarak elmasın keçi kanı dışında hiçbir şeyle kırılamayacağı düşünülür ve filozoflar ile teologlar bu fikri yanlış kullanır.19 Ancak ne kadar çabalanılırsa çabalansın, bu görüş asla deneyle doğrulanamamıştır; ayrıca böyle bir şeye kalkışmadan da elmas kolayca kırılabilir. Bunu kendi gözlerimle gördüm; üstelik bu gerekli bir bilgi, çünkü değerli taşlar elmas parçaları olmadan işlenemez. (...) Ayrıca yine kap içindeki sıcak suyun soğuk sudan daha çabuk donduğuna da inanılır; bunu destekleyen argümanlar, karşılaşan düşmanlar örneğinde olduğu gibi zıtlığın harekete geçirdiği zıtlığa dayanmaktadır. Ancak bu konuda deney yapan herkes soğuk suyun daha çabuk donduğunu bilir. (...)
Ancak deneysel bilgi iki türlüdür; biri harici duyularımızla elde edilir ve böylece göklerdeki şeylere ilişkin deneysel bilgi özel aletlerle edinilirken burada, aşağıda olan şeylere ilişkin bilgileri de kendimiz görerek sınarız. Dünyanın bizim yaşadığımız kısmına ait olmayan şeylere ilişkin bilgileri de o konuda deney yapan diğer bilim adamları sayesinde elde ederiz. Örneğin Aristo, Büyük İskender’in otoritesi altında çalışırken, dünya yüzeyindeki tüm şeylere ilişkin deneysel bilgi edinmek için yeryüzünün çeşitli bölgelerine iki bin adam göndermiştir; Plinius Doğa Tarihi adlı eserinde buna tanıklık etmektedir. Bu deneysel bilgiler, insana bahşedilen yetenekle sınırlıdır ve hem insani hem de felsefidir; ancak bu deneysel bilgi insan için yeterli değildir çünkü işin zorluğu nedeniyle maddi şeylerin tümü test edilemez ve ruhani şeylerin hepsine erişilemez. Bu yüzden insanın zekâsına başka biçimlerde yardım edilmelidir ve bu yüzden dünyaya bilimi ilk sunan kutsal atalara ve peygamberlere içsel bir aydınlanma verilmiş ve böylelikle sadece duyularla sınırlı kalmaları engellenmiştir. Bu, Hz. İsa’nın döneminden bu yana birçok inanan için de geçerlidir. İnancın faziletleri büyük bir aydınlanma sağlar ve sadece ruhsal şeylere ilişkin değil maddi şeylere ve felsefe ilmine de ilişkin ilahi ilhamlar verir; Batlamyus Centilogium adlı eserinde gerçeklere ilişkin bilgilere iki yoldan ulaşabileceğimizi söylemiştir; bu yollardan biri felsefi deneyim, diğeri ise kesinlikle daha iyi bir yol olan ilahi ilhamdır.
Ayrıca bu içsel deneyimin yedi aşaması mevcuttur, bunların ilkine tamamen bilimlerle ilgili aydınlanmalarla erişilebilir. İkinci aşama erdemlerde gizlidir. Çünkü Aristo’nun Etik’in ikinci kitabında dediği gibi, kötü adam cahildir. Gazali ise Mantık adlı eserinde günahlarla sakatlanmış ruhun nesnelerin farklı türlerinin net biçimde görülmediği paslı bir aynaya benzediğini söylemiştir; ancak erdemlerle süslenmiş ruh, iyi parlatılmış bir ayna gibidir; nesnelerin biçimlerini net biçimde yansıtır. (...)
Üçüncü aşama, İşaya tarafından açıklanan Kutsal Ruh’un yedi hediyesinden oluşur. Dördüncüsü Tanrı’nın İncillerde tanımladığı kesin mutluluk halleridir. Beşinci aşama ruhani duyulardır. Altıncısı tüm kavrayışları aşan ilahi huzurun meyveleridir. Yedincisi insanın bahsetmesinin yasak olduğu birçok şeyi görmek için kapıldığı çeşitli yöntemlerle ulaşılan coşkular ve bunların durumlarıdır.
Bu deneyimlerin hepsinde veya bir kısmında özenli eğitim alan biri hem kendine hem de diğer insanlara sadece ruhani şeyler konusunda değil tüm insani bilimlerde de güven verir. Spekülatif felsefenin benim şu anda incelediğim kısmı hariç tüm bölümleri ya bir otorite noktasını ya da tartışmanın diğer noktalarını temel alan argümanlarla yürütüldüğünden, deneysel olarak adlandırılan bilimi gerekli görüyoruz. Sadece felsefe konusunda değil Tanrı bilgisi için ve tüm dünyanın gidişatı konusunda da faydalı olduğundan bu bilimi açıklamak istiyorum; aynen önceki bölümlerde dillerin ve bilimlerin ilişkisini ve amacını, yani tüm şeylerin tabi olduğu ilahi bilgeliği anlattığım gibi.