I. Cilt
( - 1350)

II. Cilt
(1350 - 1650)

III. Cilt
(1650 - 1800)

IV. Cilt
(1800 - 1970)

Devlet müdahalesinin gerekçelerine dair

Aşağıdaki kısa metinler, ekonomiye devlet müdahalesini, bu çerçevede yukarda özetlenen mevzuatı kısmen de olsa destekleyenlerin demeçlerinden alınmıştır. Lochner davasında Birleşik Devletler Temyiz Mahkemesi’nin (Supreme Court) çoğunluk ve azınlık kararlarından yapılan seçim, Birleşik Devletler’in sanayileşmenin yol açtığı yaşam koşullarına etkili bir şekilde hazırlanmakta neden çok geç kaldığını açıklamada yardımcı olmaktadır. (KE)

İngilizlerin Sosyal Reform Mantığı*
Lord Anthony Ashberg

Aşağıdaki metin, dindar bir aristokratın vârisi olan Lort Anthony Ashbey’in (1801-1885) 1847 Fabrika Kanunu taslağına ilişkin demecindendir. Muhafazakâr Ashley, sanayi işçilerinin korunmasını amaçlayan mevzuatın yürürlüğe girmesi için yıllarını vermiş bir siyaset adamı olarak tanınır.

… (Bu yasanın) aleyhine karar verdiğiniz gece, ölümcül bir gece olacaktır çünkü genç ve çaresiz kitlelerin ahlaki ve hatta dünyevi iyileşme umutlarını yok etmiş olacaksınız. Sizce bu, zengini fakirden ayıran ve zaten derinleşen bir uçuruma daha da derinleştirmeyecek mi? Daha refah sınıfların yükselmesi gözlemlenebilir; şimdiye kadar varlıklı kesim dışında hiç kimse tarafından elde edilemeyen sayısız zihin ve duyu lüksü daha küçük insanların da ulaşabileceği yere getirilmektedir, toplum ölçeğinde orantılı olarak yükseltilmektedir. Hem çocuk hem de yetişkin olarak çok çalıştırılan işçiler ortak çıkarların dışında tutulmaktadır. (…) Bu, elbette, sağlıksız ve korku verici bir durumdur; çelişki görülmekte, hissedilmekte ve kırgınlıklara sebep olmaktadır; İstek Evi ve Sahip Olma Evi arasındaki tarihi kan davasını canlandırmakta ve öfkelendirmektedir; mülk ve makam nefret uyandırıcı hale gelmektedir çünkü kitlelerin egemen sistem tarafından dışında tutuldukları edinimler üzerine kurulmuş gibi görünmektedirler.

***

Bence, sert zorlayıcı kanunlarla değil, büyük bir insan kitlesinde bizlerin yani zengin ve güçlülerin kamu yükünün normalden fazlasını yüklenmeye ve bu yükü mümkün olduğunca insanların omzundan almaya gönüllü olduğumuz fikrini destekleyerek, tahrik ateşini söndürmemiz ve isyanı kırmamız gerçek muhafazakâr politikayla çelişmemektedir.

Aynı kanun ile ilgili tartışmada konuşan fabrika sahibi, Liberal John Fielden’ın görüşleri de şöyledir:

Parlamento, işçinin korumasını reddederek işçinin kapitalist düzen tarafından mahvedilmesine göz yummuştur ve Yasama Meclisi görevini göz ardı etmiştir. Emeğin korunması, çalışabilenlerin sadece çalışma yeteneğine değil, çalışma yollarına da sahip olduğu anlamına gelmiştir. Gün boyunca çok çalıştırarak çalışma güçleri tamamen yok edilmiştir. En yaygın ve en günlük tecrübe on üç yaşındaki bir çocuğun yetişkin bir adamın yaptığı işi yapamayacağı konusunda herkesi ikna etmeye yeterli olmuştur.

* 1847’nin Fabrika Kanunu’nu tanıtan konuşma, Hansard Parlamento Tartışmaları, LXXXIII, 29 Ocak 1846, 393; Kraliçe’nin Konuşmasına Yanıt, loc. cit., 22 Ocak 1846, 94; 1847 Fabrika Kanunu Savunması loc. cit. 29 Ocak 1846, 411-412.

Sosyal Reforma Fransız Bakış Açısı*
George Clemencean

Georges Clemenceau’nun (Georges Benjamin Clemenceau, 1841-1929, devlet adamı, hekim ve gazeteci, 1906-1909 ve tekrar 1917-1920 yılları arasında Fransız başkanıydı) sözlerinden de anlaşıldığı gibi, Fransız burjuvazinin radikal kesimi sosyal mevzuatlarının bazen hem sağ kesimden hem de sol kesimden saldırıya uğradığına şahit olmuştur.

Ekonomistler, devletin maden işçisi ile maden sahibi arasındaki ilişkilere müdahale etmeye hakkı olmadığını ileri sürmektedir. Maden sahibi kendi mülkünde evindedir. Yaşam ve organlar için belirli güvenlik önlemlerinden başka hiçbir şey talep edilemez. Fakat grev başladıktan hemen sonra daha 5 dakika önce ilişkilere müdahale hakkı olmayan devlet, maden sahiplerinin tarafında at, piyade ve ağır silah getirmek için göreve çağrılmaktadır. O zaman maden işçilerinin hiçbir hakkı kalmamakta ve hâkimler onlara karşı utanmaz bahanelerle karar vermektedir.

***

Fakat yine de sosyalist bir partiye doğru ilerleme kaydeden belirli bir radikal reformlar programı bulunmaktadır. Bunlar burjuva kesim tarafından oluşturulmaktadır fakat sosyalistler kendi tekliflerinin bazılarını uygulamak için gerekli olan bütçeye karşı oy verme tehdidinde bulunmaktadır. Yaşlılık aylıklarını ele alalım… Sosyalistler ortak amaçlarına ulaşmak için radikallerle birlikte çalışabilseydi, bu duruma kimse benden daha memnun olmazdı.

* 1906 yılındaki madenci grevlerine ilişkin beyan, H.M. Hyndman’dan alıntı, Clemenceau, New York, Frederick A. Stokes, 1919, sf, 194, 211.

Alman “Kolektivizmi”nin Çerçevesi
Otto Von Bismench

Almanya’da kapitalist sanayileşmenin işçi sınıfı üzerindeki yıkıcı etkilerini yumuşatmak amacıyla mevzuatta etkin değişiklik yapılmasına öncülük eden Otto von Bismarck, Almanya’yı birleştiren şansölye olup, kökeni itibariyle Doğu Prusya’nın gerici Junker17 aristokrasisi mensubudur.

Elli yıldır sosyal sorunlar hakkında konuşuyoruz. Serbest girişim sihirli bir formül değildir; Devlet başarısız olduğu şeylerden de sorumlu hale gelebilir. Ben politikada laissez-faire laissez-aller ya da saf Manchestertum [Manchestercılık] ilkelerinin yani “herkese geçinip geçinmediğini görmesine izin ver”, “yeteri kadar güçlü olmayan ezilir ve üzerine basılır”, “sahip olana verilmeli, olmayandan ise alınmalı” ilkelerinin babacan monarşik devlette uygulanabileceğini sanmıyorum. Tam aksine zayıfların korunması için devletin yaptığı müdahaleye karşı çıkanların, destek kazanmak ve bir parti hâkimiyeti kurmak amacıyla diğerlerini bastırmak için kendi güçlerini kullanmak istedikleri şüphesine kendilerini maruz bıraktıkları düşüncesindeyim. İsterseniz buna sosyalizm deyin, umurumda değil… Çoğunluğun Hıristiyan olduğu devletimizde öğrettiğimiz din doktrinlerinin ve özellikle de birinin komşusuna göstereceği hayırseverlikle yaşlı ve mazlumlara göstereceği merhametin aşılanmış olduğunu görmek isterim.

Bismarck, İmparator I. Frederick William’ın aşağıdaki mesajı 7 Kasım 1881 tarihinde Reichstag’a (Alman Parlamentosu) iletmesini sağlar:

Bu yılın şubat ayında sosyal belaların çaresine sadece sosyal demokratik eylemi bastırarak değil, ayrıca işçilerin refahının olumlu yönde geliştirilmesiyle ulaşılabileceği görüşümüzü belirttik. Bu görevi yeniden Reichstag’a önermeyi en önemli görevimiz olarak görüyoruz ve süremizin sonunda hâkimiyetimizi anavatanımıza iç barış için yeni ve uzun süreli güvenceler ve ihtiyaç sahiplerine de hakları olan daha iyi güvenlik ve yardım olarak bıraktığımızı düşünebilirsek, bu sefer daha fazla tatmin duygusuyla Tanrı’nın hâkimiyetimize görünüşte bahşettiği bütün başarıları anımsamamız gerekir. Bu çabamızda bütün devlet hükümetlerinin onayını alacağımızdan ve parti konumuna bakmaksızın Reichstag’ın desteğini bulacağımızdan eminiz…

* Karl F. Reinhardt alıntı, Almanya: 2000 Yıl, New York, Frederick Ungar Publishing Co.’da gözden geçirildi, düzeltildi, 1961, p.617; Reichtstags Müzakereleri, V, no. 1, p. 2.

Birleşik Devletler’de Temyiz Mahkemesi Kararıyla Laissez Faire*
Yargıç Rufus Peckham

1905’te ABD Temyiz Mahkemesi (Supreme Court) aldığı tarihi bir kararla fırıncıların çalışma saatlerini günde on, haftada altmış olarak saptayan yasa teklifini dörde karşı beş oyla reddetti. Yargıç Rufus Peckham’ın kaleme aldığı karara göre, fırıncıların sağlıklarını korumak için önerilen yasa tasarısı, “mantıksız, gereksiz ve bireyin iş anlaşması yapma özgürlüğüne müdahale”ydi. ABD tarihinin en tartışmalı kararlarından biri sayılan oylama, “Lochner çağı” diye adlandıran, işçi sınıfının koşullarını iyileştirmeye yönelik onlarca yasanın iptal edildiği hukuk sürecini başlattı.

Yargıç Peckham’ın görüşü:

Bu yasanın bir çalışma yasası gibi saf ve basit bir halde geçerli olup olmadığı sorusu birkaç kelimeyle ortadan kaldırılabilir. Bir fırıncının mesleğinde bir kişinin özgürlüğüne veya iş saatlerini belirleyerek serbest sözleşme hakkına müdahale etmesi için mantıklı bir sebep yoktur. Bir sınıf olarak fırıncıların diğer mesleklerdeki veya kol gücü gerektiren işlerdeki kişilerle zekâ ve kapasite açısından eşit olmadıklarında veya karar ve eylem özgürlüklerine müdahalede bulunan devletin koruyucu eli olmadan haklarını iddia edemedikleri ya da kendilerine bakamadıkları konusunda herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır. Hiçbir anlamda devletin koruyucusu değillerdir. Kanun, fırıncılıkla uğraşan bireyin sağlığıyla ilgili bir kanun olarak desteklenmek zorundadır. Bu durum, bu meslekle uğraşanlar dışında toplumun hiçbir kesimini etkilememektedir.

Bir fırıncının mesleğinin kendi içinde mevzuatın çalışma hakkına ve ister işveren ister çalışan olsun bireyin tarafında serbest sözleşme hakkına müdahale etmesini gerektirecek derecede sağlıksız olmadığı konusunda hiçbir şüphenin olmadığını düşünüyoruz. Neredeyse bütün mesleklerin az çok sağlığı etkilediği doğrulanabilir. Özgürlüğe yasal müdahaleyi gerektirmesi için küçük bir sağlıksızlık durumunun olası varlığından daha fazlası bulunmalıdır. İşgücünün, bakanlıklarda bile, yanında muhtemelen sağlıksızlık tohumları barındırdığı maalesef doğrudur. Fakat bu konuda hepimiz yasama çoğunluklarının elinde miyiz?

Tartışmada ayrıca fırıncıların durumunda iş saatlerinin kısıtlanmasının doğru olduğu, kişi fazla çalışmadığında daha temiz olmaya meyilli olacağı ve kişi temizse kişinin “ürün”ü de muhtemelen öyle olacağı için bu durumun işçilerin temizliğini sağladığı ileri sürülmüştür. Şu ana kadar söylenenler, bu tartışma için de aynı derecede geçerlidir. Akıl yürütmenin, bu tür bir müdahale hakkını doğrulamak için yeterli olacağını kabul etmiyoruz. Bu durumda devlet bir bireyin her hareketinde gözlemci veya aile babası konumunu üstlenir. Kişinin çalışma saatleri, egzersiz saatleri, bu nedenle karakterine hükümet müdahalesi hakkı ve bu hakkın hangi dereceye kadar uygulanacağı tanınacak ve desteklenecektir. (...) Bu, bizce tamamen mantıksız ve keyfidir.

Muhalif yargıç Holmes’un karşı çıkışı:

Bu dava, ülkenin büyük bölümünün yararlanmadığı bir ekonomik teoriye dayanarak sonuçlandırılmıştır. Bu teoriyle aynı fikirde olup olmadığım sorulursa, kararımı vermeden önce daha fazla ve daha uzun çalışmayı isterim. Fakat bunun benim görevim olduğunu düşünmüyorum çünkü bu teoriye katılmamın veya katılmamamın, çoğunluğun fikirlerini bir kanunda toplama hakkıyla hiçbir ilgisi olmadığına kalben inanıyorum. On Dördüncü değişiklik Sayın Herbert Spencer’ın sosyal durağanlığını yasalaştırmamaktadır. Bir anayasa ne paternalizm ne vatandaşın devletle organik ilişkisi ne de laissez faire ile ilgili belirli bir ekonomik teoriyi kapsama niyetindedir. Kanun, esasen fikir ayrılığı olan insanlar için hazırlanmıştır ve doğal, tanıdık, tuhaf hatta şok edici bazı belirli fikirlerimizi yasada kazara bulmamız onları kapsayan tüzüklerin Birleşik Devletler Anayasası ile çelişip çelişmediği sorusu hakkındaki kararımızı etkilememelidir.

* Lochner v. New York, 198 ABD 45 (1995).

Bu platformun teknik altyapısı Zekare Bilgi Teknolojileri tarafından sağlanmaktadır.