Yeni Sınıf*
Miloven Djilas (1911- 1995) İkinci Dünya Savaşı sırasında Yugoslavya’da illegal komünist faaliyetlerin lideriydi. Daha sonra Başkan Tito’nun yardımcılığına yükseldi, ancak komünizmin nispeten daha liberal Titocu kanadı hakkında bile giderek çok hayal kırıklığı yaşadı. Tito, Djilas’ı 1954’te açıkça “demokratikleşme” talep etmesinin ardından ihraç etti ve Djilas 1956 Macaristan Devrimi’ni komünizmin sonunun başlangıcı olarak adlandırdığında hapishaneye attırdı. Djilas bu hayal kırıklığını, Yugoslavya’dan kaçırılıp 1957’de basılan Yeni Sınıf başlıklı kitabında anlattı.
Her şey SSCB ve diğer komünist ülkelerde Lenin, Stalin, Trotsky ve Buharin gibi en önde gelen liderlerin bile tahmin ettiklerinden farklı gelişti. Devletin hızla yitip gideceğini, demokrasinin güçleneceğini bekliyorlardı. Tam tersi oldu. Yaşam standardında hızlı bir artış bekliyorlardı; bu konuda pek bir değişiklik olmadı ve boyun eğmiş Doğu Avrupa ülkelerinde bu standart daha da düştü. Her durumda yaşam standardı, daha hızlı ilerleyen sanayileşme oranına yetişemedi. Şehirler ve köyler arasındaki, zihinsel ve fiziksel çalışma arasındaki farkın giderek kaybolacağı sanılıyordu; bunun yerine fark arttı. Komünist olmayan dünyada başka alanlardaki gelişme beklentileri de dahil, Komünist beklentiler gerçekleştirilemedi.
En büyük hayal ise SSCB’deki sanayileşme ve ortak kullanımın; kapitalist mülkiyetin yok edilmesinin sınıfsız bir toplum sağlayacağıydı. 1936’da yeni anayasa yayımlandığında Stalin “sömüren sınıfın” yok olduğunu duyurmuştu. Kapitalist ve eskiden beri var olan sınıfların yok edildiği doğruydu, ancak daha önce bilinmeyen yeni bir sınıf oluşmuştu.
Öncekilerde olduğu gibi bu sınıfın da iktidar olduğunda bütün insanlar için mutluluk ve özgürlük getireceğine inanması anlaşılabilir. Bu ve diğer sınıflar arasındaki fark, hayallerinin gerçekleşmesindeki gecikmeye daha kaba bir şekilde yaklaşmasıydı. Bu yüzden gücünün tarihteki diğer bütün sınıflardan daha büyük olduğunu ve sınıf hayalleri ve önyargılarının da aynı oranda daha fazla olduğunu göstermiştir.
Bu yeni sınıf, yani bürokrasi ya da daha açık şekliyle siyasi bürokrasi, öncekilerin bütün özelliklerini ve kendine ait bazı yeni özellikleri bünyesinde toplar. Kökeni, özünde diğer sınıfların başlangıcıyla aynı olsa da kendine özgü özelliklere sahiptir.
Diğer sınıflar da önlerine çıkan siyasi, sosyal ve diğer düzenleri yok ederek devrim yolunda güç ve iktidar sağlamışlardır. Ancak neredeyse istisnasız, bu sınıflar, yeni ekonomik yapıların eski toplumda şekillenmesinden sonra iktidar sahibi olmuşlardır. Komünist sistemdeki yeni sınıflar için durum tam tersidir. Yeni bir ekonomik düzeni tamamlamak için değil; kendi düzenini oluşturmak için ve bu sayede toplum üzerinde kendi iktidarını kurmak için güç sahibi olmuştur.
Önceki çağlarda bir sınıfın, sınıfın bir bölümünün ya da bir partinin iktidara gelmesi, oluşumu ve gelişiminden kaynaklanan son olaydı. SSCB’de durum tam tersidir. Orada iktidarı ele geçirdikten sonra yeni sınıf kesin olarak oluştu. Bilincinin ekonomik ve fiziksel gücünden önce oluşması gerekirdi, çünkü bu sınıf köklerini milletin yaşamından almamıştır. Bu sınıf rolünü idealist bir bakış açısından dünyayla ilgili olarak değerlendirdi. Uygulamadaki olasılıkları bununla azalmadı. Hayallerine rağmen, sanayileşmeye doğru nesnel bir eğilim gösterdi. Uygulamadaki yatkınlığı, bu eğilimden çıkmıştır. İdeal bir dünya sözü, yeni sınıf saflarındaki inancı arttırmış ve kitleler arasında hayaller yaymıştır. Aynı zamanda çok büyük fiziksel girişimler için ilham vermiştir.
Bu yeni sınıf, iktidara gelmesinden önceki ekonomik ve sosyal yaşamın bir parçası olarak oluşmadığı için, yalnızca üyelerinin aynı felsefi ve ideolojik görüşlerine dayanan özel bir disiplinle ayırt edilebilen özel bir tür düzende yaratılabildi. Bu zayıflığın üstesinden gelmek için demir gibi bir disiplin ve inanç birliği gerekiyordu.
Yeni sınıfın kökleri Bolşevik türü yeni bir partiye uzanıyordu. Lenin, bunun yeni bir sınıfın başlangıcı olacağı aklına gelmemesine rağmen partisinin insanlığın toplum tarihinde bir istisna olduğu görüşünde haklıydı.
Daha açık olmak gerekirse yeni sınıfın öncüleri Bolşevik türü partinin bütününde bulunmaz, ancak daha iktidarı ele geçirmeden bile onun çekirdeğini oluşturan profesyonel devrimciler katmanında bulunabilir. 1905 devrimindeki başarısızlığın ardından Lenin, tek mesleği sadece devrim işleri yapmak olan profesyonel devrimcilerin Bolşevik türü bir parti kurabileceğini belirtmişti. Yeni sınıfın gelecekteki yaratıcısı Stalin’in bile böylesine profesyonel bir devrimin en göze çarpan örneği olması rastlantısal değildi. Yeni iktidar sınıfı bu dar devrimciler katmanından aşama aşama gelişmektedir. Bu devrimciler uzun bir dönem boyunca sınıfın çekirdeğini oluşturdu. Trotsky, devrim öncesi profesyonel devrimcileri gelecek Stalinci bürokratların kökeni olduğunu belirtmişti. Fark edemediği şeyse sahiplerden ve sömürücülerden oluşan yeni bir sınıfın başlangıcıydı.
Elbette bu, yeni parti ve yeni sınıfın tamamen aynı olduğu anlamına gelmez. Ama parti bu sınıfın çekirdeği, temelidir. Yeni sınıfın sınırlarını tanımlamak ve üyelerini belirlemek çok zor, hatta imkânsızdır. Yeni sınıfın, idareyi tekellerinde tutmalarından dolayı özel imtiyaz ve ekonomik tercih sahiplerinden oluşacağı söylenebilir.
İdarecilik bir toplumda kaçınılmaz olduğu için, gerekli idari işlevler ve asalaklık işlevleri aynı kişide mevcut olabilir. Her zanaatkâr veya şehir partisi üyesinin burjuvaziden olamayacağı gibi yeni partinin her üyesi de yeni sınıfın üyesi olmayabilir.
Seyrek olarak, yeni sınıf güçlendikçe ve daha anlaşılır bir çehreye büründükçe, partinin rolü azalır. Yeni sınıfın çekirdeği ve temeli partide ve de devletin siyasi kurumlarında yaratılır. Bir zamanlar canlı, hareketli, girişim dolu olan parti, yeni sınıfa katılmaya çalışanları içine çekerek ve fikirleri olanları ise bastırarak yeni sınıfın geleneksel oligarşisine dönüşür.
Djilas komünistler iktidarı ele geçirdikleri zaman “yeni sınıfın” ahlak bozukluğunu anlatmıştır.
Komünizm gibi böylesine yüksek ahlaki değerlerle ve kendini adamış, heyecanlı ve akıllı, birbirlerine yalnızca fikirler ve çektikleri çilelerle değil, karşılıksız sevgi, yoldaşlık ve dayanışmayla böylesine bağlı savaşçılarla; insanların yalnızca, kazanacakları ya da ölecekleri savaşlarla yaratılabilen sıcak ve doğrudan içtenlikle yükselmeye başladığı hareketlere tarihte fazla rastlanmaz. Ortak çabalar, düşünceler, arzular; hatta aynı şekilde düşünme ve hissetme yöntemi oluşturma çabaları, kişisel mutluluğu bulmak, bireyselliği parti ve işçilerin ortak heyecanlı özverileriyle oluşturmak, gençleri korumak ve kollamak, yaşlılara özenle saygı göstermek; bunlar hareketin başlangıcındaki gerçek komünistlerin idealleridir.
Bu idealleri gerçekleştirme yolu uzun ve zorludur. Komünistler ve komünist hareket farklı sosyal güçler ve merkezlerden oluşur. Homojenlik tek gecede oluşturulamaz, ancak farklı grup ve taraflar arasındaki acımasız savaşlarla elde edilebilir. Şartlar el verirse, savaşı kazanan grup ya da taraf, komünizme doğru gidişin en farkında olan, iktidarı ele geçirdiği zaman en ahlaki olandır. Ahlaki krizler, siyasi entrikalar ve üstü kapalı sözler, karşılıklı iftiralar, anlamsız nefret ve barbarca meydan okumalarla; ahlaksızlık ve entelektüel çürümeyle, hareket yavaş yavaş grupları ve bireyleri ezerek, gereksiz olanları göz ardı ederek, çekirdeğini, dogmasını, ahlak ve psikolojisini, atmosferini ve çalışma şeklini oluşturarak zirveye tırmanır.
Gerçekten devrimci hale geldiğinde ise komünist hareket ve takipçileri burada tanımlanan ahlaki standartlara bir süreliğine erişir. Bu, komünizmde sözcükleri eylemlerden ayırmanın zorlaştığı zamandır, daha açık olmak gerekirse, lider, en önemli, en gerçek, ideal Komünistin içtenlikle ideallerine inandığı, onları yöntemlerinde ve kişisel hayatında uygulamaya koymak istediği bir dönemdir. Bu savaş arifesi anıdır, bu eşsiz ana ulaşan hareketlerde meydana gelen bir andır.
Doğru, bunlar bir tarikatın ahlak kurallarıdır, yine de daha yüksek bir boyuttaki ahlak kurallarıdır. Hareket yalıtılmıştır, çoğunlukla gerçeği göremez, ama bu durum hareketin gerçeği hedeflemediği, ya da sevmediği anlamına da gelmez.
İçsel ahlak ve zihinsel birleşme, ideolojik ve işlevsel birlik için yapılan uzun bir savaşın sonucudur. Bu birleşme olmaksızın gerçek devrimci Komünist hareket düşüncesi de olamaz. “Akıl ve eylem birliği” ruhsal-ahlaksal birlik olmaksızın mümkün değildir. Tam tersi de. Ama bir gelenek ve bilinçsiz bir alışkanlık olması için hakkında hiçbir tüzük ya da kanun yazılmamış ancak kendiliğinden olan bu ruhsal ve ahlaksal birlik komünistleri her şeyden çok yok edilemez, başkaları tarafından anlaşılamaz ve içine girilemez, dayanışmada ve tepkilerinde, düşünce ve duygularında esnek olmayan bir aile haline getirir. Hepsinin ötesinde, bir anda elde edilemeyen ve arzulanmaktan başka bir şey olamayan bu ruhsal-ahlaksal birlik komünist hareketin kendini oluşturduğunun, takipçileri ve başkaları için dayanılmaz olduğu ve tek parça, tek ruh ve tek vücutta birleştiği için de güçlü olduğunun en güvenilir işaretidir. Hareketin başlangıçta ön gördüğü gelecekten çok farklı bir gelecekle yüzleşen bu yeni ve homojen hareketin başladığının işaretidir.
Ancak bütün bunlar komünistler için mutlak güç ve sahipliğe doğru tırmanırken yavaş yavaş solar, parçalanır ve boğulur. Geriye gerçek bir içeriği olmayan yalın formlar ve gelenekler kalır.
Muhalefetle ve yarı komünist gruplarla mücadelede ortaya çıkan ve iç yekpare birlik, hareketin içindeki itaatkâr danışmanlar ve robot bürokratlar birliğine dönüşür. İktidara tırmanışta, hoşgörüsüzlük, yaltaklık, eksik düşünme, kişisel yaşamın kontrolü yoldaşça bir yardımdır, şimdi ise oligarşik yönetimin bir biçimidir; hiyerarşik katılık ve içedönüklük, kadınların önemli ancak göz ardı edilmiş rolü, fırsatçılık, benmerkezcilik ve zorbalık eskiden var olan önemli ilkeleri bastırır. Yalıtılmış bir hareketin mükemmel insani özellikleri yavaş yavaş ayrıcalıklı bir kastın hoşgörüsüz ve ikiyüzlü ahlak kurallarına dönüşür. Bu yüzden siyasetle uğraşı ve yaltaklık, devrimin eski dürüstlüğünün yerini alır. Başkaları için, bir düşünce için, insanların iyiliği için her şeyi feda etmeye hazır olan eski kahramanlar öldürülmüş ya da bir köşeye atılmış değiller, onlar iktidar sınıfında ve hiyerarşik çevredeki yerlerini korumak için her şeyi, onur, şan, gerçek ve ahlak kurallarını reddetmeye razı fikirsiz, yoldaşsız benmerkezci korkaklar olmuşlardır. Dünya, komünistlerin devrim sırasında ve arifesinde oldukları kadar acı çekmeye ve fedakârlığa hazır çok az kahraman görmüştür. Komünistlerin iktidarı ele geçirdikten sonra oldukları kadar karaktersiz sefiller ve çorak formüllerin böylesine aptal savunucularını daha önce hiç görmemiştir bile. Mükemmel insanlık özellikleri hareket için güç yaratma ve çekme şartı olmuştur; özel kast ruhu ve etik prensiplerin ve erdemlerin tamamen ortadan kalkması, hareketin gücü ve devamlılığı için gerekli şartlar haline gelmiştir. Onur, içtenlik, fedakârlık ve gerçek sevgisi anlaşılabilen şeylerken, şimdi bilerek söylenen yalanlar, dalkavukluk, hile ve provokasyon giderek yeni sınıfın karanlık, hoşgörüsüz ve kapsayıcı kudretinin kaçınılmaz uşakları haline gelmiş ve hatta sınıf üyeleri arasındaki ilişkiyi bile etkilemiştir.
* Milovan Djilas, The New Class: An Analysis of the Communist System, New York, Frederick A. Praeger, 1957, sf. 37-40, 153-156.