I. Cilt
( - 1350)

II. Cilt
(1350 - 1650)

III. Cilt
(1650 - 1800)

IV. Cilt
(1800 - 1970)
1914 ve Sonrası KAOTİK MODERN DÜNYA
ALT BAŞLIKLAR
  1. ANTİ-ENTELEKTÜELIZM
  2. ENDİŞE ÇAĞI
  3. YENİ TOPLUMSAL AÇILIMLAR
  4. AYDINLAR
ÖNSÖZ

Medeniyetin çöküş sinyalleri verdiği bir zamanda yaşıyoruz. Bu duru savaşlar neticesinde oluşmamıştır; savaşlar medeniyetin çöküşünün bir tezahürüdür. Ruhani hava, bu duruma her bakımdan yıkıcı sonuçlarla tepki veren güncel gerçeklere dönüşmüştür.

Albert Schweitzer, Medeniyet Felsefesi

Her şeyin efendisi, (insan) kendisinin efendisi değildir. Kendi zenginliği içinde kaybolmuştur. Emri altında bulunan daha çok araçla, daha çok bilgiyle ve her zamankinden daha çok teknikle şu ortaya çıkar ki, bugünün dünyası, bugüne kadar var olmuş en kötü âlemlerle aynı doğrultuda ilerlemekte, sürüklenip gitmektedir. Bu yüzden, güç ve güvensizlik kavramının ilginç bir birleşimi, modern insanın ruhunu mesken edinmiştir.

Ortega y Gasset, Kitlelerin İsyanı

Güncel olaylar bizi irrasyonel (mantık dışı) oluşuyla etkiler.

İnsan doğasındaki mantık dışı güçlerin baskınlığı, belki de hiçbir zaman şu anki kadar bütünlüklü olmamıştır.

Franz Alexander, Mantıksızlık Çağımız

Fizik öğelerinin sembolik yapısı, genel olarak tanınıp bilinmektedir ve fizik şeması, kendini apaçık ortaya koymak üzere formüle edilmiştir ve daha geniş olan bir şeyin kısmi yönünü, görünüşünü oluşturur.

Sör Arthur Eddington, Fiziksel Dünyanın Doğası

Çağdaş dünya, tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar çeşitli görüşlerle biçimlenmektedir. Beşeri ve tabii dünyaya dair bilgisinin harikulâde bir gelişme göstermiş olmasına karşın, insanoğlunun kafası hiç bu kadar karışık olmamıştır. Oysa sosyal bilimciler, siyasi yaşamı, temennilerin veya kuruntuların etkisi altında kalmadan, bağımsız gerçekçilikle çözümleme başarısı göstermişler; örneğin, Robert Michels “oligarşinin demir yasası”nın demokratik ilkelere resmen adanmış örgütlerde bile geçerli olduğunu kanıtlarken, Avusturyalı psikolog Sigmund Freud, insan davranışlarında bilinçaltı güdünün oynadığı büyük rolü vurgulamak suretiyle insan doğasına ilişkin tüm rasyonel teorileri savunmaya itmiş, insanoğlunu sorunlu, yılgın ve içsel olarak bölünmüş bir yaratık olarak sunmuştu. Nitekim her ne kadar psikanalizin yeni keşiflerine değil de, eskinin “ilk günah” fikrine dayanmış da olsa, modern dini düşünce de aynı şekilde kötümser bir bakış açısıyla başlamıştır ve bu bakış açısından yola çıkan Reinhold Niebuhr (bkz. sayfa 9-13) köhnemiş gibi duran dini söylemin modern zorlukların çözümünde kullanılabilirliğini gösterir. Keza, Jean Paul Sartre’nin Varoluşçuluk’unda olduğu gibi, modern felsefenin temel uğraşı da insanoğlunun endişeleridir.

Buna karşın, iki dünya savaşı, yıkıcı ekonomik buhran ve sonsuza kadar sürmesi mukaddermiş gibi görünen Soğuk Savaş zamanında, Yirminci yüzyıl insanın asıl meşguliyeti siyaset olmuştur. Faşizm, İtalyan diktatör Benito Mussolini’nin kişiliğinde kendisine etkili, yeni bir edebi sözcü bulmuştu. Tarihsel bağlamda ondan daha önemli biri olan Alman diktatör Adolf Hitler, bu kaynak kitapta alıntı yapmaya değer hiçbir şey yazmamıştır. Komünizm, Vladimir Lenin’de büyük devrimcisini, Joseph Stalin’de ise despot idarecisini bulmuştur. İngiliz yazar H. G. Wells ile Stalin’in 1934 yılında yaptıkları söyleşi, komünist totaliter yaklaşım ile demokratik sosyalist yaklaşımının dünya sorunları bağlamında açık bir yüzleşmeleridir. Yugoslav Milovan Djilas, komünist pratiğinin düş kırıklığına uğrattığı çok sayıda adanmış eski komünisti çözümlerken, Czeslaw Milosz, komünizmin halen [Klaus Epstein bu metni 1967 yılında basılmıştır] birçok Doğu Avrupalı üzerinde sahip olduğu çekici gücü analiz eder. Amerikan sosyolog C. Wright Mills, Dinle, Yanki (Listen, Yankee) adlı eserinde bugün dünyanın “az gelişmiş milletlerinde” hâkim olan ve komünist propaganda değirmenlerine öğütülecek tahıl sağlayan Amerikan görüntüsünü betimler.

Batı demokrasileri, dış kaynaklı komünizm ve faşizm tacizlerden başka, içerde yaşanan hayli ciddi ayrışmalardan da muzdarip olmuşlardır. Örneğin, Alman felsefeci Osward Spengler’ın temsil ettiği velut bir azınlık, On Dokuzuncu yüzyılın önde gelen ülkelerinde ulaşılan Liberal demokrasiyi reddetmiştir. Kapitalizmin 1930’larda yaşadığı ekonomik krizi iyileştirmek amacıyla sunulan öneriler karmaşa yaratmış, İngiliz ekonomist John Maynard Keynes kapitalizmin uygulanabilirliğini sağlamak için hükümet müdahalesinin gerektiğini iddia ederken, İngiliz Marksist John Strachey, Keynes’in reçetesinin kapitalist hastalığının doğasına uygun olmadığını ileri sürmüş, Avusturya doğumlu Friedrich Hayek laissez-faire’den ciddi bir sapmanın köleliğe giden yolu açacağını ilan etmiştir. ABD Başkanı Franklin Roosevelt, liberal demokratik toplumun ekonomik sorunlarıyla baş edebilecek güçte olduğunu gösterirken, İkinci Dünya Savaşı sırasında ortaya koyduğu “Dört Özgürlük” ile yaşam mücadelesi veren demokrasilerin barış dönemi hedeflerini belirlemiştir. İngiliz Başbakan Winston Churchill, komünizm ve faşizme, “bağımsız toplum”un unsurlarına ilişkin sade bir tanımla meydan okur. Amerikalı Profesör Arthur M. Schlesinger, Jr., modern liberalizmin Yirminci yüzyılın ortası itibariyle karşı karşıya olduğu sorunları tanımlar, bunları, Sağ ve Sol kanat despotizminin tuzaklarından kaçınan, “yaşamsal merkez” kavramını kullanarak çözmeye çalışır.

Bu platformun teknik altyapısı Zekare Bilgi Teknolojileri tarafından sağlanmaktadır.