Evrimsel Sosyalizm*
Eduard Bernstein (1850-1932) “revizyonist sosyalizminin” önderidir. Genç yaşta Alman Sosyalist Partisi’ne katılmış ve Bismarck’ın Anti Sosyalist Yasası (1878) döneminde Londra’ya sürgün edilmiştir. Fabian Topluluğu’nun pragmatik ve esnek sosyalistleriyle olan temasları Alman Sosyal Demokrasisi’nin katı dogmalarının çoğunu ve daha genel olarak Karl Marx’ın felsefi sistemini sorgulamasına sebep olmuştur. 1898 yılında, içinde sosyalist partiler için taktik tavsiyelerinin yanı sıra Marx’ın birçok tahmininde yanıldığını öne sürdüğü Sosyalizmin Sorunları [Probleme des Sozialismus] isimli kitabını çıkarmıştır. Bernstein’ın kitabı “sosyalizme ihanet” olarak algılanıp şiddetli bir şekilde kınanmıştır; bu suçlamaya 1898 yılındaki Alman Sosyal Demokratik Kongresi’ne yönelik yazdığı aşağıdaki mektubunda cevap vermiştir.
Sosyalist Demokrasi ve Refah Mevzuatının Genişletilmesi Hareketinin Kapitalizm Altında Göstergeleri Nelerdir?
Bilimsel eserlerimden yapılan pratik çıkarımın proletarya tarafından ekonomik ve politik anlamda düzenlenmiş politik gücün zaptını terk etme anlamına geldiği görüşü sürdürülmektedir. Bu, doğruluğunu tamamen reddettiğim, son derece keyfi bir çıkarımdır.
Burjuva ekonomisinin kısa süre içinde yıkılacağını ummaya ve sosyal demokrasinin taktiklerini bu varsayıma uyarlamak amacıyla yakın ve büyük bir sosyal felaket beklentisi tarafından kışkırtılması fikrine karşı duruyorum. Bu karşıtlığı kesinlikle sürdürüyorum.
Bu felaket teorisinin yandaşları teorilerini özellikle Komünist Manifes-to’nun sonuçlarına dayandırmaktadır. Bu, her yönüyle bir hatadır.
Komünist Manifesto’nun modern toplumun evrimine ilişkin ileri sürdüğü teori, bu evrimin genel yönelimlerini nitelendirdiği kadarıyla doğruydu. Fakat birçok belirli çıkarımda, her şeyden önce evrimin ne kadar zaman alacağı konusunda yanılmıştı. Sonuncusu Marx’ın Manifesto’daki ortak yazarı Friedrich Engels tarafından Fransa’da Sınıf Savaşımları14 kitabının önsözünde açıkça onaylanmıştı. Sosyal evrim varsayılandan çok daha fazla zaman alırsa yeni şekiller alması, öngörülmemiş ve o zaman da öngörülemeyecek şekillere yol göstermesi gerektiği açıktır.
Sosyal koşullar, Manifesto’da belirtildiği gibi, olayların ve sınıfların bunca güçlü bir direnişi haline gelmemiştir. Bunu kendimizden saklamaya çalışmak sadece faydasız değildir, ayrıca en büyük ahmaklıktır. Hamil sınıf üyelerinin sayısı daha az değil, aksine daha fazladır. Sosyal servetteki büyük artışa fazla sayıdaki kapitalistlerin azalan sayısı değil, her derecede sayısı artan kapitalistler eşlik etmiştir. Orta sınıflar niteliklerini değiştirir fakat sosyal yelpazedeki yerlerini korurlar.
Üretici sanayideki yoğunlaşma, eşit bir bütünlükte ve eşit bir oranda bütün bölümlerinde bugün bile başarılamamaktadır. Üretimin birçok dalında sosyalist toplum eleştirmeninin öngörülerini kesinlikle haklı çıkarmaktadır fakat diğer dallarda bugün bile gerilerinde kalmaktadır. Tarım alanına yoğunlaşma süreci daha da yavaş ilerlemektedir. Ticari istatistikler, büyüklük bakımından girişimcilerin oldukça ayrıntılı bir değerlendirmesini göstermektedir. Merdivenin hiçbir basamağı bu derecelendirmede yok olmamaktadır. Bu girişimlerin içyapılarındaki önemli değişiklikler ve aralarındaki ilişki bu gerçeği ortadan kaldıramaz.
Bütün gelişmiş ülkelerde kapitalist burjuvanın önceliklerinin adım adım demokratik örgütlere boyun eğdiğini görmekteyiz. Sosyal tepki, bunun etkisi altında ve günden güne daha da güçlenen işçi sınıflarının hareketiyle teşvik edilerek sermayenin eğilimlerini kullanmaya karşı çıkmış ve hâlâ ürkek ve zayıf bir şekilde ilerlese bile en azından var olan bir karşı hareket oluşturmuştur ve her zaman ekonomik yaşamın daha fazla bölümünü etkisi altına almaktadır. Fabrika mevzuatı, yerel hükümetin demokratikleştirilmesi, iş alanının genişletilmesi, sendikaların ve ortak ticaret sistemlerinin kanuni sınırlandırmalardan kurtarılması, idari mekânlar tarafından üstlenilen işlerdeki standart çalışma koşullarının göz önünde tutulması evrimin bu aşamasını nitelemektedir.
Fakat modern milletlerin demokratik örgütleri ne kadar çok demokratikleştirilirse büyük politik felaketlerin ihtiyaçları ve fırsatları o kadar azaltılmaktadır. Evrimin felaket teorisine sıkı sıkı tutunan kişi bütün gücüyle yukarıda anlatılan evrime, bu teorinin mantıksal savunucularının önceden yaptığı gibi karşı koymalı ve engel olmalıdır. Politik gücün, proletaryanın eline geçmesi sadece politik bir felaket vesilesiyle mi olur? Devletin gücünün proletarya tarafından benimsenmesi ve kullanılması özellikle bütün proletarya olmayan dünyaya karşı olduğu anlamına mı gelmektedir?
Bu sorulara olumlu cevap veren kişiye iki şey hatırlatılmalıdır. 1872 yılında Marx ve Engels Komünist Manifesto’nun yeni düzenlemesinin önsözünde Paris Komünü’nün “işçi sınıfının hazır devlet makinesinin sahibi olamayacağı ve kendi amaçları için harekete geçiremeyeceği” kanıtını ortaya koyduğunu belirtmiştir ve 1895 yılında Friedrich Engels Sınıflar Savaşı’nın önsözünde politik sürprizler ve “bilinçsiz kitlelerin başındaki küçük bilinçli azınlıkların devrimlerinin” zamanının sonuna geldiğini, orduyla büyük oranda bir ihtilafın sosyal demokrasinin sürekli büyümesini kontrol etme ve hatta bir müddet geri çekme aracı olduğunu, kısacası, sosyal demokrasinin meşru yollarla, gayrimeşru yollardan ve şiddet içeren devrimden daha iyi şekilde gelişeceğini ayrıntılarıyla belirtmiştir. Bu görüşe uygun olarak, partinin yeni görevinin parlamenter eylemin yavaş propagandasıyla devam etmek amacıyla “oylarının kesintisiz artışı için çalışmak” olması gerektiğini belirtmektedir.
Bu nedenle, sayısal örneklerin gösterdiği üzere, Engels hâlâ bir şekilde evrim sürecinin hızına olduğundan fazla değer vermiştir! İşçi sınıfları tarafından politik gücün ele geçirilmesi fikrini terk ettiğini çünkü politik devrim tarafından kesintiye uğratılan meşru yollarca güvence altına alınmış sosyal demokrasinin sürekli büyümesinden kaçınmak istediği mi söylenmelidir?
Durum bu değilse ve kişi sonuçları onaylarsa uzun bir süreliğine sosyal demokrasinin görevinin büyük bir ekonomik sarsıntı tahmininde bulunmak yerine, “işçi sınıflarını politik anlamda düzenlemek ve demokrasi olarak geliştirmek, devlette, işçi sınıflarını yükseltmek için uyarlanan bütün reformlar adına savaşmak ve demokrasi yönünde devleti dönüştürmek” olduğu açıklandığında, mantıklı olarak, gücenmemelidir.
İşçi sınıflarının devlet kontrolünü ele geçirme gerekliliğini kimse sorgulamamaktadır. Asıl nokta, sosyal felaket teorisi ile Almanya’da görülen sosyal gelişim örneğiyle ve kasabalarıyla ülkedeki işçi sınıfının şu anki gelişmiş düzeyi ile sosyal demokrasi yararına ani bir felaketin istenip istenmeyeceği sorusu arasındadır. Bunu her zaman reddettim ve yine reddediyorum çünkü bana göre ebedi başarı için büyük bir güvence sağlamak, bir çöküntünün sebep olduğu felaketin ortaya koyduğu olasılıklarda değil, sürekli ilerlemede yatmaktadır.
Milletlerin gelişimindeki önemli süreçlerin atlanamayacağına kanaat getirdiğim için en büyük değeri sosyal demokrasinin yeni görevlerine, işçilerin politik hak mücadelesine, işçilerin sanayi örgütlerinin çalışmalarının yanı sıra kendi sınıfının çıkarları için şehir ve kasabalarda çalışan işçilerin politik eylemlerine veriyorum.
Bu bakımdan, hareketin benim her şeyim olduğu ve genellikle “sosyalizmin nihai amacı” denilen şeyin aslında hiçbir şey15 olmadığı cümlesini yazdım ve bugün yine aynı cümleyi yazıyorum. “Genellikle” kelimesi önerinin sadece “şarta bağlı” olarak anlaşılması gerektiğini göstermediyse bile sosyalist ilkelerin nihai uygulamasına ilişkin ilgisizliğini ifade edemediği ve sadece son düzenlemelerin şekline ilişkin dikkatsizliği ifade ettiği açıktı. Hiçbir zaman genel ilkelerin ötesinde geleceğe çok ilgim olmadı, geleceğin resmini sonuna kadar okuyamadım. Benim düşüncelerim ve çabalarım günümüzün ve en yakın geleceğin görevleriyle ilgili oldu ve ben kendimi sadece uygun eylem için şimdi bana verdikleri tavrın ötesindeki perspektiflerle meşgul ediyorum.
Politik gücün işçi sınıfları tarafından ele geçirilmesi, kapitalistlerin kamulaştırılması belirli amaçların ve çabaların gerçekleştirilmesi için kendi içlerinde amaç değil sadece araçtırlar. Aslında, sosyal demokrasi programı içinde taleptirler ve ben, onlara saldırmam. Başarı koşulları bakımından önceden hiçbir şey söylenemez; Biz sadece gerçekleştirilmeleri için savaşabiliriz. Fakat politik gücün ele geçirilmesi politik haklara sahip olmayı gerektirir ve Alman sosyal demokrasisinin şu an çözmesi gereken en önemli taktik sorunu bana, Alman işçi sınıflarının politik ve ekonomik haklarının genişletilmesi için en iyi yolların kullanılması gibi gelmektedir.
* Eduard Bernstein, Evolutionary Socialism: A Criticism and Affirmation, çeviri Edith Harvey, New York, B. W. Huebsch, 1999, sf. x-xvi. Viking Pres Inc.