Şiddet Üzerine Düşünceler*
Mühendisken sosyal felsefeci olan Georges Sorel (1847-1922) çeşitli konularda yazılar yazmıştır. Fikirleri ve ilgileri, radikallikten sosyalizme, hatta monarşist ulusalcılığa kadar ciddi değişiklikler gösteren yazar, yaşlılık döneminde hem Lenin, hem de Mussolini’ye hayran olduğunu gizlemez. Sorel’in tutarsızlığının sırrının müfrit tabiatı ile şiddete, irrasyonel olana duyduğu hayranlıkta yattığı söylenir. Çok okunan Şiddet Üzerine Düşünceler [Réflexions sur la violence, 1908] adlı kitabında Sorel, Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Fransız Sosyalist Partisi’nde baskın olan görüşler aleyhinde ve genel bir grev yoluyla gücün doğrudan ele geçirilmesini destekleyen militan sendikacı liderler lehinde konuşur. Sorel’in dizideki diğer metni için 3. cilde bakınız (sf.1314).
Devrimci Coşku Nasıl Sürdürülebilir?
Devrimci sendikacılar tıpkı askeri yazarların savaştan bahsettikleri tavırla sosyalist hareketten bahsetmektedir; sosyalizmi genel grevle sınırlandırmakta, her kombinasyona bu felaketle sonuçlanacak gibi bakmakta, her grevde büyük nihai ayaklanma için az da olsa bir benzerlik, bir deneme ve bir hazırlık görmektedirler.
Kendine Marksist, sendikacı ve devrimci diyen bu yeni ekol kendi doktrini, eyleminin sonuçları ve kendi özgünlüğünün gerçek anlamı hakkında bilinçlendiği anda genel grev fikrini desteklediğini ilan etti. Bu nedenle, genel grevi korku içinde bekleten eski resmi, ütopik ve politik sığınakları terk etmeye ve proleter devrimci hareketin gerçek akımına istekle başlamaya yönlendirildi; proletaryanın, işçilerin sosyalizminin amatör devrimcilerden ayrılmasını sağlayan teste, genel grev ilkesine bağlanması için uzun bir süre geçmiştir.
Parlamenter sosyalistler, oldukça karmaşık bir dil kullanımıyla, çeşitli gruplara kendilerini kabul ettirmeyi başarırlarsa büyük bir etki elde edebilirler; örneğin işçi bileşenlerini; gelecek kolektivizmi hakkındaki gösterişli ifadelerle aldatılabilecek kadar basit tutmalıdırlar; sosyal sorunlar hakkında iyi bilgi sahibiymiş gibi görünmek isteyen ahmak orta sınıf insanlarına kendilerini derin felsefecilermiş gibi sunmak zorundadırlar; ayrıca Sosyalist politikacıların girişimlerinden pay kaparak insanlığın minnetini kazandığını düşünen zengin insanları sömürmeleri de gerekmektedir. Bu etki, bazen oldukça başarılı bir şekilde okuyucuları arasında karışıklık yaymak için zırvalıklar ve bizim önde gelenlerimizin çabaları üzerine kurulmuştur; genel grevden nefret ederler çünkü bu görüş açısından yürütülen bütün propaganda, hayırseverleri memnun edemeyecek kadar sosyalisttir.
Sözde proletarya temsilcilerinin ağızlarında bütün sosyalist formüller gerçek anlamlarını kaybetmektedir. Sınıf savaşı hâlâ büyük ilke olarak durmaktadır fakat ulusal dayanışmaya bağlanmalıdır. Enternasyonalizm en ılımlıların en kutsal andı içmek üzere kendilerini hazır hissettiklerini belirttikleri sadakat maddesidir; fakat vatanseverlik de kutsal görevler gerektirmektedir. İşçilerin özgürleşmesi için işçilerin kendi işi olmalıdır, kendi gazeteleri de her gün bunu tekrarlamaktadır, fakat gerçek özgürleşme profesyonel bir politikacıya oy vermeyi, dünyada rahat bir durum elde etmesini sağlamayı ve kendini bir lidere bağlamayı gerektirmektedir. Sonunda devlet ortadan kaybolmalıdır, bu konuda Engels’in yazdıklarıyla ters düşmemek için oldukça dikkatlidirler, fakat bu kayboluş çok uzak gelecekte meydana gelecektir. Bu yüzden bu arada politikacılara dedikoduları sağlama aracı olarak devleti kullanma yoluyla yok oluş için kendinizi hazırlamalısınız; devlet’in yok oluşunu gerçekleştirmenin en iyi yolu bu arada Hükümet düzeneğini güçlendirmeye çalışmaktır. Bu muhakeme yöntemi yağmurdan ıslanmayı önlemek için kendini suya atan Gribouille’nin yöntemine benzemektedir.
Bizim muhteşem insanlarımızın nutuklarının özünü oluşturan çelişkili, tuhaf ve sahte iddiaların basit ana hatlarıyla sayfalar doldurulabilir; hiçbir şey onları utandırmaz ve onlar, ağdalı, coşkulu ve belirsiz konuşmalarında en mutlak bağdaşmazlığı en esnek fırsatçılıkla birleştirmeyi iyi bilirler. Bilge bir sosyalizm taraftarı Marx’ın eserlerinin incelenmesinden öğrendiği en temel dersin saçmalıklar yoluyla zıtlıkları uzlaştırma sanatı olduğunu söylemişti. İtiraf edeyim; bu zor konularda oldukça yetersizim ayrıca politikacıların bilge unvanını verdiği insanlar arasında sayılmak gibi bir iddiam yok; fakat bunun Marksçı felsefenin özeti ve aslı olduğunu kabul etmeyi kendime yediremiyorum.
Her türlü hırslı insan tarafından sömürülen, birkaç soytarıyı hayrete düşüren ve gerileyen insanlar tarafından hayranlık duyulan bu gürültülü, geveze ve yalancı sosyalizme karşı devrimci sendikacılık tarafını almakta ve tam aksine hiçbir şeyi kararsızlık durumunda bırakmamak için çabalamaktadır. Fikirleri, düzenbazlık ve zihinsel çekinceler olmaksızın dürüst bir biçimde ifade edilmektedir; doktrinlerin etkisini karmaşık yorum akımıyla azaltmak için hiçbir girişimde bulunmamaktadır. Sendikacılık her şeye tam olarak ışık tutan, her şeyi tam da doğanın onlar için ayırdığı yere koyan ve oyundaki güçlerin bütün değerini ortaya çıkaran ifade yöntemlerini kullanmaya çabalamaktadır. Sendikacı hareket hakkında açık bir fikir sahibi olmak istiyorsak, karşıtlıklar gizlenmek yerine büyük bir rahatlığın içine atılmalıdır; birbirlerine karşı mücadele eden gruplar mümkün olduğunca ayrı ve yekpare gösterilmelidir; kısacası ayaklanmış kitlelerin hareketleri, devrimcilerin ruhunun derin ve uzun süreli bir izlenime kapılacağı şekilde temsil edilmelidir.
Bu sonuçlar sıradan bir dil kullanımıyla hiçbir belirli tavırla elde edilemez; sadece, sezgiyle ve düşünülen analizlerin hiçbiri yapılmadan önce sosyalizmin modern topluma karşı başlattığı savaşın farklı dışavurumlarına uygun gelen duyarlılık kitlelerini bölünmez bir bütün halinde harekete geçirebilen görüntü topluluğu kullanılmalıdır. Sendikacılar sosyalizmi genel grev dramına yoğunlaştırarak kusursuz bir şekilde çözmektedirler; bu nedenle, profesörlerin kelime oyunlarındaki çelişkilerin uzlaştırılmasına artık yer yoktur; her şey açık bir şekilde planlanmaktadır; böylece sosyalizmin sadece bir yorumu mümkün olacaktır. Bu yöntem, Bergson’ın doktrinine göre, “integral” bilginin analize nazaran sahip olduğu avantajların hepsine sahiptir.
Genel grevin fiili olarak gerçekleştirilme olasılığı oldukça fazla tartışılmıştır; sosyalist savaşının tek bir muharebe ile karara bağlanamayacağı belirtilmiştir. Dikkatli, pratik ve bilimsel olduğunu düşünen insanlara göre proletaryanın büyük kitlelerini aynı anda harekete geçirme zorluğu çok büyük görünmektedir; böyle muazzam bir mücadelenin sunacağı ayrıntının zorluklarını çözümlemişlerdir. Politikacıların yanı sıra sosyalist sosyologların görüşü; genel grevin popüler bir hayal olduğu ve işçi sınıfı hareketinin başlangıç niteliği olduğu yönündedir. Genel grevin, sosyoloji tekelcilerinin bize, gerçek işçi hareketi kavramının emanetçileri olarak sık sık sundukları işçilerin kendilerinin de bir süre sonra başlarından attığı bir gençlik yanılsaması olduğu kararına varan Sidney Webb’in22 yetkisini kendimize karşı alıntı yaptık.
Günümüz İngiltere’sinde genel grevin popüler olmadığı görüşü, bu fikrin tarihi öneminin karşısına getirilecek zayıf bir iddiadır, çünkü İngilizler sınıf savaşı hakkındaki büyük bilgi yoksunluklarıyla ayırt edilmektedir; fikirleri ortaçağ etkileri altında kalmıştır: ayrıcalıklı veya en azından yasalar tarafından korunan lonca, onlara hâlâ işçi sınıfı örgütünün ideali olarak görünmektedir; sendikacılar için kullanılacak bir isim olarak işçi sınıfı aristokrasisi terimi İngiltere için üretilmiştir; aslına bakılırsa sendikacılık, yasal önceliklerin elde edilmesine çalışmaktadır. Bu nedenle, İngiltere’nin genel grevden hoşlanmaması, sınıf savaşını sosyalizmin özü olarak değerlendiren herkes tarafından ikinci durumun lehine güçlü olası bir kanıt olarak görülmelidir. (…)
Ben de uygulanabilir düzenin düşüncelerine dayanarak genel greve edilen itirazlara önem vermiyorum. Geleceğin mücadelelerinin doğası ve kapitalizmi bastırma yolları hakkında tarihle donatılan modele dayanarak hipotez oluşturma çabası Ütopistlerin eski yöntemlerine geri dönüş anlamına gelir. Geleceğin bilimsel yollarla tahmin edileceği veya bir hipotezin diğerinden daha iyi olup olmadığını tartışmamızı sağlayacak hiçbir süreç bulunmamaktadır; en büyük şahsiyetlerin yakın gelecek hakkında tahminde bulunma isteğiyle çok büyük hatalar yaptıkları birçok unutulmaz örnekle kanıtlanmıştır.
Fakat şu ânı terk etmeden ve sonsuza kadar mantığımızdan kaçmaya mahkûmmuş gibi görünen gelecek muhakememiz olmadan hiç hareket etmememiz gerekir. Belirli bir yolla yapılırsa belirsiz bir zamanda geleceğin tasarlanmasının oldukça etkili olacağı ve çok az çıkaracağı tecrübeyle sabittir. Bu durum, gelecek beklentilerinin, insanların, bir partinin veya bir sınıfın en güçlü eğilimlerinin ve yaşamın bütün koşullarında içgüdülerin ısrarıyla zihinde tekrarlanan eğilimlerin hepsini içine alan ve insanın arzularını, tutkularını ve zihinsel eylemlerini diğer bütün yöntemlerden daha kolay bir şekilde düzeltmesini sağlayan anlık eylemin umutlarına tamamen gerçeklik yönü veren mitlerin şeklini almasıyla ortaya çıkar. Ayrıca bu sosyal mitlerin kişinin yaşamı boyunca yaptığı gözlemlerden yararlanmasını hiçbir şekilde engellemeyeceğini ve olağan meşguliyetleri için harcadığı çabasına engel teşkil etmeyeceğini biliyoruz.
Bu durumun doğruluğu birçok örnekle gösterilebilir.
İlk Hıristiyanlar, azizler krallığın kurulmasıyla ilk kuşağın sonunda İsa’nın geri gelmesini ve putperest dünyanın mahvını bekliyordu. Beklenen felaket gerçekleşmedi fakat Hıristiyan düşüncesi bu vahiysel mitten öylesine iyi yararlandı ki bazı çağdaş bilginler İsa’nın bütün öğütlerinin sadece bu noktaya atıfta bulunduğu görüşünü sürdürmektedir. Luther ve Calvin’in Avrupa’nın dini coşkusundan oluşturdukları umutlar hiçbir şekilde gerçekleştirilemedi; devrimin bu babaları geçmiş bir çağın insanları olarak görüldüler; günümüz Protestanları için onlar, modern zamanlardan çok Orta Çağ’a aittir ve onları en çok sıkıntıya sokan sorunlar çağdaş Protestanlıkta çok az yer tutmaktadır. Bu sebeple Hıristiyan yenilenmesi hayalinden kaynaklanan muazzam sonuçları inkâr mı etmeliyiz? Devrimin gerçek gelişmelerinin ilk ustalarında coşku yaratan büyüleyici resimlere hiçbir şekilde benzemediği kabul edilmelidir; fakat bu resimler olmadan Devrim zafere ulaşabilir miydi? Fransız Devrimi mitiyle birçok Ütopya’nın kafası karışmıştır çünkü onlar, yaratıcı edebiyata tutkuyla bağlı, “bilime” güvenle yaklaşan ve geçmişin ekonomik tarihini çok az bilen bir toplum tarafından oluşturulmuştur. Bu ütopyalardan hiçbir şey çıkmadı, ancak Devrim’in 18. yüzyılda sosyal Ütopyaları üreten insanların hayal ettiğinden daha derin bir dönüşüm olmadığı sorgulanabilir. Bizim kendi zamanımızda Mazzini, kendi zamanının çokbilmişlerinin deli bir canavar dedikleri şeyi kovaladı fakat Mazzini olmasaydı İtalya’nın böyle büyük bir güç haline gelemeyeceği ve Mazzini’nin İtalyan birliği için Cavour23 ve onun ekolünün bütün politikacılarından daha fazlasını yaptığı gerçeği artık inkâr edilemez.
Gelecek tarihinin bir kısmını oluşturacak detaylarla ilgili olarak mitlerin nelere sahip olduğu bilgisi çok da önemli bir bilgi değildir; bunlar astrolojik yıllıklar değillerdir; ilk Hıristiyanlar tarafından beklenen felakette olduğu gibi içerdikleri hiçbir şeyin gerçekleşmemesi bile olasıdır. Günlük yaşamımızda aslında meydana gelenin önceden onun hakkında sahip olduğumuz fikirden oldukça farklı olmasına alışık değil miyiz? Fakat bu bizim karar vermeye devam etmemizi engellememektedir. Psikologlar; görünüşteki amaçlarla fiili olarak gerçekleştirilen amaçlar arasında bir heterojenliğin olduğunu söylerler: yaşama ait en ufak tecrübe bu kanunu bize ispatlamaktadır. (...)
Mit, içinde olduğumuz zamanda eyleme geçme aracı olarak değerlendirilmelidir; geleceğin tarihi olarak tam anlamıyla ne kadar uzağa götürülebileceğini tartışma girişimi anlamsızdır. Tek önemli olan bütünlüğü içinde mitin kendisidir; parçaları, ana fikri ortaya çıkardığı sürece ilgi çekmektedir. Bu nedenle, sosyal savaş sırasında meydana gelebilecek olaylar hakkında ve proletaryaya zafer kazandıracak kati çatışmalar hakkında tartışmak hiçbir amaca hizmet etmemektedir. Devrimcilerin bu genel grevin hayali resminin oluşturulmasında büsbütün ve tamamen aldatıldığı düşünüldüğünde bile bu resim, sosyalizmin bütün isteklerini kapsamışsa ve devrimci düşüncesine başka hiçbir düşünce yönteminin veremeyeceği bir kesinlik ve sertlik vermişse devrime hazırlık yolunda büyük bir güç unsuru olmuş demektir.
O zaman genel grev fikrinin önemini tartışmak için politikacılar, sosyologlar veya siyaset bilimi alanında iddialı olanlar arasında yaygın olan bütün tartışma yöntemleri terk edilmelidir. Muhaliflerinin kurmaya çalıştığı her şey, aksini ispatladıklarını düşündükleri teorinin değerini hiçbir şekilde azaltmadan onlara bırakılabilir. Genel grevin kısmen gerçeklik veya sadece popüler hayal gücünün bir ürünü olup olmadığı sorusu çok da büyük bir öneme sahip değildir. Bilinmesi gereken tek şey genel grevin, sosyalist doktrininin devrimci proletaryadan beklediği her şeyi içerip içermediğidir.
Bu sorunu çözmek için artık bilgili bir şekilde gelecek hakkında tartışmak zorunda değiliz; felsefe, tarih veya ekonomi bilimleri hakkındaki yüksek yansımalara izin vermek zorunda değiliz; teori uçağında değiliz ve gözle görülebilir gerçekler seviyesinde kalabiliriz. Proletaryanın tam ortasında gerçek evrim hareketi içinde aktif olarak yer alan, orta sınıfın içine sızmak arzusunda olmayan ve zihinleri şirketlerle alakalı önyargıların etkisinde olmayan kişileri sorgulamalıyız. Bu kişiler belirsiz sayıda politik, ekonomik ve ahlaki sorun hakkında aldatılabilir fakat onların şahitlikleri, onları ve yoldaşlarını en etkili şekilde harekete geçiren, sosyalist kavramlarıyla özdeş olma anlamında onlara en fazla seslenen ve sayesinde mantıkları, umutları ve belirli gerçeklere bakış şekilleri bölünmez bir birlik gibi görünen fikirler söz konusu olduğunda kesin, bağımsız ve su götürmezdir.
Bu kişiler sayesinde, genel grevin aslında benim dediğim şey olduğunu biliyoruz; sosyalizmin tamamen içinde bulunduğu bir mit, başka bir deyişle sosyalizmin modern topluma karşı başlattığı savaşın farklı dışavurumlarına karşılık gelen bütün duyguları içgüdüsel olarak harekete geçirme yeteneğine sahip görüntüler bütünüdür.24 Grevler proletaryanın sahip olduğu en asil, en derin ve en devingen duyguları ortaya çıkarmıştır; genel grev bu duyguların hepsini düzenli bir resimde toplamakta ve hepsini bir araya getirerek her birine en fazla yoğunluğu vermektedir; belirli çatışmaların acı verici anılarına seslenerek bilince sunulan derlemenin bütün detaylarını yoğun bir yaşamla renklendirmektedir. Bu nedenle, dilin tam açıklıkla bize veremeyeceği sosyalizm sezgisini bir bütün olarak anında algılayarak elde etmekteyiz.
Genel grev fikrinin gücünü kanıtlayacak başka bir kanıtı hâlâ ileri sürebiliriz. Bu fikir her zaman söylendiği gibi saf bir canavar olsaydı, parlamenter Sosyalistler ona bu kadar ateşli saldırmazlardı; insanların kamaşmış gözleri önünde ütopistlerin her zaman desteklediği anlamsız umutlara saldırdıklarını hiç hatırlamıyorum. (…) Fakat söz konusu genel grev olunca durum değişmektedir; politikacılarımız artık karmaşık çekincelerden memnun değil: sert konuşmakta ve dinleyicileri bu kavramı terk etmeye ikna etmek için çabalamaktadırlar.
Bu yaklaşımın sebebini anlamak kolaydır: politikacıların, insanlara geleceğe dair yanıltıcı bir serap sunan ve “insanları bu konulara bilimsel olarak bakan kişilerin sadece kısmen ve birçok kuşak tarafından uzun çabaların ardından gerçekleştirilebileceğini bildiği dünyevi refahın hemen gerçekleştirilmesine” döndüren ütopyalardan korkmak için hiçbir sebepleri yoktur (Clemenceau’ya25 göre sosyalistlerin yaptığı budur). Seçmenler devletin sihirli güçlerine ne kadar isteyerek inanırsa, mucize sözü veren adaya oy vermek için o kadar çok ikna olurlar; seçim mücadelesinde her aday diğerlerini geçmeye çalışır: sosyalist adayların radikalleri bozguna uğratması için seçmenlerin gelecek mutluluğu hakkındaki her söze inanacak kadar saf olması gerekir; bizim sosyalist politikacılarımız bu yüzden bu rahat ütopyalarla mücadele etmemek için her türlü etkili yola özen göstermektedir.
Genel grev kavramına karşı mücadele etmektedirler çünkü propaganda turları boyunca bu kavramın işçi sınıfı zihnine takdire şayan bir şekilde uyarlandığını, böylece bu kavramın işçi sınıfına en mutlak yoluyla hükmetme ve parlamenterlerin tatmin edeceği arzulara yer bırakmama olasılığı olduğunu fark etmişlerdir. Bu fikrin çok etkili bir itici güç olduğunu, insanların aklına girdiğinde onların artık liderler tarafından kontrol edilemeyeceğini ve böylece vekillerin gücünün sıfıra indirgenebileceğini anlamaktadırlar. Kısacası, genel grevin bütün sosyalist hareketin kolayca emebileceğini ve bu durumun, parlamenter rejimin oluşturulduğu görüşteki siyasi gruplar arasında bütün bu uzlaşmaları gereksiz hale getireceğini belli belirsiz hissetmektedirler.
* Georges Sorel, Reflections on Violence, çeviri T.T. Hulme ve J. Roth ve E.A. Shils’in girişiyle, Glencoe, III., The Free Pres, 1950, sf. 137-147.