I. Cilt
( - 1350)

II. Cilt
(1350 - 1650)

III. Cilt
(1650 - 1800)

IV. Cilt
(1800 - 1970)

Selahaddin Eyyubi ve “Bilge Nathan”*

Gotthold Ephraim Lessing

Gotthold Ephraim Lessing (1729-1781), Kuzey Almanya’nın Saksonya bölgesindeki Lutherci bir papazın oğluydu. Ömür boyu maddi sıkıntılar yaşadığı ve sürekli bir işi olmadığı halde Aydınlanma’yı kucaklayan ama ülkesinin Fransız zevklerine ve fikirlerine fazla güvendiğini söyleyen bir Alman edebiyatçısı olarak tanındı. Lessing ilk ve en ünlü tiyatro ve drama eleştirmeniydi. Asla dini sorulara olan ilgisini yitirmedi ve inanç meselesini 1779 yılında bitirdiği Bilge Nathan (Nathan der Weise) adlı oyunun merkezine aldı.

Oyun Haçlı Seferleri sırasında geçer ve ilgili üç dini de bir Tapınak Şövalyesi, Müslümanların Sultanı Selahaddin ve zengin bir Yahudi tüccar olan Nathan temsil eder. Aşağıdaki bölümün içinde bulunduğu III. Perde’de Selahaddin, Nathan’ı sarayına çağırır ve çok önemli bir soru sorar.

Üç Yüzüğün Kıssası

Selahaddin:

Yakına gel Yahudi, daha yakına, buraya yanıma,

Hiç korkun olmasın.

Nathan:

O yakınlığı düşmanlarınıza saklayın!

Selahaddin:

Adın Nathan mı?

Nathan:

Evet.

Selahaddin:

Bilge Nathan?

Nathan:

Hayır.

Selahaddin:

Sen öyle demesen de insanlar öyle diyor sana.

Nathan:

Belki insanlar öyle diyordur.

Selahaddin:

Sanma sakın

İnsanların sesini hor gördüğümü;

Tanımak istedim o adamı,

Bilge diye tanınan kişiyi.

***

Nathan:

O zaman şüphesiz öğreneceksiniz yolculuğumda

Düşmanların hareketlerinden neyi fark ettiğimi,

Yeniden canlandı onlar. Açıkça konuşmama izin varsa –

Selahaddin:

Göndermemin sebebi bu da değildi:

Bilmem gereken her şeyi biliyorum zaten.

Kısacası, burada olmanı istedim –

Nathan:

Emrettiniz, Sultanım.

Selahaddin:

Çünkü diğer noktalarda bilgiye ihtiyacım var.

Bu kadar bilge bir adamsın madem, söyle bana, hangi yasa

Hangi inanç sana daha iyi geliyor?

Nathan:

Sultanım, ben Yahudi’yim.

Selahaddin:

Ben de Müslüman’ım.

Hıristiyan da tam aramızda duruyor. Bu üç dinden

Sadece biri doğru olabilir.

Senin gibi bir adam, talihin doğmasını emrettiği

Doğduğu yerde kalmaz pek, kalsa bile

Bunu irfanıyla, seçerek, tercih ederek yapar.

O zaman irfanını paylaş benimle – bırak duyayım

Tercihinin sebeplerini, inceleme zevkine

Sahip olmak isterim – seçimini öğrenmeliyim,

Sebeplerini de…

Böylece benim olurlar.

Güvenerek soruyorum bunu. Nasıl da şaşırdın,

Gözlerinle tartıyorsun beni! Muhtemelen

Böylesi bir kaprisi ilk yapan sultanım ben,

Ve bence bir sultan için pek de değersiz

Değildir bu istek. Haksız mıyım? Konuş öyleyse – Konuş.

Nathan:

Eski zamanlarda, bir adam varmış doğuda,

Değerli bir el bir yüzük vermiş ona

Sonsuzmuş değeri: Opalmiş taşı,

Değişmez görünürmüş rengi; ayrıca

Gizli bir erdem sağlarmış sahibine,

Tanrı ve insanlar severmiş görünce,

Ve inanırmış kim yüzüğü taktıysa. Garip midir

Adamın bu yüzüğü hiç çıkarmaması parmağından,

Sürekli de güvencede tutmak için uğraşması

Kendi evinde bile? Bu yüzden – miras bıraktı onu;

İlk önce, oğullarından en çok sevilene,

Onun da en aziz çocuğuna bırakmasını şart koştu – ve

Sonrakinin de doğum sırası gözetmeden en gözde oğluna,

Yüzüğün erdemini sadece,

Evin efendisi takmalıydı – Duyuyor musunuz beni Sultan?

Selahaddin:

Anlıyorum – devam et.

Nathan:

Oğuldan onun oğluna,

Sonunda bir babaya miras kaldı bu yüzük,

Üç oğlu vardı adamın; üçü de aynı derecede itaatkâr;

Bu yüzden eşit severdi üçünü de.

Bazen birini, bazen diğerini, bazen de üçüncüyü,

(Ayrı ayrı üçü de sahibi oluyordu

Onun kalbinin coşkusunun) değerli gördüğünden

Miras bırakacağını yüzüğü, iyi kalpliğinin verdiği zayıflıkla

Her birine söz veriyordu tek tek.

Böyle gitti bir süre. Ama ölüm yaklaştı

İyi kalpli babanın utancı arttı. Olmazdı

Sözüne güvenen iki oğlunun umudunu boşa çıkarmak,

Dayanamazdı buna. Ne yapmak gerekiyordu? Gönderdi

Gizlice bir kuyumcuya yüzüğü,

Gerçek yüzüğün modeline göre

Ismarladı iki yüzük daha, ama emri şuydu

Ne para ne de emek esirgenecekti benzetmek için

Gerçek yüzüğe. Sanatçı başardı bunu.

Yüzükler satın alındı, babanın gözü bile

Ayırt edemedi asıl yüzükle sahtelerini.

Mutlu biçimde topladı oğullarını,

Tek tek çağırdı hepsini, her birine ihsan etti

Duasını ve yüzüğünü, ve öldü – Duyuyor musun beni?

Selahaddin:

Duyuyorum, duyuyorum, bitir artık hikâyeyi;

Yakın mı sonu?

Nathan:

Hikâye bitti, Sultan,

Bundan sonra olanları tahmin edebiliriz elbette.

Baba ölür ölmez her biri çıkarır yüzüğünü,

Ortaya çıkıp evin efendisi olduklarını ilan ederler.

Sorular gelir, çekişmeler, şikâyetler – hiçbiri işe yaramaz;

Gerçek yüzük asla ayırt edilemez,

Şimdi de ayırt edemeyiz – gerçek inancı.

Selahaddin:

Nasıl! Nasıl!

Cevabı olur bu sorduğum sorunun?

Nathan:

Hayır,

Cevap değil de benim özrüm olabilir ancak;

Çünkü seçim yapamıyorum

Babanın yaptırdığı yüzükler arasında,

Birbirlerinden ayırmak mümkün değil onları.

Selahaddin:

Yüzükler – oynama benimle: bence

Adını saydığım dinler arasında

Fark gözetilebilir; kıyafetlere, içeceklere ve yiyeceklere göre bile.

Nathan:

Ama delillere göre değil.

Tarihteki her şey birbirine benzemez mi,

Geleneksel veya yazılı. Tarih

Güvene dayanmalıdır – öyle değil mi?

En çok kime güvenme ihtimalimiz vardır?

Kendi insanlarımıza elbette, o adamlar ki

Bizimle aynı kana sahiptir, çocukluğumuzdan bu yana

Kanıtlamışlardır bizi sevdiklerini, bizi asla aldatmamışlardır,

Belki sadece bizim için iyiyse aldatmışlardır.

Nasıl inanabilirim atalarıma

Senin kendi atalarına inandığından daha az. Nasıl söyleyebilirim

Senin atalarının seni yanılttığını,

Benimkiler doğruyu söylüyor diyebilmek için.

Hıristiyanlar için de öyle.

Selahaddin:

Tanrı tanığımdır ki,

Adam haklı, susmam gerek artık.

Nathan:

Gelin, dönelim yeniden yüzüklere.

Dediğim gibi, oğullar şikâyet ediyordu. Her biri hâkime

Yemin ettiği babasının elinden

Aldığına dair yüzüğünü, durum da gerçekten buydu;

Hepsi babalarının söz verdiği gibi uzun süre sonra

Almışlardı yüzüklerini, gerçekten de öyle olmuştu.

Babalarının, diyordu her biri, onlara karşı

Yalan söyleme ihtimali yoktu,

Babalarından şüphelenmektense

Erkek kardeşlerinin yargılanmasını istediler

Haince sahtekârlık yapmak gibi bir suçtan, cesurca.

Selahaddin:

Ve sonra hâkim… Duymak istiyorum

Neler söyleteceksin hâkime. Devam, devam.

Nathan:

Dedi ki hâkim, siz babanızı getirmedikçe buraya

Kürsümün önüne, ceza veremem kimseye.

Bir bilmeceyle ilgili tahminde mi bulunayım? Yahut beklediğiniz

Gerçek yüzüğün gelmesini mi bekliyorsunuz dile?

Ama durun – bana dediniz ki gerçek yüzük

Taşıyıcısına gizli bir güç sağlarmış

Tanrı da insanlar da severmiş onu; cevabı böyle bulacağız.

Siz iki kardeşinizden hangisini daha çok seviyorsunuz?

Sustunuz. Bu sevgiyi harekete geçiren yüzükler

Sadece kendine mi çalışır, herkes sadece

Kendini mi sever? Hepiniz aldatılmış aldatıcılarsınız,

Yüzüklerden hiçbiri gerçek değil. Gerçek yüzük

Kayboldu belki de. Gizlemek veya telafi etmek için

Kayboluşunu, babanız aynısından üç tane ısmarladı.

Selahaddin:

Ne hoş, ne hoş!

Nathan:

Ve (devam etmiş hâkim)

Ceza yerine bir öğüt kabul ederseniz,

Benim öğüdüm şudur size, meseleyi

Olduğu yerde bırakın. Her birinize

Birer yüzük vermiş babanız,

Herkes inansın kendi yüzüğüne.

Belki de babanız istemedi artık

Tek bir yüzüğün tiranlığını hoş görmeyi;

Ve elbette, hepinizi ne kadar seviyor olsa da

Üstelik hepinizi eşit seviyordu, onu mutlu etmezdi

Birinizi tercih edip diğer ikisini ezmesine sebep olmak.1

Hepiniz bunu bu karşılıksız sevgiyle onur duyun

Önyargılarınızdan sıyrılıp her biriniz çabalayın

Diğer erkek kardeşlerinizle yarışmaya, yüzüğün

Erdemini göstermekte: yardım edin ona

Nazikçe, cömertçe, sabırla ve

İçsel bir teslimiyetle Tanrı’ya.

Eğer yüzüğün erdemleri devam ederse

Çocuklarınızın çocuklarında gösterirse kendisini,

Binlerce binlerce yıl sonra, yine gelin

Bu kürsünün önüne – daha yüce biri

Benden, oturacaktır burada ve karar verecektir.

Mütevazı hâkimin kararı böyledir.

* Gotthold Ephraim Lessing, Bilge Nathan, çeviren W. Taylor, New York, Frederick A. Stokes, 1890, s.84-85, 86-87, 89-93.

Bu platformun teknik altyapısı Zekare Bilgi Teknolojileri tarafından sağlanmaktadır.