Selahaddin Eyyubi ve “Bilge Nathan”*
Gotthold Ephraim Lessing (1729-1781), Kuzey Almanya’nın Saksonya bölgesindeki Lutherci bir papazın oğluydu. Ömür boyu maddi sıkıntılar yaşadığı ve sürekli bir işi olmadığı halde Aydınlanma’yı kucaklayan ama ülkesinin Fransız zevklerine ve fikirlerine fazla güvendiğini söyleyen bir Alman edebiyatçısı olarak tanındı. Lessing ilk ve en ünlü tiyatro ve drama eleştirmeniydi. Asla dini sorulara olan ilgisini yitirmedi ve inanç meselesini 1779 yılında bitirdiği Bilge Nathan (Nathan der Weise) adlı oyunun merkezine aldı.
Oyun Haçlı Seferleri sırasında geçer ve ilgili üç dini de bir Tapınak Şövalyesi, Müslümanların Sultanı Selahaddin ve zengin bir Yahudi tüccar olan Nathan temsil eder. Aşağıdaki bölümün içinde bulunduğu III. Perde’de Selahaddin, Nathan’ı sarayına çağırır ve çok önemli bir soru sorar.
Selahaddin:
Yakına gel Yahudi, daha yakına, buraya yanıma,
Hiç korkun olmasın.
Nathan:
O yakınlığı düşmanlarınıza saklayın!
Selahaddin:
Adın Nathan mı?
Nathan:
Evet.
Selahaddin:
Bilge Nathan?
Nathan:
Hayır.
Selahaddin:
Sen öyle demesen de insanlar öyle diyor sana.
Nathan:
Belki insanlar öyle diyordur.
Selahaddin:
Sanma sakın
İnsanların sesini hor gördüğümü;
Tanımak istedim o adamı,
Bilge diye tanınan kişiyi.
***
Nathan:
O zaman şüphesiz öğreneceksiniz yolculuğumda
Düşmanların hareketlerinden neyi fark ettiğimi,
Yeniden canlandı onlar. Açıkça konuşmama izin varsa –
Selahaddin:
Göndermemin sebebi bu da değildi:
Bilmem gereken her şeyi biliyorum zaten.
Kısacası, burada olmanı istedim –
Nathan:
Emrettiniz, Sultanım.
Selahaddin:
Çünkü diğer noktalarda bilgiye ihtiyacım var.
Bu kadar bilge bir adamsın madem, söyle bana, hangi yasa
Hangi inanç sana daha iyi geliyor?
Nathan:
Sultanım, ben Yahudi’yim.
Selahaddin:
Ben de Müslüman’ım.
Hıristiyan da tam aramızda duruyor. Bu üç dinden
Sadece biri doğru olabilir.
Senin gibi bir adam, talihin doğmasını emrettiği
Doğduğu yerde kalmaz pek, kalsa bile
Bunu irfanıyla, seçerek, tercih ederek yapar.
O zaman irfanını paylaş benimle – bırak duyayım
Tercihinin sebeplerini, inceleme zevkine
Sahip olmak isterim – seçimini öğrenmeliyim,
Sebeplerini de…
Böylece benim olurlar.
Güvenerek soruyorum bunu. Nasıl da şaşırdın,
Gözlerinle tartıyorsun beni! Muhtemelen
Böylesi bir kaprisi ilk yapan sultanım ben,
Ve bence bir sultan için pek de değersiz
Değildir bu istek. Haksız mıyım? Konuş öyleyse – Konuş.
Nathan:
Eski zamanlarda, bir adam varmış doğuda,
Değerli bir el bir yüzük vermiş ona
Sonsuzmuş değeri: Opalmiş taşı,
Değişmez görünürmüş rengi; ayrıca
Gizli bir erdem sağlarmış sahibine,
Tanrı ve insanlar severmiş görünce,
Ve inanırmış kim yüzüğü taktıysa. Garip midir
Adamın bu yüzüğü hiç çıkarmaması parmağından,
Sürekli de güvencede tutmak için uğraşması
Kendi evinde bile? Bu yüzden – miras bıraktı onu;
İlk önce, oğullarından en çok sevilene,
Onun da en aziz çocuğuna bırakmasını şart koştu – ve
Sonrakinin de doğum sırası gözetmeden en gözde oğluna,
Yüzüğün erdemini sadece,
Evin efendisi takmalıydı – Duyuyor musunuz beni Sultan?
Selahaddin:
Anlıyorum – devam et.
Nathan:
Oğuldan onun oğluna,
Sonunda bir babaya miras kaldı bu yüzük,
Üç oğlu vardı adamın; üçü de aynı derecede itaatkâr;
Bu yüzden eşit severdi üçünü de.
Bazen birini, bazen diğerini, bazen de üçüncüyü,
(Ayrı ayrı üçü de sahibi oluyordu
Onun kalbinin coşkusunun) değerli gördüğünden
Miras bırakacağını yüzüğü, iyi kalpliğinin verdiği zayıflıkla
Her birine söz veriyordu tek tek.
Böyle gitti bir süre. Ama ölüm yaklaştı
İyi kalpli babanın utancı arttı. Olmazdı
Sözüne güvenen iki oğlunun umudunu boşa çıkarmak,
Dayanamazdı buna. Ne yapmak gerekiyordu? Gönderdi
Gizlice bir kuyumcuya yüzüğü,
Gerçek yüzüğün modeline göre
Ismarladı iki yüzük daha, ama emri şuydu
Ne para ne de emek esirgenecekti benzetmek için
Gerçek yüzüğe. Sanatçı başardı bunu.
Yüzükler satın alındı, babanın gözü bile
Ayırt edemedi asıl yüzükle sahtelerini.
Mutlu biçimde topladı oğullarını,
Tek tek çağırdı hepsini, her birine ihsan etti
Duasını ve yüzüğünü, ve öldü – Duyuyor musun beni?
Selahaddin:
Duyuyorum, duyuyorum, bitir artık hikâyeyi;
Yakın mı sonu?
Nathan:
Hikâye bitti, Sultan,
Bundan sonra olanları tahmin edebiliriz elbette.
Baba ölür ölmez her biri çıkarır yüzüğünü,
Ortaya çıkıp evin efendisi olduklarını ilan ederler.
Sorular gelir, çekişmeler, şikâyetler – hiçbiri işe yaramaz;
Gerçek yüzük asla ayırt edilemez,
Şimdi de ayırt edemeyiz – gerçek inancı.
Selahaddin:
Nasıl! Nasıl!
Cevabı olur bu sorduğum sorunun?
Nathan:
Hayır,
Cevap değil de benim özrüm olabilir ancak;
Çünkü seçim yapamıyorum
Babanın yaptırdığı yüzükler arasında,
Birbirlerinden ayırmak mümkün değil onları.
Selahaddin:
Yüzükler – oynama benimle: bence
Adını saydığım dinler arasında
Fark gözetilebilir; kıyafetlere, içeceklere ve yiyeceklere göre bile.
Nathan:
Ama delillere göre değil.
Tarihteki her şey birbirine benzemez mi,
Geleneksel veya yazılı. Tarih
Güvene dayanmalıdır – öyle değil mi?
En çok kime güvenme ihtimalimiz vardır?
Kendi insanlarımıza elbette, o adamlar ki
Bizimle aynı kana sahiptir, çocukluğumuzdan bu yana
Kanıtlamışlardır bizi sevdiklerini, bizi asla aldatmamışlardır,
Belki sadece bizim için iyiyse aldatmışlardır.
Nasıl inanabilirim atalarıma
Senin kendi atalarına inandığından daha az. Nasıl söyleyebilirim
Senin atalarının seni yanılttığını,
Benimkiler doğruyu söylüyor diyebilmek için.
Hıristiyanlar için de öyle.
Selahaddin:
Tanrı tanığımdır ki,
Adam haklı, susmam gerek artık.
Nathan:
Gelin, dönelim yeniden yüzüklere.
Dediğim gibi, oğullar şikâyet ediyordu. Her biri hâkime
Yemin ettiği babasının elinden
Aldığına dair yüzüğünü, durum da gerçekten buydu;
Hepsi babalarının söz verdiği gibi uzun süre sonra
Almışlardı yüzüklerini, gerçekten de öyle olmuştu.
Babalarının, diyordu her biri, onlara karşı
Yalan söyleme ihtimali yoktu,
Babalarından şüphelenmektense
Erkek kardeşlerinin yargılanmasını istediler
Haince sahtekârlık yapmak gibi bir suçtan, cesurca.
Selahaddin:
Ve sonra hâkim… Duymak istiyorum
Neler söyleteceksin hâkime. Devam, devam.
Nathan:
Dedi ki hâkim, siz babanızı getirmedikçe buraya
Kürsümün önüne, ceza veremem kimseye.
Bir bilmeceyle ilgili tahminde mi bulunayım? Yahut beklediğiniz
Gerçek yüzüğün gelmesini mi bekliyorsunuz dile?
Ama durun – bana dediniz ki gerçek yüzük
Taşıyıcısına gizli bir güç sağlarmış
Tanrı da insanlar da severmiş onu; cevabı böyle bulacağız.
Siz iki kardeşinizden hangisini daha çok seviyorsunuz?
Sustunuz. Bu sevgiyi harekete geçiren yüzükler
Sadece kendine mi çalışır, herkes sadece
Kendini mi sever? Hepiniz aldatılmış aldatıcılarsınız,
Yüzüklerden hiçbiri gerçek değil. Gerçek yüzük
Kayboldu belki de. Gizlemek veya telafi etmek için
Kayboluşunu, babanız aynısından üç tane ısmarladı.
Selahaddin:
Ne hoş, ne hoş!
Nathan:
Ve (devam etmiş hâkim)
Ceza yerine bir öğüt kabul ederseniz,
Benim öğüdüm şudur size, meseleyi
Olduğu yerde bırakın. Her birinize
Birer yüzük vermiş babanız,
Herkes inansın kendi yüzüğüne.
Belki de babanız istemedi artık
Tek bir yüzüğün tiranlığını hoş görmeyi;
Ve elbette, hepinizi ne kadar seviyor olsa da
Üstelik hepinizi eşit seviyordu, onu mutlu etmezdi
Birinizi tercih edip diğer ikisini ezmesine sebep olmak.1
Hepiniz bunu bu karşılıksız sevgiyle onur duyun
Önyargılarınızdan sıyrılıp her biriniz çabalayın
Diğer erkek kardeşlerinizle yarışmaya, yüzüğün
Erdemini göstermekte: yardım edin ona
Nazikçe, cömertçe, sabırla ve
İçsel bir teslimiyetle Tanrı’ya.
Eğer yüzüğün erdemleri devam ederse
Çocuklarınızın çocuklarında gösterirse kendisini,
Binlerce binlerce yıl sonra, yine gelin
Bu kürsünün önüne – daha yüce biri
Benden, oturacaktır burada ve karar verecektir.
Mütevazı hâkimin kararı böyledir.
* Gotthold Ephraim Lessing, Bilge Nathan, çeviren W. Taylor, New York, Frederick A. Stokes, 1890, s.84-85, 86-87, 89-93.