I. Cilt
( - 1350)

II. Cilt
(1350 - 1650)

III. Cilt
(1650 - 1800)

IV. Cilt
(1800 - 1970)

Ressamlık Hakkında Diyaloglar

Sör Joshua Reynolds

Aşağıdaki bölümler başarılı İngiliz portre ressamı Sör Joshua Reynolds (1723-1792) tarafından Kraliyet Akademisi’nde öğrencilere anlatılmış olan sanat üzerine diyaloglardır. Üçüncü ve dördüncü bölümlerde kendi anlayışına göre “görkemli üslup”un prensiplerini belirlemiştir. Yedinci bölüm, sanatsal beğeninin standartlarına ilişkindir.

Bu harika stilin nelere dayandığını belirlemek ya da sahip olduğu anlamları kelimelerle tarif etmek kolay değildir; öğrencinin aklı bunu öğrenmeye muktedir olmalıdır. Zevki ve dehayı kurallarla öğretebilseydik, onlar artık zevk ve deha olmazdı ki. Aslında, bu harika vasıfları kazanmak ve uygulamak için kesin ve değişmeyen kurallar yoktur ve olamaz da; açıkça söylemek gerekir ki, onlar doğa çalışmalarını gözlemlemedeki dikkatimiz oranında, seçim yapmadaki yeteneğimiz oranında ve kavramada, yöntem belirlemede ve gözlemlerimizi kıyaslamadaki özenimiz oranında işlerler. Sanatımızda ilk bakışta ahlaki kurallara var olan gibi görünen birçok güzellik vardır ve bunlar hâlâ kolayca pratik prensiplere indirgenebilir. Bir bütün olarak ele alındığında deneyim: Herkes deneyimden fayda sağlayamaz ve birçok insan hata yapar, kendi nesnelerini bulmadaki kabiliyet eksikliği sebebiyle değil, toplanması gereken nesneleri bilmemek yüzünden. Bu harika ideal düşünme ve güzellik, Cennet’te aranacak cinsten değildir, yeryüzünde aranmalıdır. Bizim hakkımızda, her yönümüz hakkındadır. Ama doğada neyin deforme olduğunu veya başka bir ifadeyle, neyin özel ve alışılmadık olduğunu keşfetme gücü, sadece deneyimle kazanılabilir ve sanatın tüm güzelliği ve görkemi, benim düşünceme göre, her bir şekli, yerel örf ve âdet kurallarını ve her çeşit detayı yüceltebilmektedir. (…)

Eğer sanatçı özenli dikkati sayesinde açık ve kesin bir güzellik ve simetri fikri kazandıysa, doğanın farklılıklarını soyut bir fikre indirgediyse, bir sonraki görevi modaya uyanlardan ayrıldığı gibi, doğanın gerçek yapısıyla tanışmaktır. Aynı anlamda ve aynı prensiplerle kazaen oluşan deformasyondan ayrı, doğanın gerçek şekillerini öğrendiği gibi, sade, bozulmamış doğayı, modern eğitim tarafından kendisine öğretilen tesadüfi olanlardan, suni ve zorunlu tavırlar ve hareketlerden ayırmak için elinden geleni yapmalıdır. (…)

Ancak mekanik ve süsleyici sanat dalları modaya kurban edilmemelidir. Ressamlık Sanatından tamamen hariç tutulmalıdır; ressam hiçbir zaman bu kaprisli ilgiyi doğanın gerçek evladına benzetmemelidir; kendi çağının veya ülkesinin lehine olan tüm önyargılardan kendini soyutlamalıdır; hiçbir yerel ve geçici süslemeye aldırış etmemelidir ve sadece her zaman aynı olan ve her yerde bulunan yapılara bakmalıdır; çalışmaları her çağdan ve her ülkeden insana hitap etmelidir; gelecek nesilleri seyircisi olmaya davet eder ve Zeuxis ile birlikte, “In aeternitatem pingo,” der. (…)

Ancak bu hatayı önlemek için ve doğanın gerçek sadeliğini unutmamak için yapılması gereken, esasen ilk bakışta görünenden daha zordur. Alışkın olduğumuz ve doğru olarak ikinci doğa olarak adlandırılan örf ve âdetler ve modanın lehine olan önyargılar, sıklıkla hangisinin doğal ve hangisinin eğitim sonucu olduğunu ayırt etmeyi zorlaştırır, hatta sıklıkla yapay tarza eğilim gösterirler ve aklını cezalandırmamış ve sonsuz ve değişmez doğa fikriyle bağlılıklarındaki kararsızlığı düzenlemiş neredeyse herkes, bahsedilen yerel önyargıların onlara rehberlik etmesine eğilimlidir.

Burada, sonra, önceden olduğu gibi, öğretmen olarak kadimlere başvurmalıyız. Onların eserlerini dikkatlice çalışarak doğanın gerçek sadeliğine ulaşabilmemiz mümkün olur.

Daha önceden gözlemlediğime göre, mükemmel biçim özelliklerinden vazgeçerek ve sadece genel fikirlerle mümkün olur: Şimdi, metafiziksel olarak doğru olduğunu ispatladığım bu prensibin sanatın her alanına keşif, kompozisyon, anlatım, hatta boyama ve kumaşçılık yayacağını göstermek için çaba harcamalıyım; böylece görkemli tarz denen şey ortaya çıkar.

Boyamadaki keşif, süjenin keşfi değildir, ki zaten süjenin keşfini tarihçiler ve şairler birlikte sağlamışlardır. Seçimle ilgili olarak ise, genel anlamda ilginç olmayan hiçbir süje uygun değildir. Olması gereken, ya kahramanca kedere dair ya da kahramanca davranışa dair üstün bazı örneklerdir. İnsanların evrensel olarak ilgi duyduğu ve toplumsal sempati uyandıran davranış veya nesnede özel bir şeyler olmalı. (…)

Bütününe baktığımızda, bana göre, öne çıkan ve diğer bütün sanat dallarını düzenleyen ve istikrar sağlayan tek bir prensip vardır. Şairlerin, ressamların, ahlakçıların veya tarihçilerin genel doğa esas alınarak oluşturulan çalışmaları ebediyen baki kalır; ancak var olmak için belirli örf ve âdet kurallarına ve alışkanlıklara bağlı kalanlar, doğanın kısmi bir görünüşüne bağlı kalanlar veya modanın değişimine bağlı kalanlar, onları karanlıktan çıkaran şeyle birlikte sadece çağdaş olurlar. Şimdiki zaman ve gelecek birbirine rakip olarak düşünülebilir ve birini rahatsız eden kişi diğeri tarafından hoş karşılanmayacağını tahmin etmelidir.

***

Aklın daimi bir şey olduğunu ve şeylerin doğasında sabit olduğunu kesin olarak kabul edeceğiz ve aramamızdan her zaman kurtulacak olan ilk prensiplerin hesabına geri gitmeye çabalamadan kabul edeceğiz ki, sebebin hâkimiyeti altına adilce alabileceğimiz zevk her neyi kapsıyorsa aynı zamanda değişimden muaf olarak kabul edilmedir. Bu yüzden, eğer bu soruşturmanın devamında sanatçının davranışı için belirlenmiş ve değişmez kurallar olduğunu gösterebilirsek, bunun sonucunda sanatta uzmanlığın, diğer bir ifadeyle, zevkin de aynı şekilde değişmez prensiplere sahip olduğu ortaya çıkar. (…)

Zevkte ya da sanatta belirlenmiş olan şeyin ne olduğu düşünüldüğünde ortaya çıkan ilk fikir, daha önceki diyaloglarda sürekli anlatmış olduğum yaygın prensiptir - doğanın genel fikri. Zevk açısından değerli olan her şeyin başı, ortası ve sonu, doğanın gerçekte ne olduğuna dair tüm bilgiyi ihtiva eder, çünkü doğanınkilere uygun olmayan kavramlar hangileriyse veya evrensel düşünce, aşağı yukarı kaprisli olarak kabul edilmelidir.

Önceden size bu konuda ipucu verdiğim gibi, şimdi söylemeliyim ki, zevkin bu bölümdeki bir şey çok da fazla şeylerin ebedi biçimine ait değildir, ancak akla hitap eder ve orijinal çerçevesine bağlı kalmıştır veya ifadeyi kullanabilmek için, ruhun organizasyonuna bağlı da denilebilir; bununla hayal gücünü ve tutkuları kastetmekteyim. Bunların prensipleri öncekiler kadar değişmezdir ve insanoğlunun ortak duygularına göre belirlenen ortak hisse başvurularak aynı anlamda anlaşılır ve bilinirler. Bu his ve bu duygular, bana eşit otoriteli ve eşit derecede kesin görünmektedir. Şimdi bu başvurma, genel bir aynılık ve insanların aklındaki anlaşmayı içermektedir. Aksi halde sanat dallarının kurallarını oluşturmak için kibirli ve işlemeyen bir çaba olurdu; tam olarak bilmediğimiz sunilikten kurtulmak için bir hayaleti kovalamak olurdu. Biçimlerimizden daha çok akıllarımızın birbirinden farklı olduğuna dair bir şüpheye düşmemiz için herhangi bir sebep yoktur; kaldı ki bunlardan birbirlerinin aynısı iki tane bile yoktur, yine de insanoğlunun tüm ırkları arasında genel bir benzerlik vardır ve zevkini eğitmiş olanlar güzel ile deformeyi birbirinden ayırabilirler veya başka bir deyişle, doğanın genel fikriyle uzlaşan veya bu fikirden ayrılanları da, her bir örnekte, birbirinden ayırabilirler.

Akıllarımızın içyapısı, vücutlarımızın dış biçimleri gibi neredeyse birörnektir; tabii ki bunun sonucunda görünen, sanki hayal gücünün orijinal hiçbir şeyi kendiliğinden üretemeyeceğidir ve sadece hislerinden elde edilenlerle diğer fikirleri birleştirebilecek ve değiştirebilecek olduğudur; insanların hislerinde olduğu gibi hayal güçlerinde de olması gereken bir anlaşma vardır.

Bu nedenle, farklı ülkeleri ve farklı çağları memnun etmiş çalışmaları bilir ve düşüncesini onlara göre biçimlendirir, sadece kendi çağdaşlarının veya ülkesinin çalışmalarını iyi bilen birine göre insan aklına neyin benzer olduğunu bilmek için daha fazla materyali ve kaynağı vardır. Daha önceden memnun etmiş olan ve memnun etmeye devam eden, kuvvetle muhtemel tekrar memnun edecektir; bu nedenle, sanat kuralları oluşturulmuştur ve bu değişmez temel her zaman ayakta durmalıdır.

* Sör Joshua Reynolds’ın Edebi Eserleri, basım. H. W. Beechey, Londra, H. G. Bohn, 1852, cilt I, s. 332-3, 337-9, 344-5, 363, 414-15 423-6.

Bu platformun teknik altyapısı Zekare Bilgi Teknolojileri tarafından sağlanmaktadır.