Nüfus Prensibine Dair Deneme*
Geçmiş Zamanlarda ve Dünyanın Daha Az Uygar
Bölgelerinde Nüfus Sayımı Hakkında Konunun Tespiti.
Nüfus Artışının ve Gıdanın Artış Oranları.
Toplumun gelişimine dair bir sorgulamada, bir konunun incelenme yöntemi –
1. İnsanlığın mutluluk yönündeki ilerlemesini engelleyen sebeplerin incelenmesi; ve
2. Bu sebeplerin gelecekte tamamen veya kısmen yok olması olasılığının gözden geçirilmesidir.
Bu soruya tamamen girebilmek ve bugüne kadar insanoğlunun gelişimini etkileyen tüm sebepleri sıralamak bir kişinin gücünü aşar. Bu denemenin asıl amacı, insan doğasına doğrudan bağlı büyük sebeplerden birini incelemektir; bu sebep, toplumun oluşumundan beri sürekli ve etkili bir biçimde etkin olsa da bu konuyla ilgilenen yazarların nadiren ilgisini çeken bir meseledir. Bu sebebin varlığını oluşturan olgular gerçekten de sürekli ifade ve tasdik edilmiştir; ancak doğal ve zorunlu etkileri hemen her zaman gözden kaçmıştır ama muhtemelen ahlaksızlık ve sefalet ve aydınlanmış hayırseverlerin sürekli olarak her çağda düzeltmeye çalıştığı bir gerçek olan, doğanın hediyelerinin eşit biçimde dağıtılmaması bu etkiler arasında önemli bir pay sahibi kabul edilmiştir.
Benim bahsedeceğim sebep ise tüm canlılarda görülen, kendisi için hazırlanan besinden daha hızlı büyüme eğilimidir. (...)
Mükemmel özgürlük durumu sağlandığı takdirde nüfusun doğal artışı ne olacaktır? Peki insan üretimi için en uygun şartlar sağlandığında dünya üzerindeki beklenen üretim artış oranı nedir?
Bugüne kadar bilinen hiçbir ülke yoktur ki insanların tavırları saf ve basit olsun, varlık için gerekli vasıtalar bolca bulunsun, aileyi geçindirmenin zor olması gibi sebeplerle erken evlilik üzerinde hiçbir kontrol olmasın, kötü gelenekler, şehirler, sağlıksız meslekler veya kötü çalışma şartları yüzünden insanlar harcanmasın. Bunun sonucu olarak da tam bir özgürlük içinde gelişen bir nüfus gücüne sahip hiçbir devlet olmamıştır. (...)
Geçim için gerekli vasıtaların nispeten bol, insan davranışlarının nispeten iyi ve erken evlilik kontrollerinin az olduğu Amerika’nın kuzeyindeki devletlerde Avrupa’daki modern devletlerin hepsinden daha hızlı biçimde nüfus kendini ikiye katlamaktadır; biri yüz elli yılda bunu başarırken, diğeri yirmi beş yılda gerçekleştirmektedir. Yine de bu dönemler boyunca bazı şehirlerde ölüm oranı doğum oranını geçmiştir; bu da açıkça gösteriyor ki, bu kusurlu bölgeler hariç tutulduğunda artış genel ortalamadan da daha hızlı olacaktır.
Tek meşguliyetin tarım olduğu ve kötü geleneklerde istilaların pek bilinmediği eski yerleşimlerde nüfusun on beş yılda ikiye katlandığı görülmektedir. Bu olağanüstü oran bile nüfusun azami gücü göz önüne alındığında az gelir. Yeni yerleşime açılan bir bölgede zorunlu olarak çok ağır çalışma koşulları mevcuttur; ayrıca yerleşenler arada bir muhtemelen birkaç cana mal olan veya üretimin ürünlerini bir oranda azaltan Kızılderili hücumlarına uğramıştır.
36’da 1 ölüm oranıyla hesaplanan Euler’in7 tablosuna göre, ölümlerin doğumlara göre oranı 3’e 1 ise, nüfusu ikiye katlama süresi on iki yıl artı bunun beş bölü dördüdür. Üstelik bu oran olası bir tahmin değildir, bu oran kısa dönemlerle birden çok ülkede gerçekleşmiştir.
Sör William Petty8 ise on yıl gibi bir süre içinde nüfusun ikiye katlanabileceğini tahmin etmektedir.
Ama doğrudan uzaklaşmadığımızdan tamamen emin olmak için bu artış oranlarının en yavaş olanını alacağız, tüm ifadelerin üzerinde anlaştığı bu oranın sadece üremeyi içerdiği tekrar tekrar teyit edilmiştir.
Artık kendimizden emin biçimde ilan edebiliriz ki, kontrol edilmediğinde nüfus her yirmi beş yılda bir kendisini ikiye katlar, yahut geometrik oranda artış gösterir.
Dünya üzerindeki üretimin artış oranına gelirsek, bunu belirlemek o kadar da kolay değildir. Ama kesin olarak şunu söyleyebiliriz: Kısıtlı bir bölgedeki artış oranı kesinlikle nüfus artışından bambaşka bir doğaya sahiptir. Bir milyar insan, bin kişilik bir nüfusla aynı biçimde yirmi beş yıl içinde kendini ikiye katlayabilir. Ancak çok sayıdaki nüfusu besleyecek gıda kesinlikle o büyük nüfus kadar hızlı artmaz...
Avrupa şu anda hiç de sahip olabileceği kadar büyük bir nüfusa sahip değildir. Oysa Avrupa’da insan üretiminin mümkün olan en iyi yönde ilerlediği söylenebilir. İngiltere ve İskoçya’da tarım bilimi çok gelişmiştir ve bu ülkelerde hâlâ büyük oranda tarıma açılmamış topraklar vardır. Gelin bu adadaki (Büyük Britanya) üretim oranının gelişmeye en uygun koşullar altında ne oranda artacağını inceleyelim.
En uygun politikalarla ve tarıma yönelik büyük desteklerle adanın ortalama üretimi ilk yirmi beş yıl içinde ikiye katlanır, bu bile akla yatkın biçimde beklenebilecek artıştan fazla görünmektedir...
Daha önceki ortalama üretime, gerçekte mutlaka düşecek olmasına rağmen her yıl eklenecek miktarın da aynı kalacağını varsayalım; her yirmi beş yılda bir üretim şu anda üretilen kadar artacağını düşünelim. En heyecanlı spekülatör bile bundan yüksek bir artış hızı hayal edemez. Birkaç yüzyıl sonra adadaki her dönüm arazi bir bahçeye dönecektir.
Bu tahmin tüm dünyaya uygulanırsa ve dünyanın insanlara sunduğu varlığı için gerekli vasıtalar yirmi beş yılda bir bugünkü kadar arttığı düşünülürse bu, insanoğlunun gerçekleştirebileceği hayal edilen en büyük artıştan bile fazla olur.
Bu yüzden adil biçimde şunu söyleyebiliriz ki, dünyanın bugünkü haline bakarak varlık vasıtalarının insan üretimine en uygun koşullarda bile aritmetik orandan daha hızlı artması mümkün değildir.
Bu iki farklı artış oranının getireceği zorunlu sonuçlar bir araya getirildiğinde çok çarpıcıdır. Gelin bu adanın nüfusunu on bir milyon olarak kabul edelim; bugünkü üretimin de bu sayıyı rahatça doyurabileceğini varsayalım. İlk yirmi beş yılın sonunda nüfus yirmi iki milyon olacaktır, gıda da ikiye katlandığı için varlık vasıtaları da ikiye katlanacaktır. Sonraki yirmi beş yılda nüfus kırk dört milyon, ancak varlık vasıtaları sadece otuz üç milyon kişiye yetecek miktarda olacaktır. Sonraki dönemde nüfus seksen sekiz milyon olacak ama varlık vasıtaları bunun ancak yarısını beslemeye yeterli olacaktır. Neticede ilk yüzyıl tamamlandığında nüfus yüz yetmiş altı milyon iken varlık vasıtaları ancak elli beş milyon kişiye yetecektir, yüz yirmi bir milyon insan tamamen açıkta kalacaktır.
Adayı değil, tüm dünyayı ele alırsak ve göçleri hariç tutarsak, bugünkü dünya nüfusu eğer bir milyar ise insan ırkının sayısal artışı şöyle olacaktır: 1, 2, 4, 8, 16, 32, 64, 128, 256; ancak varlık vasıtaları 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9 diye artacaktır. İki yüzyıl sonunda nüfusun varlık vasıtalarına oranı 256’ya 9 olacaktır; üç yüzyılın sonunda ise 4096’ya 13; iki bin yıl sonraki rakamlar neredeyse hesaplanamayacak düzeydedir.
Bu varsayımda dünyanın üretimine hiçbir şekilde sınır koyulmamıştır. Sanki sonsuza dek artabilecek ve tahmin edilen her miktarı aşabilecek gibi düşünülmüştür; yine de nüfus artışı her dönemde çok daha üstündür, insan türünün artışı ancak zorunlu yasaların işletilmesiyle ve böylece daha büyük bir gücün engel olarak araya girmesiyle varlık vasıtaları düzeyinde tutulabilir...
Nüfusu etkileyen pozitif engeller çok çeşitlidir ve ister kötülükten, ister sefaletten kaynaklansın, her türden sebebi içerir – bunların tümü insan yaşamının normal süresini kısaltır. Bu yüzden bu başlık altında, uygun olmayan işler, ağır çalışma şartları ve mevsimlerin kötü etkileri, aşırı fakirlik, çocukların kötü bakılması, büyük şehirler, her türden aşırılık, yaygın ve bulaşıcı hastalıkların tümü, savaşlar, veba ve kıtlık sayılabilir.
Nüfusun artışı önündeki engelleyici ve pozitif durdurma sebepleri olarak sınıflandırılabilecek bu engelleri incelediğimizde bunların ahlaki kısıtlamalara, kötülüğe ve sefalete indirgenebileceğini görürüz.
Engelleyici durdurma sebeplerinden biri olan ve sonunda hiçbir ödül olmayan evliliğin kısıtlanması tamamen ahlaki bir kısıtlama olarak adlandırılabilir.
Rasgele cinsel ilişki, doğal olmayan tutkular, evliliğin ihlal edilmesi ve düzensiz ilişkilerin sonuçlarının gizlenmesi için uygunsuz fiiller, engelleyici durdurma sebeplerinin kötülük başlığı altında toplanır.
Doğa kanunları nedeniyle engellenemez biçimde ortaya çıkan pozitif durdurma sebepleri özellikle sefalet olarak adlandırılabilir; açıkçası bizim kendi başımıza açtığımız savaş, aşırılık ve gücümüz dahilinde engelleyebileceğimiz diğer dertler ise karışık bir doğaya sahiptir. Bunları başımıza açan şey kötülüktür ve sonuçları da sefalettir...
Her ülkede bu engellerden bazıları, ister güçlü ister güçsüz olsun, sürekli faaliyettedir ama genel yaygınlıklarına rağmen nüfusunu varlık vasıtalarının destekleyebileceğinden çok artırma yönünde sürekli çaba göstermeyen çok az ülke vardır. Bu sürekli çaba yine sürekli bir biçimde toplumun alt sınıflarını baskı altında tutmaktadır ve onların koşullarında kalıcı bir iyileştirme yapılmasını engellemektedir.
Bu etkiler, toplumun bugünkü durumunda aşağıdaki davranış biçimine sebep olmuş gibi görünmektedir. Varlık vasıtalarının bütün ülkelerde yaşayan insanlara yetecek sayıda olduğunu kabul edelim. En kötü toplumlarda bile mevcut olan nüfusu artırma yönündeki sürekli çabalar varlık vasıtalarından önce insan sayısını artırmaktadır. Bu yüzden, önceden on bir milyon kişiye yeten gıda, on bir milyon beş yüz bin kişiye bölünmektedir. Neticede fakir olanlar daha kötü yaşama şartlarına maruz kalır ve büyük bir kısmı ağır baskılarla sarsılır. Ayrıca piyasadaki çalışan sayısı da mevcut işle orantılı olarak bakıldığında artar, emek fiyatları düşme eğilimi gösterir ama gıda fiyatları yükselir. Çalışan bundan dolayı eskiden kazandığını kazanabilmek için daha çok çalışmak zorunda kalır. Bu üzüntülü dönemde evlilik hevesini kıran şeyler öyle artar ve bir aileyi geçindirmek o kadar zorlaşır ki, nüfustaki artış azalır. Aynı anda, emeğin ucuzluğu, çalışan sayısının fazlalığı ve bunlar için endüstrinin gelişmesinin zorunluluğu tarımla uğraşanların topraklarını işlemek için daha çok kişiyi işe almasına neden olur, yeni topraklar işlenir, zaten işlenen toprak ise gübrelenir ve daha iyi sürülür ve yola çıktığımız dönemdeki nüfusu beslemeye yetecek oranda varlık vasıtası üretilmiş olur. Bu durumda, çalışanın durumu biraz daha rahatlar, nüfusla ilgili kısıtlamalar bir derece gevşer; bunun ardından kısa bir süre sonra mutluluğun aynı geri ve ileri hareketi tekrarlanır.
* T. R. Malthus, Nüfus Prensibine Dair Bir Deneme, Londra: Reeves and Turner, 1878, s. 1-6, 8-10.