I. Cilt
( - 1350)

II. Cilt
(1350 - 1650)

III. Cilt
(1650 - 1800)

IV. Cilt
(1800 - 1970)

Tanrı Hıristiyanlıkta Birlik ve Bütünlüğü Nasıl Sağladı?

Başlangıçtan itibaren çeşitli pagan toplumlarının ve Roma yönetiminin zulmüne uğrayan Hıristiyanlık, kilisenin kendi iç çekişmeleri ve anlaşmazlıklarıyla da çalkalanacak, birlik-beraberlik duygusunu kaybetmenin eşiğine gelecektir. Kilise için mücadele veren cemaatin dağılma ihtimali ölüm kalım meselesi halini alır, Hıristiyanların birlik olup dünyaya karşı bir cephe oluşturmaları şart olurken, baskı altında din değiştirenlerin Kilise’ye kabul edilmelerinin doğru olup olmayacağı şeklindeki itikadi sorun da önem kazanır.

Tertullianus gibi, Cyprian9 da Afrika’da, ihtimaldir ki, Kartaca’da doğmuş, (200) hukuk eğitimi almış bir hitabet hocasıdır. Hıristiyan olduktan hemen sonra Kartaca Başpiskoposluğu’na atanacak, ancak, hızlı yükselişi, bu mevki için yeterince ehil olmadığını düşünen piskoposları rahatsız edecektir. Piskoposlar, Cyprian’ı yerinden etmek üzere başlattıkları mücadeleyi özellikle de vaftiz törenlerinin yönetimi üzerinden sürdürür. Dönem, tarihe “Vahşi Tiran” olarak geçen İmparator Decius (249-251) dönemi olup Hıristiyanlara yönelik zulüm ve baskılar Kuzey Afrika Kilisesi’ni de tehdit etmektedir. Roma hükümeti, Hıristiyan olduğundan şüphe edilenleri, Kartaca’da özel bir komisyona çıkarıp Kilise’ye mensup olmadıklarını beyana zorlamaktadır. Sonunda, Cyprian, Kartaca’dan kaçar. Kilise’nin birlik ve bütünlüğüne ilişkin düşüncelerini kâğıda döker.

Katolik Kilisesi’nin Birlik Ve Beraberliği*
Cyprian

Açık tehditler kadar, fesat ve el altından yapılan düzenbazlığa karşı da tetikte olmalıyız. Bundan daha kurnazca hareket edilebilir miydi? Hz. İsa’nın gelişiyle düşman belli olmuş, bir kenara itilmiş halklar ışığa boğulmuş, ebedi kurtuluşun güneşi insanlığı korumak için parlamıştı ki, sağır olanlar şükran duasını duyabilsin, körler Tanrı’yı (Rab) görebilsin, güçsüzler ebediyen sağlığa kavuşabilsin, topallar kiliseye koşabilsin ve budalalar yüksek sesle dua edebilsin. Lakin düşmanımız putlarının ve tapınaklarının inananları ağırlamak üzere terk edildiğini görünce, Hıristiyalığa sığınan gafilleri kandırmak için yeni bir kurnazlık düşündü. İnancın altını oymak, hakikati saptırmak, birlik ve bütünlüğü bozmak için aykırı düşünceler ve hizipler icat etti. Bizleri önceki hatanın karanlığında tutamayınca, yeni bir aldatmacanın labirentine çekmeye çalışıyor. İnsanları Kilise’den koparıp tam da dünyanın karanlığından kurtularak ışığa yaklaştıkları bir anda, onları kandırarak yeni bir karanlığın içine atıyor. Onlar Müjde’yi bilmeseler, Hz. İsa’nın öğreti ve yasalarına sadık olmasalar da kendilerini Hıristiyan addediyor. (Bunlar) Karanlıkta yürümekte oldukları halde, hasmın övgüsüne kanarak -ki o (hasım), Havari’nin dediği gibi, bir ışık meleğine dönüşüp kendine elçi süsü vererek doğruluk adı altında geceye gündüz, ölüme kurtuluş, umutsuzluğa umut, vefasızlığa iman, deccale Hz. İsa diyerek yalancı gösterilerle hakikati kurnazca tahrif eder- ışıkta yol aldıklarını düşünürler. Hakikatin pınarına dönmez, başı gözetmez ve göklerin öğretisine sadık kalmazsak olacak olan budur dostlarım.

Bu hususların dikkate alınması, uzun tartışmaları gereksiz kılar. Hakikatin özlü ifadesidir inancı/imanı peşinen kanıtlayan. Tanrı Petrus’a der ki: “Ben sana şunu söyleyeyim, sen Petrus10’sun ve ben kilisemi bu kayanın üzerine kuracağım. Ölüler diyarının kapıları ona karşı direnemeyecek. Göklerin Egemenliği’nin anahtarlarını sana vereceğim. Yeryüzünde bağlayacağın her şey göklerde de bağlanmış olacak; yeryüzünde çözeceğin her şey göklerde de çözülmüş olacak.”11 O, Kilise’yi tek bir adamın üstüne inşa ediyor. Dirilişinden sonra, tüm havarilerini benzer bir yetkiyle görevlendirirken şöyle dedi: “Size esenlik olsun! Baba beni gönderdiği gibi, ben de sizi gönderiyorum. Kutsal Ruh’u alın! Kimin günahlarını bağışlarsanız, bağışlanmış olur; kimin günahlarını bağışlamazsanız, bağışlanmamış kalır.”12 Buna rağmen, birlik ve bütünlüğün tecellisi için (kendi) yetkisini kullanarak bu birlik ve bütünlüğün baştan itibaren tek bir insanla başlatılması gerektiğini buyurdu. Tabii diğer havariler de Petrus neyse oydu; onlara da aynı görev ve yetki bahşedilmişti. Hz. İsa’nın Kilisesi’nin bir ve tek olduğunu gösteren birlik ve bütünlük, daha hiçbir gelişme yokken (bile) hüküm sürüyordu. Bir ve tek bir Kilise’nin amaçlandığı, Ezgilerin Ezgisi’den13 de anlaşıldığı gibi, Kutsal Ruh şöyle der: “Sadece bir tanedir benim eşsiz güvercinim; biricik kızıdır annesinin, gözbebeği kendisini doğuranın.” Kilise’nin birlik ve beraberlik ilkesine sadık olmayanın inanca bağlı kaldığı söylenebilir mi? Kilise’ye direnen, onunla mücadele edenin Kilise mensubu olduğundan emin olunabilir mi? Nitekim kutlu havari Pavlus da birlik ve beraberliğin gizemine dair şöyle buyurur: “Beden bir, Ruh bir, Rab bir, iman bir, vaftiz bir, her şeyden üstün, her şeyle ve her şeyde olan herkesin Tanrısı ve Babası birdir.”14

Bizler gibi Kilise’ye nezaret eden piskoposların, özellikle bu birlik ve bütünlüğü sıkıca muhafaza etmeleri ve bu anlayışın başını çekmeleri, piskoposluğun bir ve bütünlüğü anlamına gelmez mi? Kimsenin yalanlarla veya ihanetle inancı yozlaştırarak kardeşliğimizi yanıltmasına izin vermeyin. Piskoposluk bir bütündür. Bünyesindeki her piskoposun bu bütüne karşı sorumluluğu ve (bunu koruma) hakkı vardır. Dolayısıyla, verimliliği arttıkça çok geniş bir alanda, çok sayıda kiliseye yayılıyor olsa da, Kilise tek bir bütündür; (onu) çok sayıda ışık huzmesi, ama tek bir ışığı olan güneş veya çok sayıda dal, ama tek bir kökü olan ağaca benzetebiliriz (kıyaslayabiliriz). Tek bir kaynaktan çok sayıda ırmağın çıkması suyun bolluğuna, suyun çokluğuna işaret etse de kaynak tektir. Güneşten tek bir huzme koparıp alsanız, verdiği ışık bölünür mü? Ağacın tek bir dalını kırıp alsanız, kırıp alınan dal tomurcuklanır mı? Akarsuyu kaynağından kesin, kuruyup gider. Aynı şekilde, Kilise de Tanrı’nın ışığıyla yıkanarak, bu ışığı tüm dünyaya yayar, ama yayılan ışık tektir ve kaynağın bütünlüğü bozulmaz. (Kilise) Bolluğunun bereketinde kollarını tüm dünyaya açar ve cömertçe akan ırmaklarını uzak yakın her yere akıtır. Tek bir baş, tek bir kaynak, sınırsız bereketiyle tek bir ana vardır. Onun rahminden doğduk, onun sütüyle beslendik, onun nefesiyle sevindik (canlandık).

* Early Latin Theology, ‘The Unity of the Catholic Church’, Student Christian Movement Press, 1956.

Bu platformun teknik altyapısı Zekare Bilgi Teknolojileri tarafından sağlanmaktadır.