Hıristiyanlığın, Hz. İsa’nın ölümünü izleyen üç yüzyıl içinde zulme uğrayan bir din olmaktan çıkıp Roma İmparatorluğu’nun resmi dini haline gelmiş olması, Kilise’nin sorunlarının çözüldüğü anlamına gelmeyecektir; zira hem Hıristiyanlara zulmedenler klasik kültürde yetişmiş insanlardır, hem de Hıristiyanlığı kabul edenlerin belirleyici çoğunluğu aynı geleneklerle yoğrulmuş, Yunanca ve Latince konuşan halklardır. Dahası, Hıristiyanlığın manevi sorumluluğunu üstlenmek durumunda olan İmparatorluk da klasik kültürün ürünüdür. Hal böyle olunca, zalimler, mazlumlar, İmparatorluk ve İmparatorluğun resmi dinini dayattığı topluluklar karşı karşıya gelir. İzleyen üç yüzyıl boyunca, insanlar bu çok farklı geleneklerin birbirleriyle nasıl uzlaştırılabileceği, tam uzlaşmanın mümkün olamaması halinde birlikte yaşama koşullarının nasıl sağlanabileceği hususlarında düşünce geliştirir. Aşağıda, Hıristiyanların kendi kurumsal ve örgütsel sorunlarını düzene sokmaya çalışırken, dış düşmanlarıyla (yani, gelenekle) nasıl baş ettiklerine dair ipuçları içeren metinler göreceksiniz. Bu metinler, 1. Cildin başından itibaren sunduğumuz metinlerden farklı olarak, birbirleriyle ilgili/bağlantılı olmayan, bağımsız belgelerdir.