I. Cilt
( - 1350)

II. Cilt
(1350 - 1650)

III. Cilt
(1650 - 1800)

IV. Cilt
(1800 - 1970)

Günlük*

John Locke

İngiliz filozof John Locke (1632-1704) 1675 ile 1688 tarihleri arasında çeşitli konulardaki düşüncelerini kaydettiği bir günlük tuttu. Aşağıdaki pasajlar 1677 yılında Bilgi, Kapsamı ve Ölçüsü ve Çalışma adlı başlıklarla yazdığı iki kısa yapıttan alınmıştır.

Zihinlerimiz ne gerçekler kadar büyük yaratılmıştır, ne de şeylerin tümünü kapsamaya uygundur. Erişebildikleri içinde kavrayabileceğinden çok daha fazlasını görür ve anlaşılamaz olanlar da az değildir... Ama fikirlerimizin kaynağı olan bu zihinsel durum mükemmellikten uzak olsa da gerçeği arama yönündeki gayretlerimizin önüne geçmemeli yahut herhangi bir şeyi bilmekten uzak olduğumuzu düşünmemize sebep olmamalıdır, çünkü her şeyi anlayamayız. Bilgi toplamaya uygun yeteneklerle donatılarak bu dünyaya gönderildik, kendimizi doğamızın yapısının ve varlığımızın içinde bulunduğu koşulların gösterdiği amaçlar ile sınırlarsak ve o amaçlara yönlendirirsek yeterli bilgi toplayabiliriz. Dünyadaki koşullarımızı göz önüne alırsak sürekli yiyecek, içecek, kıyafet ve hava koşullarından korunma ihtiyaçlarının giderilmesi gereken bir mülke sahibiz; rahat edebilmek için bundan çok daha fazlası gerekiyor. Bu şeyleri sağlamak için doğa bize çoğunlukla işlenmemiş, kullanıma uygun olmayan malzemeler sağlıyor; onları kendi durumuza uydurmak için çalışmaya, zanaata ve düşünmeye ihtiyacımız var ve eğer insanoğlunun bilgisi çalışma süresini kısaltacak yollar bulmamış ve ilk bakışta kullanışsız görünen bazı şeyleri geliştirmemiş olsaydı, tüm zamanımızı fakir ve sefil hayatımızı sürdürmek için gerekli tedariki sağlamak için çalışarak harcayacaktık. (…) Yani burada dünyadaki insanların kullanımı ve avantajı için uygun olan çok geniş bir bilgi alanı mevcut; yani çalışmalarımızı kolaylaştıracak veya kısaltacak taşıma icatları bulmak, zenginleştirici stoklarımızı (örneğin hayatımızı daha rahat hale getirmeye yarayan şeyler) arttıran veya daha iyi korumak için kullanılabilecek yeni ve faydalı ürünler tedarik etmek için akıllıca bir yöntemle çeşitli malzemeleri ve etkenleri birleştirmek. İnsan zihni böylesi buluşlar yapmak için uygundur ama belki şeylerin özü, onların asılları, gizli çalışma biçimleri ve maddi varlıkların tümü kullanım yeteneğimizi aştığı gibi kapasitemizi de aşabilir; güneşin veya yıldızların doğasını bilmediğimiz için şikâyet etmemizin bir anlamı yoktur, çünkü ışığın kendisini düşünmek bizi karanlıkta bırakır ve bilsek ne bize tam bir fayda getirecek ne de hayatlarımızı daha mutlu kılacak diğer binlerce doğa spekülasyonu, hiçbir şekilde gerçek bir fayda sağlayamayacak şeylerle eğlenen boş veya fazla meraklı beyinleri boşu boşuna meşgul edecektir. Bu nedenle, insanın dünyadaki yerini ve ona verilen akıl ve becerileri düşünürsek, elindekilerin ona bu dünyanın sağlayabileceği mutluluğu vereceği sonucuna varmamız gerekir; bu dünya kolayca, zevkli biçimde ve çeşitlilik içinde mümkün olan en uzun süre yaşamasını sağlayacak her tür bolca şeyle doludur: böylece insanoğlu bu dünyada hiçbir kaygısı olmasa, bu hayattan sonraki varoluşu anlamaya çalışmasa, kafasını sadece doğa tarihine, kendine düşen evren konağındaki şeylerin niteliğini araştırmaya yorabilirdi; kendi gücü dahilinde şeylerin nesnel sebeplerini ve etkilerini bilme konusunda donanımlı olur, düşüncelerini, dünyada soylarının rahat ve mutlu biçimde devam etmesine katkıda bulunacak motorlar ve aletler gibi şeylerin icat edilmesine ve zanaatlara yönlendirebilir, daha fazlasını bulmak için sıkıntı çekmezdi; evrenin asıl çerçevesi veya yapısı konusunda aklını karıştırmaya, o büyük makineyi kendi icatlarından oluşan bir sistemin içine çekmeye, anlaşmazlık çıkarmaktan ve sürekli kavgaya sebep olmaktan başka bir faydası olmayan, kafa karıştırıcı, muğlak hipotezler oluşturmaya ihtiyaç duymazdı: Tüm işimiz yuvamızda ise doğanın daha genel ve yabancı bölümleri hakkındaki bilgisizliğimizden şikâyet etmemize ne gerek var? Kendimizin ve bütün kaygılarımızın susturulduğu dünya üzerinde ancak küçük bir nokta kadar pay sahibiyken, nasıl oluyor da evrenin ayrıntılarına ilişkin bilgi isteğiyle sızlanıyoruz? Neden evrensel madde, hareket ve uzayın huzursuz, seyri mümkün olmayan okyanusunda yelken açmak ve iskandil almak için ne pusulamız ne de iskandil kurşunumuz var diye bize güçlük çıkarıldığını düşünüyoruz?

***

Bilgiyi takip ederken çok fazla kendine güvenmemek ve kendi hükümlerinden çok kuşku duymamak, ne her şeyi anlayabileceğimizi ne de hiçbir şey anlamayacağımızı düşünmemek çok faydalıdır. Her şeyde kendi hükmünden şüphelenen ve gerçeği ararken kendi anlayışının güvenilmez olduğunu düşünen kişi kendi bacaklarını kesmiş ve başkaları tarafından oraya buraya taşınmasına sebep olmuş demektir; gülünç biçimde başkalarının bilgilerine muhtaç kalır ve muhtemelen bu bilgiler işine yaramaz... Diğer yandan, kendi anlayışının her şeyi anlamaya yeteceğini düşünen kişi, doğa kendisine kanat vermemiş olsa da kendi hayali kanatları üzerine oturmuştur ve böylece anlaşılamaz gerçeklerin geniş boşluğunda, sadece İkarus masalında gerçekleşebilecek bir maceraya atılmıştır ve kendisini uçurumun dibinde bulacaktır. Biz burada vasat bir durumdayız; bazı amaçlara uygun ama şeylerin geniş ve sınırsız kapsamına hiç de uygun olmayan güçlerle ve yeteneklerle donatılmış, sınırlı yaratıklarız.(...)

Bana göre insanın amacına en uygun olan ve onun anlayış seviyesinde olan şey, hayatını kolaylaştırmak için doğal deneyleri geliştirmek ve kendisine mutluluğu başka yerlerde, örneğin benim düşünceme göre, dini de, bir insanın tüm görevlerini de kapsayan ahlak felsefesinde aramasını söylemektir.

* Peter King, John Locke’un Hayatı, Londra, H. Colburn ve R. Bentley, 1830, cilt I, s. 161-165, 196-198.

Bu platformun teknik altyapısı Zekare Bilgi Teknolojileri tarafından sağlanmaktadır.