Giuliano Zonarini’ye Mektup*
25 Ekim, 1378
Ve şimdi, sevgili meslektaşım, beni epeyce sarsan bir hususa gelelim. Benim için Vergil’in bir nüshasını satın almanı istediğimi yazmıştım. Cevabında, Vergil’in -senin kelimelerinle- “yalancı bir kâhin” olduğunu söyleyerek, beni daha iyi şeylerle meşgul olmamakla suçluyor, Kilise kanunlarının bu tür kitapların okunmasını yasakladığını hatırlatarak, böyle bir sipariş vermek suretiyle seni rahatsız etmemem gerektiğini ileri sürüyor, bunun yerine bana birkaç cilt dinsel kitap almayı öneriyorsun. Roma hitabet sanatının prensi, şairlerin en tanrısalı ve kendi yurttaşımız olan Vergil’e hürmeten ve seni içine düştüğün yanlıştan kurtarabilmek için istemeyerek de olsa sert bir dille hitap edersem, lütfen beni affet sevgili Giuliano.
Horace’ın4 olur da Hıristiyan mabetlerinden dışlanır diye gelmiş geçmiş en saf/temiz ruh olarak bahsettiği Vergil’i savunmanın görevim olduğunu düşündüğüm kadar, kitabını satın alırsan kirleneceğini düşündüren seni de bu Vergil korkusundan kurtarmak zorunda olduğumu hissediyorum.
Nasıl oldu da böylesi bir korku geliştirdin, sevgili meslektaşım? Vergil’in tanrıların korkunç ve utanç verici davranışlarını, insanların kötü niyetli tutumlarını kayda geçirdiğini ve kendisi Tanrı’nın yolunda yürümediği için okurlarını da dinden çıkardığını iddia ediyorsun. Şayet Vergil’den bir kâfir olduğu için uzak durulması gerektiğini düşünüyorsan, o zaman sen neden daha da beterini, bir dönek olan Priscian’ı ve tabii, Demosthenes’i okuyorsun? Dikkatimi çekmek üzere sözünü ettiğin Job, Hıristiyan mı, yoksa sünnetlilerden miydi? Yeniden doğuş için vaftiz suyuyla tazelenmemiş olan Seneca’dan da mı vazgeçeceğiz? Yahudi olmayanların (putperestlerin) mirası bir yana, edebi yazım kurallarını nereden öğreneceğiz dersin? Hitabet sanatının kaynağı Cicero’dur ve o günden beri herkes bu kaynaktan beslenir. Augustin’un hitabetin şahikasına ulaştığı Hıristiyan öğretisine dair çalışmalarını oku. Göreceksin ki, üslubunda yansıyan, Cicero geleneğinin yenilenmiş halidir. İmana ters düşer endişesiyle kâfirlerin buluşlarını (görüşlerini) okumamak yanlış bir tutumdur, çünkü okumak, özellikle de onlarla mücadeleyi kolaylaştırır. Sanma ki Vergil’in barbar tanrılara dair masalları beni etkilemekte! Hoşuma giden onun eşsiz üslubu! Böylesi bir azamet ve albeni kimseye nasip olmamıştır.
Ben Vergil’in dilinin muhteşem, sözcük kullanımının mükemmel, dizelerinin ahenkli, anlatımının pürüzsüz, cümlelerinin yapısını akıcı, kompozisyonunun çok zarif olduğunu düşünüyorum. Dahası, onun düşünce derinliğine, kadim bilgi havuzundan ve yüksek felsefenin doruklarından esinlenen fikirlerine de hayranım.
Bu konunun üstünde bu kadar duruyorsam, sapı samandan ayırıp doğru bakış açısı geliştirmek isteyen biri için, Vergil okumanın boş bir uğraş olduğunu düşünmeni istemediğimdendir. Doğru, bu kitap Hakikati arayıp bulmak için okunmaz ama Seneca’nın dediği gibi: “Ben düşman kampına misafir olarak değil, casus olarak girerim.” Bir Hıristiyan olarak ben, Vergil’in yazdıklarını içinde sonsuza dek yatmak veya uzun süre uzanmak üzere değil, içinde şiirselliğini gölgeleyen erdemli bir yaklaşım veya saygın bir tutum var mı diye özenle okurum. Ve şiirinde sıkça başvurduğu dokundurmalarda hakikatle bağdaşmayan veya belirsizlik arz eden ifadeleri, üstelik keyif alarak, akıl yoluyla temizlerim. Şansım yaver gider de masalsı kurgusunda dinimizle uyum içinde olan bir şey bulursam sevinir, şairimizin düşmanından öğrenmiş olmasını takdirle, güle oynaya kabul eder, bunu bir köşeye de yazarım.
Sanma ki, kutsalların kutsalı azizler şiir veya Vergil okumamıştır. Peder Jerome’un5 mektuplarını okursan, her birinin çeşitli şairlerin dizeleriyle süslü olduğunu görürsün. Diğerleri bir yana, Peder’in Vigilantius Gallicus’a yazdığı tezyifin (sövgü) önsözünde o kadar çok şairden alıntı vardır ki, onun bir Hıristiyan olduğunu unutur, adi kâfir edebiyatının profesörü sanırsın…
(…) Bir adam eğer güzide bir Hıristiyan’a gönderdiği kısacık bir mektupta bunca şiirsel referansa ihtiyaç duymuşsa, bu şairleri ihmal etmememiz gerektiğine işaret etmez mi sence? Jerome’a gelince, ki Vergil ve diğer şairlerin şiirleri onun yönetiminde yasaklamıştı, şiddetle tenkit ettiği şiir ve hitabet sanatından bihaber olsaydı, Yunanca ve İbraniceden akıcı, hoş bir üslupla Latinceyle çevirdiği Kutsal Yazılar bizlere kadar ulaşır mıydı? O parlak fikirlerini bir o kadar büyüleyici bir üslupla aktarabilir miydi kendisini eleştirenlere? Hitabet sanatını eleştirirken hitabet sanatının gücünden yararlanabilir miydi?
Öte yandan, Hıristiyan inancının savunucusu, Aurelius Augustine’in tek bir mektup veya tezi yoktur ki şiirsel unsurlarla donatılmamış olsun. Şairler ve özellikle Vergil ile aşinalığı olmasa, Tanrı’nın Şehri adlı eserinde kâfirlerin kibrine karşı o kadar güçlü ve ayrıntılı bir savunma yapabilir miydi? Günümüz ilahiyatçıları, bu kitapları Augustine’in Vergil’e ve diğer şairlere referansları nedeniyle anlamadıklarını itiraf etmekteler. Küçümsenmeyecek ölçüde yetenek ve nüfuz sahibi öyle insanlar tanıdım ki, bilgilerini artırmak üzere Vergil ve diğerini okuyup, anlamak için okul çocuklarının peşinde koşuyorlar.
Eğer sen şairler hakkında hiçbir şey bilmeden, gramer ya da Kutsal Babaların yazılarını -ki şiirsel telmihlerle doludur- anlayabiliyorsan, her ne kadar senin deha seviyene ulaşamamış olsam da, beni Vergil veya onun gibilerini okumaktan menetme. Eğer sen, seni pırıl pırıl aydınlatan kitapları okumaktan hoşlanıyorsan, izin ver, gözleri onca parıltıyı kaldıramayacak olan ben de kendi karanlığımı aydınlatmak için gözlerimi şiirin yıldızlarına dikip, acı kabuğunun ardında müthiş bir tatlılık barındıran bu masallarda hakikatin inşasına yarayacak bir şeyler arayayım. Şayet sen bunu yapamaz veya yapmayacak olursan, tüm iyi niyetimle derim ki, şairlere karışma!
* Humanism and Tyranny: Studies in the Italian Trecento, Harvard University Press, 1925.