Hz. İsa’nın Yaşamı ve Ölümü, Müritleri, Yahudiler ve İnsanlık İçin Nasıl Bir Anlam Taşıyordu?
Hz. İsa’nın bir Roma çarmıhı üstünde ölümünden sonra dirilişine dair rivayetler dolaşmaya başlar. Bu rivayetlere inananlar, O’nun yaşamı, öğretileri ve ölümü hakkındaki düşüncelerini değiştirmek zorunda kalırlar. Öte yandan, hikâyeler ancak iman edenlerce kabul edilebilir şeylerdir ve şimdi olduğu gibi o zaman da Yahudilerin çoğu bu hikâyelere inanmaz. Sadık müritleri Hz. İsa’yı yeni İsrail’in beklenen kralı olarak değil, “Tanrı’nın çocuklarının ruhani krallığının kralı” olarak kabul eder.
Hz. İsa’nın müritleri çok geçmeden Tanrı’nın Oğlu’nun dirildiği mesajını ya da Gospel’i vaaz etmeye başlar. Vaizlerin arasında, yaşamı ve çalışmaları (yapıtları) Hıristiyanlık tarihini -Hz. İsa hariç- hiç kimsenin etkileyemediği kadar güçlü biçimde etkilemiş olan bir adam vardır: Sonraları Havari Pavlus olarak anılacak olan Tarsuslu Talut. Talut, Hz. İsa’nın son yıllarında hahamların öğretisi ve diliyle ilgili öğrenim görmek üzere Kudüs’e gelmiştir. Çalışkan bir öğrencidir ve kariyerinin başlangıcında, Hz. İsa’nın Yahudi müritlerine, onları şehir şehir dolaşıp bulmak, yargılanmak ve cezalandırılmak üzere Kudüs’e getirmek için kendisine yetki mektupları temin edecek kadar düşmandır.
Yine böyle bir amaçla Şam’a giderken, aniden gözleri kamaştıran bir ışık parlar ve dirilmiş olan Hz. İsa’nın görüntüsü kendisine yol gösterip gittiği yerde (Şam’da) emir beklemesini söyler. Talut, o günden itibaren çöle hep yalnız gidecek ve müritlerine zulmetmiş olduğu Hz. İsa’yla baş başa görüşecektir. Bilahare, Kudüs’e dönen Talut, üç büyük misyonerlik seferinden ilkine çıkar. Bir şehirden diğerine geçmekte, vaaz vermeye önce Yahudi sinagoglarından başlamakta, oradan Yahudi ve Yahudi olmayan (Gentile) dönmelerin toplantılarına katılmaktadır. Yeni yeni inanmaya başlayan bu küçük topluluklarla yoğun bir biçimde ilgilenir. Onlara Tanrı ile yapılan Yeni Ahit’in büyük bir bölümünü oluşturan belgeler, tefsirler ve öğütlerle hitap eder. Durumun dayattığı sorunlarla ve bu erken dönem Hıristiyan topluluklarının, genç kiliselerin endişeleriyle uğraşır. Talut’un bu çalışmaları, Filistin Yahudi toplumunun düşmanlığını çeker. Tutuklandığında bir Roma vatandaşı olarak Roma’da yargılanma ayrıcalığı talep eder. Öyle de olur. Roma’ya gönderilir ve muhtemelen, İmparator Nero’nun Hıristiyanlara yaptığı zulüm (İS 64) ortamında katledilir.
Galatyalılar’a Mektup*
(…) Ne var ki, Kefas Antakya’ya geldiği zaman, suçlu olduğu için ona açıkça karşı geldim. Çünkü Yakup’un yanından bazı adamlar gelmeden önce Kefas23 öteki uluslardan olanlarla birlikte yemek yerdi. Ama o adamlar gelince sünnet yanlılarından korkarak sünnetsizlerden uzaklaştı. Onlarla yemek yemez oldu.
Öbür Yahudiler de onun gibi ikiyüzlülük ettiler. Sonunda Barnaba bile onların ikiyüzlülüğüne kapıldı. Müjde gerçeğine uygun olarak davranmadıklarını görünce hepsinin önünde Kefas’a şöyle dedim: “Yahudi olduğun halde Yahudi gibi değil, öteki uluslardan biri gibi yaşıyorsun, nasıl olur da ulusları Yahudi gibi yaşamaya zorlarsın?”
Doğuştan Yahudi olan bizler öteki uluslardan olan ‘günahlılar’ değiliz. Yine de insanın Kutsal Yasa’nın gereklerini yaparak değil, Hz. İsa Mesih’e iman ederek aklandığını biliyoruz. Bunun için biz de Yasa’nın gereklerini yaparak değil, Mesih’e iman ederek aklanalım diye Hz. İsa Mesih’e iman ettik. Çünkü hiç kimse Yasa’nın gereklerini yaparak aklanmaz.
Mesih’te aklanmak isterken kendimiz günahlı çıkarsak, Mesih günahın yardakçısı mı olur? Kesinlikle hayır! Yıktığımı yeniden kurarsam, Yasa’yı çiğnediğimi kanıtlamış olurum. Çünkü ben Tanrı için yaşamak üzere Yasa aracılığıyla Yasa karşısında öldüm. Mesih’le birlikte çarmıha gerildim. Artık ben yaşamıyorum, Mesih bende yaşıyor. Şimdi bedende sürdürdüğüm yaşamı, beni seven ve benim için kendini feda eden Tanrı Oğlu’na imanla sürdürüyorum. Tanrı’nın lütfunu geçersiz saymış değilim. Çünkü aklanma Yasa aracılığıyla sağlanabilseydi, o zaman Mesih boş yere ölmüş olurdu24.
Ey akılsız Galatyalılar! Sizi kim büyüledi? Hz. İsa Mesih çarmıha gerilmiş olarak gözlerinizin önünde tasvir edilmedi mi? Sizden yalnız şunu öğrenmek istiyorum: Kutsal Ruh’u Yasa’nın gereklerini yaparak mı, yoksa duyduklarınıza iman ederek mi aldınız? Bu kadar akılsız mısınız? Ruh’la başladıktan sonra şimdi insan çabasıyla mı bitirmeye çalışıyorsunuz? Boş yere mi bu kadar acı çektiniz? Gerçekten boşuna mıydı? Size Kutsal Ruh’u veren ve aranızda mucizeler yaratan Tanrı, bunu Yasa’nın gereklerini yaptığınız için mi, yoksa duyduklarınıza iman ettiğiniz için mi yapıyor? Örneğin, “İbrahim Tanrı’ya iman etti, böylece aklanmış sayıldı.”
Öyleyse şunu bilin ki, İbrahim’in gerçek oğulları iman edenlerdir. Kutsal Yazı, Tanrı’nın öteki ulusları imanlarına göre aklayacağını önceden görerek İbrahim’e, “Bütün uluslar senin aracılığınla kutsanacak” müjdesini önceden haber verdi. Böylece iman edenler, iman etmiş olan İbrahim’le birlikte kutsandılar.
Yasa’nın gereklerini yapmış olmaya güvenenlerin hepsi lanet altındadır. Çünkü şöyle yazılmıştır: “Yasa Kitabı’nda yazılı olan her şeyi sürekli yerine getirmeyen herkes lanetlidir.” Tanrı katında hiç kimsenin Yasa’yla aklanmadığı açıktır. Çünkü, “İmanla aklanan yaşayacaktır.” Yasa imana dayalı değildir. Tersine, “Yasa’nın gereklerini yapan, onlar sayesinde yaşayacaktır.”
İbrahim’e sağlanan kutsama Hz. İsa Mesih aracılığıyla uluslara sağlansın ve bizler vaat edilen Ruh’u imanla alalım diye, Mesih bizim için lanetlenerek bizi Yasa’nın lanetinden kurtardı. Çünkü, “Ağaç üzerine asılan herkes lanetlidir,” diye yazılmıştır.
Kardeşler, insan yaşamından bir örnek vereyim. İnsanlar arasında yapılmış bile olsa, onaylanmış bir antlaşmayı kimse geçersiz saymaz, ona bir şey eklemez. Vaatler İbrahim’e ve soyundan olana verildi. Tanrı birçok kişiden söz ediyormuş gibi, “Ve soyundan olanlara,” demiyor; “soyundan olana,” demekle tek bir kişiden, yani Mesih’ten söz ediyor. Şunu demek istiyorum: Dört yüz otuz yıl sonra gelen Yasa, Tanrı’nın önceden onayladığı antlaşmayı geçersiz kılmaz, vaadi ortadan kaldırmaz. Çünkü miras Yasa’ya bağlıysa, artık vaade bağlı değildir. Ama Tanrı mirası İbrahim’e vaatle bağışlamıştır.
Öyleyse Yasa’nın amacı neydi? Yasa suçları ortaya çıkarmak için antlaşmaya eklendi. Vaadi alan ve İbrahim’in soyundan olan Kişi gelene dek yürürlükte kalacaktı. Melekler yoluyla, bir aracı eliyle düzenledi. Aracı tek bir tarafa ait değildir; Tanrı ise birdir.
Öyleyse Kutsal Yasa Tanrı’nın vaatlerine aykırı mıdır? Kesinlikle hayır! Çünkü yaşam sağlayabilen bir yasa verilseydi, elbette insanlar Yasa’yla aklanırdı. Oysa Hz. İsa Mesih’e olan imana dayanan vaat iman edenlere verilsin diye, Kutsal Yazı bütün dünyayı günahın tutsağı ilan ediyor.
Bu iman gelmeden önce Yasa altında hapsedilmiştik, gelecek iman açıklanıncaya dek Yasa’nın tutuklusuyduk. Yani imanla aklanalım diye Mesih’in gelişine dek Yasa eğitmenimiz oldu. Ama iman gelmiş olduğundan, artık Yasa’nın denetiminde değiliz. (…)
Şunu demek istiyorum: Mirasçı her şeyin sahibiyse de çocuk olduğu sürece köleden farksızdır. Babasının belirlediği zamana dek vârislerin, vekillerin gözetimi altındadır. (…)
Özel günler, aylar, mevsimler, yıllar kutluyorsunuz. Sizin için korkuyorum. Yoksa uğrunuza boş yere mi emek verdim?
Kutsal Yasa altında yaşamak isteyen sizler, söyleyin bana, Yasa’nın ne dediğini bilmiyor musunuz? İbrahim’in bir köle, bir de özgür kadından iki oğlu olduğu yazılıdır. Köle kadından olan olağan yoldan, özgür kadından olansa vaat sonucu doğdu. Burada bir benzetme vardır. Bu kadınlar iki antlaşmayı simgelemektedir. Biri Sina Dağı’ndandır, köle olacak çocuklar doğurur. Bu Hacer’dir. Hacer, Arabistan’daki Sina Dağı’nı simgeler. Şimdiki Yeruşalim’in karşılığıdır. Çünkü çocuklarıyla birlikte kölelik etmektedir. Oysa göksel Yeruşalim özgürdür, annemiz olur. Nitekim şöyle yazılmıştır: “Sevin, çocuk doğurmayan ey kısır kadın! Doğum ağrısı nedir bilmeyen sen, yükselt sesini, haykır! Çünkü terk edilmiş kadının, kocası olandan daha çok çocuğu var.”
Kardeşler, İshak gibi sizler de vaat çocuklarısınız. Olağan yoldan doğan, Kutsal Ruh’a göre doğana o zaman nasıl zulmettiyse, şimdi de öyle oluyor. Ama Kutsal Yazı ne diyor? “Köle kadınla oğlunu kov. Çünkü köle kadının oğlu, özgür kadının oğluyla birlikte asla mirasa ortak olmayacaktır.25” İşte böyle, kardeşler, bizler köle kadının değil, özgür kadının çocuklarıyız.
* Kutsal Kitap, Yeni Antlaşma, Aziz Pavlus, Galatyalılar’a Mektup 2:14-4:31, Kitab-ı Mukaddes Şirketi, Yeni Yaşam Yayınları, 2009.
Romalılar’a Mektup*
Böylece, imanla aklandığımıza göre, Rabbimiz Hz. İsa Mesih sayesinde Tanrı’yla barışmış oluyoruz. İçinde bulunduğumuz bu lütfa Mesih aracılığıyla, imanla kavuştuk ve Tanrı’nın yüceliğine erişmek umuduyla övünüyoruz. Yalnız bununla değil, sıkıntılarla da övünüyoruz. Çünkü biliyoruz ki, sıkıntı dayanma gücünü, dayanma gücü Tanrı’nın beğenisini, Tanrı’nın beğenisi de umudu yaratır. Umut düş kırıklığına uğratmaz. Çünkü bize verilen Kutsal Ruh aracılığıyla Tanrı’nın sevgisi yüreklerimize dökülmüştür.
Evet, biz daha çaresizken Mesih belirlenen zamanda tanrısızlar için öldü. Bir kimse doğru insan için güç ölür, ama iyi insan için belki biri ölmeyi göze alabilir. Tanrı ise bizi sevdiğini bununla kanıtlıyor: Biz daha günahkârken, Mesih bizim için öldü. Böylece şimdi onun kanıyla aklandığımıza göre, O’nun aracılığıyla Tanrı’nın gazabından kurtulacağımız çok daha kesindir. Çünkü biz Tanrı’nın düşmanlarıyken Oğlu’nun ölümü sayesinde O’nunla barıştıksa, barışmış olarak Oğlu’nun yaşamıyla kurtulacağımız çok daha kesindir. Yalnız bu kadar da değil, bizi şimdi Tanrı’yla barıştırmış olan Rabbimiz Hz. İsa Mesih aracılığıyla, Tanrı’nın kendisiyle de övünüyoruz.
Günah bir insan aracılığıyla, ölüm de günah aracılığıyla dünyaya girdi. Böylece ölüm bütün insanlara yayıldı. Çünkü hepsi günah işledi. Kutsal Yasa’dan önce de dünyada günah vardı; ama yasa olmayınca günahın hesabı tutulmaz. Oysa ölüm Âdem’den Musa’ya dek, gelecek Kişi’nin örneği olan Âdem’in suçuna benzer bir günah işlememiş olanlar üzerinde de egemendi.
Ne var ki, Tanrı’nın armağanı Âdem’in suçu gibi değildir. Çünkü bir kişinin suçu yüzünden birçokları öldüyse, Tanrı’nın lütfu ve bir tek adamın, yani Hz. İsa Mesih’in lütfuyla verilen bağış birçokları yararına daha da çoğaldı. Tanrı’nın bağışı o tek adamın günahının sonucu gibi değildir. Tek suçtan sonra verilen yargı mahkûmiyet getirdi; oysa birçok suçtan sonra verilen armağan aklanmayı sağladı. Çünkü ölüm bir tek adamın suçu yüzünden o tek adam aracılığıyla egemenlik sürdüyse, Tanrı’nın bol lütfunu ve aklanma bağışını alanların bir tek adam, yani Hz. İsa Mesih sayesinde yaşamda egemenlik sürecekleri çok daha kesindir.
İşte, tek bir suçun bütün insanların mahkûmiyetine yol açtığı gibi, bir doğruluk eylemi de bütün insanlara yaşam veren aklanmayı sağladı. Çünkü bir adamın söz dinlemezliği yüzünden nasıl birçoğu günahkâr kılındıysa, bir adamın söz dinlemesiyle birçoğu da doğru kılınacaktır.
Kutsal Yasa suç çoğalsın diye araya girdi; ama günahın çoğalacağı yerde Tanrı’nın lütfu daha da çoğaldı. Öyle ki, günah nasıl ölüm yoluyla egemenlik sürdüyse, Tanrı’nın lütfu da Rabbimiz Hz. İsa Mesih aracılığıyla sonsuz yaşam vermek üzere doğrulukla egemenlik sürsün.
Öyleyse ne diyelim? Lütuf çoğalsın diye günah işlemeye devam mı edelim? Kesinlikle hayır! Günah karşısında ölmüş olan bizler artık nasıl günah içinde yaşarız? Mesih Hz. İsa’ya vaftiz edildiğimizde, hepimizin O’nun ölümüne vaftiz edildiğimizi bilmez misiniz? Baba’nın yüceliği sayesinde Mesih nasıl ölümden dirildiyse, biz de yeni bir yaşam sürmek üzere vaftiz yoluyla O’nunla birlikte ölüme gömüldük.
Eğer O’nunkine benzer bir ölümde O’nunla birleştiysek, O’nunkine benzer bir dirilişte de O’nunla birleşeceğiz. Artık günaha kölelik etmeyelim diye, günahlı varlığımızın ortadan kaldırılması için eski yaradılışımızın Mesih’le birlikte çarmıha gerildiğini biliriz. Çünkü ölmüş kişi günahtan özgür kılınmıştır. Mesih’le birlikte ölmüşsek, O’nunla birlikte yaşayacağımıza da inanıyoruz. Çünkü Mesih’in ölümden dirilmiş olduğunu ve bir daha ölmeyeceğini, ölümün artık O’nun üzerinde egemenlik sürmeyeceğini biliyoruz. O’nun ölümü günaha karşılık ilk ve son ölüm olmuştur. Sürmekte olduğu yaşam ise Tanrı için sürmektedir. Siz böylece kendinizi günah karşısında ölü, Mesih Hz. İsa’da Tanrı karşısında diri sayın.
Bu nedenle bedenin tutkularına uymamak için günahın ölümlü bedenlerimizde egemenlik sürmesine izin vermeyin. Bedeninizin üyelerini haksızlığa araç ederek günaha sunmayın. Ölümden dirilenler gibi kendinizi Tanrı’ya adayın; bedeninizin üyelerini doğruluk araçları olarak Tanrı’ya sunun. Günah size egemen olmayacaktır. Çünkü Kutsal Yasa’nın yönetimi altında değil, Tanrı’nın lütfu altındasınız.
* Kutsal Kitap, Yeni Antlaşma, Aziz Pavlus, Romalılar’a Mektup 5-6, Kitab-ı Mukaddes Şirketi, Yeni Yaşam Yayınları, 2009.