Felsefi Sözlük(2)*
İyi bir vatansever olmamız için insanlığın geri kalanının düşmanı olmak zorunda olmamız üzücüdür. İyi yurttaş yaşlı Cato,10 bize bu husustaki düşüncesini Kartaca’nın yok edilmesi gerektiğini söyleyerek belirtir: ”Delenda est Carthago.”
İyi bir vatansever olmak, kendi vatanımızın ticaretle zenginleşmesini ve silahlarla güçlü olmasını dilemektir ama insanoğlunun durumu şudur: kendi ülkemizin büyümesini dilemek sıklıkla komşularımızın kötülüğünü dilemektir. Eğer bir kişi, ülkesinin daima olduğu gibi kalmasını dileyebilirse, evren yurttaşı olacaktır.
III. William zamanında İngiliz Anayasası taştan yeniden yapıldı.11 En sağlam ve güçlü devletlerin temellerini bile sarsan müfrit tutuculuğu yok etmiştir. İnsanoğlunun yerleşmiş gelenekleri, kaygıları var olduğu sürece, kralın, lordların ve halkın haklarını düzenleyen ve içinde her ferdin güvence bulduğu bir anayasanın dayanıklı olabileceğine inanmak kolay değildir. Aynı ilkelerle kurulmamış devletlerin ihtilallere maruz kalacaklarına da inanmazlık edemeyiz.
İngiliz Anayasası mükemmelliğin o noktasına fiilen ulaştı, bunun neticesinde herkese hemen tüm monarşilerde yoksun bırakıldıkları doğal hakları iade edildi. Bu haklar, kişi ve mülkiyette tam bir özgürlük, basında bağımsızlık, tüm ceza davalarında bağımsız bir jüri tarafından yargılanma hakkı, sadece Anglikan veya resmen tanınmış kiliselerin mensuplarının düzenleyebilecekleri ayin ve törenleri reddederek, her ne olursa olsun, dini inancını rahatsız edilmeden açıkça dile getirebilme hakkı. Bunlar adları konmuş imtiyazlardır. Ve doğrusu, dünyadaki pek çok milletle kıyaslandığında, paha biçilmez imtiyazlardır. Yatarken sabah kalktığında malının mülkünün hâlâ sana ait olacağını biliyor olmanın güveni, gecenin bir saatinde karının kollarından ve çocuklarından zorla alınmayacağını bilmek, zindanın birine atılmayacağını veya çölde gömülmek üzere sürgüne gönderilmeyeceğini bilmek, uyanıp kalktığında bütün düşüncelerini yayınlamak kudretine gücüne sahip olmak ve nihayet yanlış bir şeyler yapmak, söylemek veya yazmakla suçlanırsan, sadece yasanın harfine göre yargılanacak olduğunun bilgisi. Bu imtiyazlar, İngiliz topraklarına adım atan herkes için geçerlidir. Bir yabancı da malvarlığını ve işgücünü arzu ettiği gibi istimal etmek özgürlüğe sahiptir ve eğer herhangi bir suçlamayla karşılaşırsa jürinin yarısının yabancılardan oluşmasını da talep edebilir.
Şunu iddia etmeye cüret ederim ki, insan ırkı yasa yapmak için ciddiyetle toplansa, kendi emniyeti için yapacağı yasalar bunlar olurdu.
Büyük Ansiklopedi’deki (Encyclopedia) “Müsamahasızlık” makalesini okuyun. Müsamahaya ilişkin olarak, Toulouse vatandaşı John Galas’ın kurban gittiği korkunç suikast üzerine yapılan bilimsel incelemeyi içeren maddeyi okuyun. Eğer bundan sonra da dini sebeplerle zulme izin veriyorsanız, kendinizi hemen Ravaillac’la mukayese edin. Bildiğiniz gibi Ravaillac12 son derece müsamahasızdı.
Aşağıdakiler, müsamahaları olmayanların demeçlerinden alınmadır:
Öbür dünyada ebediyen yanacak olan, bu dünyada elime geçirdiğim an benim yakacağım, seni canavar! Roma’nın yasakladığı De Thou’yu ve Bayle’ı okumaya gerçekten cüret edebildin değil mi?! Ben sana Tanrı’nın rızası için anlatırken Samson’un binlerce insanı bir eşeğin çene kemiğiyle nasıl da öldürdüğü, senin Samson’un silahını sağladığı cephanelikten hâlâ daha katı olan kafanı soldan sağa doğru küçük bir hareketle sallamış olman bana gösterdi ki, söylediklerimin hiçbirine inanmıyorsun. Kıskançlıktan, Sarah’ın yedi kocasının boyunlarını büküp koparan Asmodeus iblisinin Yukarı Mısır’da zincire vurulduğunu söylediğimde dudaklarında küçük bir yalanlama gördüm, buna Latincede cachinnus (sırıtma) denir, bu bana apaçık göstermiştir ki, ruhunun derinliklerinde Asmodeus’un hikâyesiyle, tarihiyle alay etmektesin.
Ve sizlere gelince, Isaac Newton, Prusya Kralı ve Brandenburgh elektörü Büyük Frederick, John Locke, Rusya İmparatoriçesi, Osmanlıların galibi Catherine, Danimarka’nın hayırsever hükümdarı, John Milton, Shakspeare, İsveç’in bilge kralı, Leibnitz, büyük Brunswick hanedanı, Tillotson, Çin İmparatoru, İngiltere Parlamentosu, Büyük Moğolistan Kurulu, özetle, tanrılığa dair derslerimde öğrettiklerimin bir kelimesine bile inanmayanlar, laf anlamaz kafalarınıza kazımak için sık sık söylediğim gibi, hepinizi putperest ve meyhaneci olarak gördüğümü ilan ediyorum. Sizler bir grup nasır tutmuş vicdansızlarsınız, hepiniz kurtçukların ölmediği ve ateşin sönmediği o yere gideceksiniz, çünkü ben haklıyım ve siz hepiniz yanılıyorsunuz ve rahmet bende var ama sizde hiç yok. Ben mahallemde üç kişiyi dine kazandırdım ama siz bir tanesini bile kazandırmadınız; ben piskoposların emirlerini yerine getirdim ama siz bunların hiçbiriyle zaten ilgilenmediniz; ben balık pazarının diliyle filozoflarla dalga geçtim ama siz onları korudunuz, örnek aldınız veya onlara eşit davrandınız; ben hayır için küçük düşürücü, onur kırıcı yayınlar oluşturdum ama siz onları okumadınız bile. Ben her gün on dört sou (kuruş) için ayinlerde Latince dua ederim ama nasıl ki Cicero, Cato, Pompey, Caesar, Horace ya da Virgil oraya gelmezler, siz de gelmezsiniz; neticede, hepiniz sağ elinizin, dilinizin kesilmesini, işkence görmeyi ve nihayet ağır ateşte yakılmayı hak ediyorsunuz, çünkü Tanrı merhametlidir.
Sekterlerin (müsamahasızların) düsturları, kitaplarının tamamı ve özü, bunlardır. Böylesine sevimli insanlarla yaşamak, ne kadar da keyiflidir!
Genel olarak, dilimiz gibi kalemimiz de riski ve ödülü kendi sorumluluğumuzda olan doğal bir hakkımızdır. Pek çok yorucu kitap biliyorum ama kötülüğe gerçekten neden olan kitap bilmiyorum. İlahiyatçılar veya sözde siyasetçiler, “Bazı gerçekleri ya da çelişkileri yayımlarsanız din mahvolur, hükümet elden gider,” diye haykırırlar, “Bir keşiş ya da memurdan izin almadığınız sürüce, düşünmeye kalkışmayın. İnsanın kendi adına düşünmesi, iyi düzene karşıdır. Homer, Platon, Cicero, Virgilius, Pliny, Horace, Sorbonne doktorlarının ve kutsal Engizisyo’nun tasdik etmediği hiçbir şeyi yayımlamamışlardır.”
“Basın özgürlüğünün, İngiltere ve Hollanda’yı nasıl korkunç bir çürümenin içine soktuğuna bakın. Tüm dünya ticaretine sahip oldukları doğrudur, İngiltere’nin denizde ve karada muzaffer olduğu da doğrudur ama bu sözde büyüklüktür, sözde refahtır, hızlı adımlara mahvolmaya yaklaşmaktadırlar. Aydınlanmış bir halk, yaşayakalamaz.”
Nedir müsamaha? İnsanlığın müştemilatıdır. Hepimiz zayıflıklar ve hatalarla doluyuz; birbirimizden ahmaklıklarımız için karşılıklı af dileyelim - bu doğanın ilk kanunudur.
Amsterdam, Londra, Surat veya Bassora borsası, Guebra, Banian, Yahudi, Müslüman, Çinli Deist, Brahman, Yunan Kilisesi Hıristiyanı, Roma Katolik Kilisesi, Protestan Hıristiyan ve Quaker Hıristiyan birlikte ticaret yaptıklarında, için, birbirlerine hançer doğrultmazlar. Biz niye ilk nice Konseyi’nden bu yana sürgit birbirimizin boğazını kesiyoruz?
Bir insana, kendi kardeşine, aynı fikride olmadığı için zulmeden birisinin bir canavar olduğu açıktır. Bunu teslim etmek zor değil. Ama o hükümet, o yargıçlar, o prensler! – kendilerin farklı inanç sahiplerine nasıl davranıyorlar? Farklı inanç sahipleri güçlü yabancılar olsalar, prensin onlarla bir anlaşma yapacağı da muhakkak! En Hıristiyan I. Francis, En Katolik V. Charles’a karşı Müslümanlarla ittifak yapacaktır. I. Francis, imparatorlarına başkaldıran Alman Luteryanları desteklemek için para verirken, kendi ülkesinde işe doğal olarak Luteryenleri yakarak başlayacaktır. Saksonya’dakilere ödeme yapması, politika icabıdır. Paris’teki yakması da politika icabı. Ya sonra? Zulüm, insanları dinden çıkarır, dönmeler yaratır. Fransa kısa sürede yeni Protestanlarla dolacaktır. Başlangıçta asılmaya boyun eğecekler, daha sonra asma sırası onlara gelecektir. Ardından iç savaşlar gelecek ve tabii, Aziz Bartholomew gelecektir ve dünyanın bu köşesi gerek eski, gerekse modern çağlarda anlatılan cehennemden çok daha kötü bir hale gelecektir.
Sizi yaratan Tanrı’ya hiçbir zaman hilesiz ibadet etmeye becerememiş olan dangalaklar! Nuh’un çocuklarının13 Çinli aydınların, Perslilerin ve tüm bilgelerin rehberliğinin yetmediği zavallılar! Kuzgunların leşe duydukları ihtiyaç misali, hurafelere ihtiyaç duyan canavarlar! Biz size söyleyeceğimizi söyledik, aranızda iki din varsa, biri diğerini katledecektir; otuz tane varsa, barış içinde yaşarlar.
Dünyanın büyük bölümündeki uygulama böyleydi, ancak şimdi bu kadar çok mezhep kendi güçlerine göre dengelendilerse, içlerinden tutmamız gereken taraf hangisidir? Bildiğimiz her mezhep, küçücük bir hatanın adından ibarettir; geometriciler, cebirciler, aritmetikçiler arasından mezhep yoktur, çünkü geometrideki, cebirdeki ve aritmetikteki tüm önermeler geçerlidir. Diğer tüm bilim dallarında, yanılan biri olabilir. Hangi Thomist veya Scotist ilahiyatçı, yanılmaz adımlarla yürüdüğünü ciddi ciddi iddia etmeye cüret edebilir?
Şunu göz önünde bulunduralım: Bilinen dünyanın neredeyse dörtte birini oluşturan İngiliz Amerikası’nda, vicdan özgürlüğü bütünüyle kabul edilmiştir ve bir Tanrı’ya inandığı sürece, hangisi olursa olsun, her din hüsnükabul görmekte; ticaret gelişmektedir ve nüfus artmaktadır.
* Voltaire, A Philosophical Dictionary (Felsefi Bir Sözlük) (Londra, J. Hunt; 1824), cilt II, s.327-8; cilt III, s. 381; c. IV, s. 186-7, 354; Cilt VI, sayfalar 272-4, 276-7, 279.