Dış Ticaret Dengesine Dair*
Ticaretin doğası konusunda cahil olan milletlerin, malların ihracını yasaklaması ve değerli ve faydalı gördüğü ne varsa hepsini kendilerine saklaması alışıldık bir durumdur. Yasaklama ile kendi niyetleriyle doğrudan çelişen bir eylemde bulunduklarını ve bir mal ne kadar çok ihraç edilirse yurtiçinde bu malın miktarının o kadar artacağını ve ilk teklifi her zaman kendilerinin yapacağını düşünmezler.
Eğitimli kişiler Atina’daki antik kanunların incir ihracını suç saydığını, çünkü Attica bölgesinde yetişen bu meyvenin yabancıların damakları için fazla lezzetli olduğunun düşünüldüğünü bilirler. (...) Bana söylendiğine göre, parlamentonun birçok eski kanununda ticaretin doğası konusunda aynı cahilce tavrı benimsemiştir. Bugüne kadar, komşu bir krallıkta mısırın ihraç edilmesi neredeyse her zaman yasaktır; bunu sebebi olarak kıtlığı engellemek amacı gösterilir, oysa verimli toprakları bu kadar zorlayan periyodik kıtlıklara en çok katkıda bulunan şeyin bu olduğu açıktır5.
Aynı kıskanç korku para konusunda da birçok millete hâkim olmuş ve bu yasakların sadece döviz kurunu kendilerinin zararına değiştirdiği ve daha fazla ihracata sebep olduğu konusunda bu kişileri ikna etmek için hem akıl hem de deneyimler ancak yeterli olmuştur.
Diyebiliriz ki bu hatalar kaba ve aşikâr olmalarına rağmen yine de üstün gelebilmektedirler, çünkü ticareti iyi bilen milletler bile dış ticaret dengesi konusunda güçlü bir kıskançlık sergilerler ve tüm altınlarının ve gümüşlerinin kendilerini terk edeceğinden korkarlar. Bu bana neredeyse her zaman temelsiz bir anlayış gibi gelir; insanlar ve endüstri var olduğu sürece paranın bir krallığı terk etmesi, tüm pınarların ve nehirlerin kuruması gibidir. Gelin ikincisinin avantajlarını dikkatle inceleyelim ve ilkini kaybetmekten asla korkmayalım. (...)
Başkalarının hatalarını ve absürd davranışlarını fark etmekte gayet hızlı bir yazar olan Dr. Swift’in bu konuda yazdıklarından daha eğlenceli bir şey bulunamaz. İrlanda Adası’na Kısa Bir Bakış adlı kitabında krallıktaki bütün nakit paranın £ 500.000, olduğunu iddia etmiştir; bu paranın içinden her yıl muntazam olarak İngiltere’ye bir milyon gönderdiklerini ve nakit para ödedikleri Fransız şaraplarının ithali dışında çok az dış ticaretlerinin olduğunu ve bunu telafi edecek başka da bir kaynakları olmadığını belirtmiştir. Bu durumun sonucunda, dezavantajlı biçimde, üç yıl zarfında İrlanda’nın mevcut £ 500.000, tutarındaki parası iki yüzün altına inmiştir. Bugünden sonra, tahminime göre, 30 yıl zarfında para sıfırlanacaktır. Yine de doktoru bu kadar kızdıran İrlanda’nın zenginliğinin artışı fikrinin nasıl hâlâ mevcut olduğunu ve herkes tarafından kabul edildiğini anlamak mümkün değildir.
Kısacası, dış ticaret dengesine dair bu yanlış anlayış, doğası gereği, bakanlığa canı sıkılmış veya kederli biri tarafından keşfedilmiş gibidir ve tüm ihracatların ithalatlarla dengelendiği gibi ufak bir ayrıntıyla çürütülebilir; bu açıdan, insanları ve endüstrimizi koruduğumuz sürece böylesi bir olayın imkânsız olduğunu ispatlayan bir genel argüman oluşturmak faydalı olabilir.
Britanya’daki tüm paranın beşte dördünün bir gecede yok olduğunu ve milletin madeni para açısından da Harry’lerin ve Edward’ların dönemine geri döndüğünü düşünelim, bunun sonucu ne olur? Tüm malların ve emeğin fiyatı da buna orantılı olarak düşmez mi ve her şey o zamanlar satıldığı kadar ucuza satılmaz mı? Bu durumda yurtdışı pazarlarda bizimle hangi millet rekabet edebilir ve bizim yeterince kâr etmemizi sağlayacak fiyatlara kim denizlere açılabilir veya mal satabilir? Bu yüzden ne kadar az zamanda kaybettiğimiz parayı geri kazanabiliriz ve tüm komşu ülkelerin üzerine çıkarız? Aynı düzeye geldiğimiz anda mal ve emeğin ucuzluğu yüzünden elde ettiğimiz avantajı kaybederiz ve para akışının devamı bizim tokluğumuz veya doluluğumuz yüzünden durur.
Yeni bir soru soralım: Britanya’daki tüm para bir gecede beşe katlansın, bunun tam tersi bir etkinin oluşması gerekmez mi? Tüm emek ve mal fiyatları komşu milletlerin bizden bir şey satın alamayacakları kadar aşırı biçimde artmaz mı, diğer yandan da onların malları koyulacak bütün kanunlara rağmen bize koşup mal satmalarını ve paramızı almalarını sağlayacak kadar ucuzlamış olmaz mı? Yabancılarla aynı düzeye geldiğimizde ve bize böylesi bir dezavantaj sağlayan zenginliğin getirdiği üstünlüğü kaybettiğimizde durum eski haline dönmez mi?
Şu çok açıktır ki, mucizevi biçimde oluşacak bu aşırı eşitsizlikleri düzeltecek aynı sebepler, doğanın doğal akışında bu sonuçların oluşmasını engelleyecektir ve tüm komşu milletler, sahip oldukları zanaatlara ve endüstriye orantılı bir miktar paraya sahip olacaktır. Natüralistlere bunun sebebini sorun, bir yer yükseldiğinde, bu parçaya uygulanan dengelenmemiş aşırı yerçekiminin dengeleninceye kadar bastırılacağını ve bu olduktan sonra şiddetli bir dış etki olmadığı sürece eşitsizliği bozan aynı sebebin yeniden oluşmasını engelleyeceğini söyleyeceklerdir.
İspanyolların Amerika’dan kalyonlarla getirdiği bütün parayı herhangi bir kanunla veya bir zanaat veya endüstri sayesinde İspanya’da tutmanın mümkün olduğunu hayal edebilir miyiz? Veya Pirene’lerin öbür tarafında satılabilecek tüm malların, oraya gitmenin bir yolunu bulup o engin hazineyi kurutmak yerine, burada, Fransa’da oradakinin onda bir fiyatına satılabileceğini hayal edebilir miyiz? Tüm milletlerin bugün İspanya ve Portekiz ile ticaretlerinden kazançlı çıkmasının, sıvılarda olduğu gibi paranın da uygun bir düzeyden fazla biriktirilememesinden başka ne sebebi olabilir? Bu ülkelerin egemenleri eğer pratikte uygulamak mümkün olsaydı, altınlarını ve gümüşlerini kendilerine saklamakta tereddüt etmezlerdi. (...)
Fransa’ya ilişkin kıskançlığımız ve öfkemiz sınır tanımıyor, en azından kıskançlığımızın akla yatkın ve iyi temellendirilmiş sebepleri var. Bu tutkular ticaretin önüne sayısız engel koyulmasına neden oldu; her iki taraf da birbirini saldırgan taraf olmakla suçladı. Ama sonuçta ne kazandık? Yünlü ürünler konusundaki Fransa pazarımızı kaybettik ve şarap ticaretini İspanya ve Portekiz’e kaydırdık, oradan daha kötü şarapları daha yüksek bir fiyata satın alıyoruz. Fransız şaraplarının İngiltere’de ucuza satılmasının ve tüm bira ve evde üretilen likörlerin yerine geçecek kadar bol olmasının ülkeyi mahvedeceğine inanan çok fazla İngiliz var. Ama önyargıları bir kenara bırakırsak bundan daha masum ve belki de avantajlı bir şey olmadığını görebiliriz. İngiltere’ye şarap sağlamak için Fransa’da ekilen her dönüm bağ, Fransızların kendi geçimlerini sağlamak için bir dönüm İngiliz buğdayını veya arpasını almasını gerektirir ve açıktır ki bu alışverişte biz daha iyi bir mal almış oluruz. (...)
Bir krallıktaki parayı normal düzeyin altına indirmek ve üzerine çıkarmak için kullanılabilecek bir politika mevcuttur ama bu durumlar incelendiğinde, bizim genel teorimize uyar ve hatta onun otoritesini artırırlar.
Para miktarını doğal seviyenin altına çekmek için bildiğim tek yol, bu krallıkta bayıldığımız banka, fon ve kredi kurumlarının kullanılmasıdır. Bunlar para yerine kâğıt eşdeğerlerini yaratır, tüm devlette dolaşımını sağlar, altın ve gümüş yerine kâğıt verir, emek ve malların değerini bununla orantılı olarak artırır ve böylece bu değerli metallerin büyük kısmını piyasadan uzaklaştırarak değerlerinin daha fazla yükselmesine engel olur. Bu konudaki bizimkinden daha basiretsiz bir akıl yürütme biçimimi olabilir mi? Bunun hayalini kurarız, çünkü bir kişinin cebindeki para ikiye katlanırsa o kişi daha zengin olur; ancak herkesin cebindeki para ikiye katlanırsa aynı iyi etki elde edilemez, çünkü her malın fiyatı da aynı oranda artar ve herkesi eski durumuna getirir. Elimizde daha yüksek para stokunun olması sadece yabancılarla yaptığımız işlemlerde ve pazarlıklarda avantajlıdır ve elimizdeki kâğıtların orada hiçbir anlamı olmadığından, para bolluğunun tüm kötü etkilerini yaşasak da avantajlarından faydalanamayız. (...)
Kâğıt paralarımız kolonilerimizde kullanılmaya başlamadan önce, koloniler kendi dolaşımları için yeterli altına ve gümüşe sahiptiler. Bu malla birlikte ortaya çıkan rahatsızlıklardan en küçüğü değerli metallerin piyasadan uzaklaştırılması oldu. Para yürürlükten kalktıktan sonra, kolonilerin elinde ürünler ve mallar olduğuna göre, ve ticarette değerli olan tek şey para olduğuna göre paranın geri döneceğinden kuşku duyulabilir mi ve tüm insanlar parayı zaten ticaretten başka ne için ister ki? (...)
Dolaşım halinde olduğu sürece asla kendi düzeyinin üzerine çıkmayacak olan para stoklarını artırma yönündeki kuvvetli arzuları sebebiyle veya yanlış temellendirilmiş bir anlayış yüzünden oluşan, asla belirli bir düzeyin altına inmeyecek olan madeni paralarını kaybetme fikri yüzünden ticarete sayısız engel ve gümrük vergisi koyan Avrupa’daki tüm devletleri hakkında ve hepsinden ileri giden İngiltere hakkında nasıl bir hükme varmamız gerektiğini bu prensiplerden çıkarabiliriz. Zenginliğimizi oraya buraya savuracak tek şey böylesi isabetsiz entrikalardır. Ama bu genel kötü etki neticesinde komşu milletler serbestçe iletişim kurmaktan ve ticaret yapmaktan mahrum kalmaktadır; oysa dünyanın yaratıcısı onlara birbirinden çok farklı topraklar, iklimler ve zekâlar vererek iletişim kurmalarını ve ticaret yapmalarını amaçlamıştır.
Modern politikamız parayı piyasadan uzaklaştırmak için tek yöntem olarak kâğıt para kullanımını kabul etmekte, ancak parayı toplamak için mevcut olan tek yöntemi, yani saklamayı reddetmektedir ve endüstriyi frenlemekten ve zanaatlar ve doğa konusunda ortak çıkarlarımız olan komşularımızı ve kendimizi soymaktan başka hiçbir amacı olmayan yüzlerce entrika çevirmektedirler.
Ancak, yukarıda açıklanan kıskançlık neticesinde konanlar hariç, yabancı mallara uygulanan tüm vergiler önyargılı veya faydasız olarak düşünülmemelidir. Alman ketenine uygulanan vergi yurtiçi üreticileri cesaretlendirir ve hem insanlarımızı hem de endüstrimizi geliştirir. Brendiye uygulanacak vergi rom satışlarını artırır ve güney kolonilerimizi desteklemiş olur. Hükümeti desteklemek için gümrük vergisi toplamak elbette gereklidir ama onları yabancı mallara uygulamak daha uygundur, çünkü limanlarda kolayca yakalamak ve vergilendirmek mümkündür. Ancak her zaman Dr. Swift’in gümrüklerdeki aritmetik konusundaki düsturunu hatırlamalıyız. İki iki daha dört etmez, hatta genelde bir eder. Şüphesiz şarap üzerindeki gümrük vergisi üçte bir oranında indirilse, hükümet şu andakinden çok daha fazla gelir kazanır. Ayrıca insanlarımız da böylece daha iyi ve sağlıklı içkileri daha uygun bir fiyata içebilir ve titizlikle üzerinde durduğumuz dış ticaret dengesi de hiçbir önyargıya sebep olmaz. Bu açıdan bira üretimi önemsizdir ve çok az kişiyi istihdam etmektedir. Şarabın ve mısırın nakliyesi de çok kötü olmaz.
Ancak şunu sorabilirsiniz: Daha önceden zengin ve gösterişli olan devletlerin ve krallıkların şimdi fakir ve muhtaç olduğuna dair birçok örnek yok mu? Bir zamanlar ellerinde bolca bulunan para onları terk etmedi mi? Cevabım şudur: Ticaretlerini, endüstrilerini ve insanlarını kaybederlerse altınlarını ve gümüşlerini elde tutmayı da bekleyemezler, çünkü bu değerli metaller bu avantajlarla orantılı olarak elde tutulur. Lizbon ve Amsterdam eğer Doğu Hindistan ticaretini Venedik ve Ceneviz’den aldıysa, buradan elde edilen parayı ve kârı da aldılar demektir. Hükümet merkezi taşındığında, uzaklarda pahalı ordular beslemek gerektiğinde, yabancılar büyük fonlara sahip olduğunda bu sebeplerin doğal sonucu olarak para miktarı azalır. Ama bunlar paranın bitmesi için şiddetli ve zorlayıcı yöntemlerdir ve genelde bunlara insanların ve endüstrinin taşınması da eşlik eder. Ama bunlar değişmezse ve para kaybı devam etmezse, para her zaman geri gelmenin bir yolunu bulur; hiçbir fikrimiz olmayan ve şüphelenmediğimiz yüzlerce kanaldan para geri akar. Flanders’ta ihtilalden sonra üç uzun savaş boyunca ne büyüklükte bir hazine harcanmıştır? Belki bugün Avrupa’da mevcut olan paranın yarısından fazlası. Peki şimdi bu para ne olmuştur? Avusturya bölgesindeki dar sınırlar içinde midir? Kesinlikle hayır. Paranın çoğu bir şekilde harcayan ülkelere geri dönmüştür ve zaten kendisinden alınan zanaatlara ve endüstriye geri aktarılmıştır. Bin yıldan daha uzun süre önce Avrupa’nın tüm parası açıkça ve bilinen yollardan Roma’ya akıyordu ama gizli ve bilinmeyen kanallardan akarak yok oldu, şimdi Papa’nın bölgesinde endüstri ve ticaretin ihtiyacı çok fazladır ve bu bölge tüm İtalya’daki en fakir bölgedir.
Kısacası bir hükümetin insanlarını ve üreticilerini korumak için çok önemli sebepleri vardır. Korku veya kıskançlık olmadan parasını insani ilişkilerin akışına güven içinde teslim edebilir. Ya da koşulu kontrol etmeye çalışırsa ancak insanları ve endüstriyi etkilediği kadar kontrol edebilir.6
* David Hume, Çeşitli Konulardaki Denemeler ve Risaleler, Londra, 1758, s. 179-183, 186-187. Editör tarafından modernize edilmiştir.