Commentariolus*
Nicholas Copernicus (1473-1543) ,Polonya’da doğdu, babası Thorn şehrinde Hansa Birliği4 üyesi, zengin bir tüccar ve memurdu. Kendi dönemindeki birçok âlim gibi İtalya’ya giderek Bologna’da matematik ve astronomi profesörü olan Maria de Novara’dan ders aldı. Novara’dan, matematiksel ilkelliği yüzünden Batlamyusçu sistemi eleştiren Eflâtuncu ve Pisagorcu ruhu kaptı. Okuduğu antik filozoflardan dünyanın hareket etmesi olasılığını öğrendi ve göksel fenomenler için alternatif bir teori geliştirdi. Bu teoriyi anlatan büyük eseri De Revolutionibus Orbium Coelestium, öldüğü yıla kadar yayınlanamadı, ancak birkaç yıl önce astronomik varsayımlarını özetlediği bir taslak, (Commentariolus) yayınladı, bu taslağın bir kısmı aşağıdadır.
Atalarımız, gözlemleyebildiğim kadarıyla, özellikle gezegenlerin bariz hareketlerini düzenlilik prensibine göre açıklayabilmek için çok sayıda göksel küre olduğunu varsaymıştı. Göksel bir nesnenin, yani mükemmel bir kürenin her zaman düzgün biçimde hareket etmemesinin neticede saçma olduğunu düşünmüşlerdi. Farklı yönlerdeki düzenli hareketleri bağlantılandırarak ve birleştirerek her nesnenin herhangi bir pozisyonda görünebileceğine karar verdiler.
Bu problemleri eşmerkezli küreler kullanarak çözebileceğini düşünen Callippus ve Eudoxus tüm gezegen hareketlerini açıklayamadı; sadece gezegenlerin görünen dönüşlerini değil, bu nesnelerin gökte bazen bize daha yakın, bazen de daha uzak göründüğü gerçeğini açıklamaları gerekiyordu ve bu gerçek eşmerkezliliğe uymuyordu. Bu yüzden dışmerkezlilik ve dış çemberleri kullanmak daha iyiydi; bu, âlimlerin neredeyse tümünün kabul ettiği bir sistem oldu.
Ancak Batlamyus’un ve çoğu diğer astronomun gezegen teorileri sayısal verilerle tutarlı olsa da az zorluk çıkarmıyordu. Çünkü belirli denge noktaları (ekuant) düşünülmediği sürece bu teoriler yeterli olmuyor, bu durumda gezegen, dış merkezin ne yörüngesine ne de merkezine göre sabit hızda hareket ediyormuş gibi görünüyordu. Bu yüzden böylesi bir sistem ne yeterince mutlak ne de yeterinde aklı tatmin edici bir çözüm olabiliyordu.
Bu hataların farkına vardığımda sık sık daireler için belki de daha akla uygun bir düzen bulunabileceğini düşündüm; bu düzende görünen her dengesizliğin sebebi çıkarılabilmeli ve her şey kendi merkezine uygun olarak hareket etmeliydi, çünkü mutlak hareket kanunu bunu gerektiriyordu. Kendimi bu çok zor ve neredeyse çözülemez probleme adadığımda, nihayet eskiden kullanılandan daha az ve daha basit bir yapıyla bu sorunu nasıl çözebileceğime ilişkin öneri, bazı varsayımlar (aksiyomlar olarak adlandırılır) olarak bana bahşedildi. Varsayımlar aşağıdaki sırayı takip eder.
1. Tüm göksel dairelerin ve kürelerin tek bir merkezi yoktur.
2. Dünya’nın merkezi, evrenin de merkezi değildir, sadece kendi ağırlığının ve ayın yörüngesinin merkezidir.
3. Tüm küreler hareket ederken güneşi merkez alırlar, bu yüzden güneş evrenin merkezidir.
4. Dünyanın Güneş’e uzaklığının gökkubbenin yüksekliğine oranı, dünyanın yarıçapının dünyanın güneşe olan uzaklığına oranı kadar küçüktür. Dünya’nın Güneş’e olan uzaklığı, gökkubbenin yüksekliğiyle karşılaştırıldığında fark edilemez.
5. Gökkubbede görünen hiçbir hareket gökkubbedeki bir hareketten değil, ancak dünyanın hareketinden kaynaklanır. Dünya, etrafındaki öğelerle birlikte kendi sabit kutupları ekseninde günlük bir hareket yapar, bu sırada gökkubbe ve en uzak gökyüzü sabit kalır.
6. Bize güneşin hareketi gibi görünen aslında Güneş’in değil, dünyanın ve küremizin hareketidir; Dünya da diğer gezegenler gibi güneşin etrafında döner. Yani Dünya’nın birden çok hareketi vardır.
7. Gezegenlerin görünen geriye doğru ve doğrusal hareketleri kendi hareketlerinden değil, Dünya’nın hareketinden kaynaklanır. Bu nedenle, sadece Dünya’nın hareketi gökyüzündeki açıklanamayan birçok düzensizliği açıklamaya yeter...
Dünya’nın hareketini Pisagorcularla beraber keyfi biçimde ileri sürdüğümü kimse düşünmemelidir; daireleri yorumlarken bu konuda güçlü deliller bulmuştum. Doğacı filozofların dünyanın hareketsizliğini ispat için öne sürdüğü ana argümanlar çoğunlukla görünüme dayanmakta olduğundan özellikle burada bu argümanlar çürütülmüş oluyor. Çünkü ben de Dünya’nın sadece görünüşte hareketsiz olduğunu gösteriyorum.
Gökteki küreler aşağıdaki düzendedir. En yüksek olanı sabit yıldızların hareketsiz küresidir, her şeyi içerir ve her şeyin konumunu belirler. Ondan sonra Satürn gelir, onu Jüpiter takip eder, ardından Mars. Mars’ın altında bizim de birlikte döndüğümüz küre vardır; daha sonra Venüs, en son da Merkür. Ay küre dünyayı merkez alarak döner ve dünyayla birlikte dışmerkezli olarak hareket eder. Yine aynı düzende, bir gezegen diğerini dönüş hızında geçebilir, bu çizdiği dairenin büyüklüğüne yahut küçüklüğüne bağlıdır. Bu yüzden Satürn kendi yörüngesini otuz yılda tamamlar, Jüpiter on iki yılda, Mars iki buçuk yılda, Dünya bir yılda, Venüs dokuz ayda, Merkür ise üç ayda.
* Edward Rosen, Üç Kopernik Tezi, s. 57-60. Columbia University Press, 1939.