I. Cilt
( - 1350)

II. Cilt
(1350 - 1650)

III. Cilt
(1650 - 1800)

IV. Cilt
(1800 - 1970)

Bilim Adamlarına Övgüler*

Fontenelle

Bernard le Bouvier de Fontenelle (1657-1757), On Yedinci yüzyıldaki yeni bilimi popüler hale getiren kişi olarak tanınır. Fransız Bilimler Akademisi’nin sekreterliğini yürütmüş ve 1733 yılında bu kurumun tarihini yazmıştır. 1708 ile 1719 yılları arasında yazmış olduğu Eloges des Academiciens adlı eseri On Yedinci yüzyılda bilimin ve bilimadamlarının artan itibarını gözler önüne serer. Bu eser Fontenelle’in çoğunu şahsen de tanıdığı Akademi üyelerinin bir dizi kısa biyografisinden oluşur.

Lois Carré

Lois Carré, Bire’de Nangis yakınlarında, Clofontaine’de iyi bir çiftçinin oğlu olarak 26 Temmuz 1663 tarihinde doğmuştur. Babası onun rahip olmak için eğitim almasını istemiş ama o rahipliğe uygun olmadığını hissetmiştir. Babasına olan saygısından üç sene teoloji eğitimi almış ama bu sürenin sonunda direktiflerine uymayı reddettiği için babası onun Paris’teki yaşamını desteklemeyi kesmiştir. Çoğunlukla insanlar fakirlikten kurtulmak için rahip olur; o ise yoksulluğu kutsal emirlere tercih etmiştir. (…)

Kötü talihi iyi netice vermiştir. Sığınacak bir yer aramış ve Malebranche’nin evine yerleşmiş, onun desteğiyle yazmaya devam etmiştir. Karanlık skolastik felsefeden kurtularak birdenbire aydınlık ve göz alıcı bir felsefeye (Kartezyencilik) geçmiştir; bu felsefede her şeyin yüzünün değiştiğini görmüş ve önüne yeni bir evren açılmıştır.

Du Verney

Guichard Joseph du Verney, 5 Ağustos 1648 tarihinde Forez’deki Feurs’de, bu şehrin doktoru olan Jacques du Verney ile Antoinette Pittre’in oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Okulunu bitirince Avignon’da beş yıl tıp okumuş ve 1667 yılında yeteneklerinin ve talihinin peşinden giderek Paris’e yerleşmiştir.

Bu büyük şehre geldikten kısa süre sonra, eğitimli kişilerle her konuda toplantılar yapan ünlü Abbé Bourdelot’nun evine gitmiştir. Onlara beynin anatomisini anlatmış, bu kişilerin diğer bir toplantı yeri olan Doktor Denys’in evinde de başka konularda konferanslar vermiştir. Stenon, Swammerdam, Graaf ve diğer ünlü anatomiciler tarafından keşfedilen şeyleri anlatmış ve kısa sürede kendisi de ün kazanmıştır.

Yaşına göre zaten çok iyi bir eğitim görmüş olmasının yanı sıra, bu kadar kısa sürede üne kavuşmasını sağlayan şey, bu konulardaki hitabet yeteneğidir. Hitabet yeteneği sadece açık, kesin ve düzenli oluşundan gelmez – dogmatik nesnelerin gerektirdiği bu soğuk mükemmelliğe sahiptir; ateşli bir ifade ve tavır ile konuşur, neredeyse telaffuzunun mükemmelliği bile bir konuşmacı için yeterlidir. (…)

Dauphin’in (Fransa tahtının veliahdı) eğitiminden sorumlu olanlar ona doğa felsefesi konusunda bilgi vermek istediğinde, Bilimler Akademisi üyeleri içinden konularında uzman kişilerin ona ders vermesini sağladılar. Akademi genel deneyler hakkında ders vermesi için M. Roemer’i tayin etti, M. du Verney ise anatomi öğretecekti. Du Verney projelerini Paris’te hazırlıyor ve onları Saint-Germen’e yahut Versailles’a taşıyordu. Burada müthiş bir dinleyici kitlesi vardı, Dauphin’in yanı sıra Montausier Dükü, Meaux Piskoposu, Avranches Piskoposu olduktan sonra M. Huet ve M. de Cordemoi, tümü (...) çok eğitimli ve yeni şeyler konusunda hüküm verebilen insanlardı. Anatomik sunumlar o kadar başarılı oldu ki, genç prens yemekten sonra kalabilirlerse ava gitmemeyi öneriyordu.

Lemery

Nicholas Lemery, 17 Kasım 1645 tarihinde Rouen’de doğdu. Babası Julian Lemery Normandiya Parlamentosu’nda savcıydı ve bir Protestan’dı.

(Paris ve Montpellier’de kimya okuduktan ve tüm Fransa’daki en yetenekli kimyacılardan ders aldıktan sonra) 1672 yılında Paris’e döndü. O dönemde çeşitli kişilerin evlerinde toplantılar düzenleniyordu. Gerçek bilimlerden zevk alanlar, cehaleti ve güçlü önyargıları devirmek isteyen asiler gibi küçük gruplar halinde toplanıyordu. M. Abbé Bourdelot’nun, Prens Condé’nin doktoru ve M. Justel’in toplantıları da böyleydi. M. Lemery bunların hepsinde bulundu ve parladı. Prensin eczacısı M. Martin ile güç birliği yaptı ve arkadaşının Condé Oteli’ndeki laboratuvarını kullandı, verdiği kimya dersleri sayesinde kısa süre sonra evinde çalıştığı prens tarafından tanınmak ve itibar görmek şerefine erişti. Sık sık Sezar’ı bile kıskandıracak bir malikânede akıllı ve eğitimli insanlarla bir arada yaşayan Chantilly’yi, o kahramanı ziyarete gönderildi.

Bir süre sonra M. Lemery kendi laboratuvarına sahip ve bağımsız olmak istedi. (...) Yaşamakta olduğu Rue Galande’de halka açık kurslar düzenledi. Laboratuvarı bir kilerden biraz daha küçük bir odaydı, sihirli bir mağaraya benziyordu ve sadece ocağın aleviyle aydınlanıyordu. Dünya işleri onu o kadar meşgul ediyordu ki, laboratuvardaki çalışmalarıyla çok az uğraşabiliyordu. Derslerini dinlemeye gelenler arasında Rohaut Bernier, Auzout, Regis, Tournefort gibi ünlü isimler de mevcuttu. Moda olduğu üzere kadınlar dahi atılganlık gösterip bu derslere katılıyorlardı. Aynı dönemde M. du Ferney de aynı derecede parlak anatomi dersleri veriyordu ve öğrencileri arasında tüm Avrupa milletlerinden insanlar vardı. Bir yıl içinde kırk İskoç, Paris’e bu iki uzmandan ders almak için gelmiş, dersler biter bitmez memleketlerine dönmüşlerdi.

Regis

Pierre-Silvain Regis, 1632 yılında doğdu. (…) Babası asil bir hayat sürüyordu ve yeterince zengindi, ancak çok fazla çocuğu vardı ve en küçüklerinden Regis, az bir servete sahip olabildi.

Cahors’daki Cizvit okulunda insani bilimler ve felsefe konusunda büyük başarı gösterdikten sonra aynı şehirdeki üniversitede teoloji okudu, çünkü kaderinde dini bir yaşam olduğuna inanıyordu; dört yıl içinde o kadar ustalaştı ki, üniversite tüm masraflarını karşılamayı önererek ondan doktora yapmasını istedi. Ancak kendisi Paris’te, Sorbonne’da okumadığı için doktora yapmaya değer biri olduğuna inanmıyordu. Oraya gitti, ancak Öklitçi bir kurumda ünlü bir profesörün tek bir soruya bir saatte yanıt vermesinden iğrendi, diğer yandan M. Rohaut’un derslerinde tanıştığı Kartezyen felsefeye âşık oldu; kendisini tamamen, yeniliği göz önüne alınmasa bile, kendi ruhuna benzer bir ruhu etkilememesi imkânsız olan bu çekici felsefeye verdi. (...)

Regis, 1665 yılında yapmaya başladığı münazaralarla bu yeni felsefeyi yaymak için Toulouse’a gitti. Konuşmak ve soyut meseleleri dinleyicilerin kapasitelerine uygun biçimde anlatmak konusunda herkesin hemfikir olduğu bir yeteneği vardı. Kısa süre sonra tüm şehir bu yeni felsefeden etkilenmişti; âlimler, hukukçular, din adamları, herkes onu dinlemek için sıraya giriyordu, kalabalığın içinde kadınlar bile bulunuyordu; bu büyük başarıyı onunla paylaşabilecek tek kişi, buluşları ilan edilen büyük Descartes’tan başkası olamazdı. Saf Kartezyenciliği savunan ve Toulouse’un ilk leydilerinden biri olan ve Regis tarafından yetenekli bir Kartezyenci haline getirilen bir bayana ithaf edilen bir tez, kendisinin yönettiği, halka açık bir münazarada tartışıldı. Münazara Fransızca olarak yapıldı ve bu leydi birçok karmaşık problemi kendi başına çözdü. Böylece antik felsefeleri tamamen reddetme fırsatı doğdu. M. Regis’in kendilerine getirdiği talimatlar ve aydınlık konusunda hassas olan Toulouse’daki centilmenler ona bir emekli maaşı bağladılar; bizim geleneklerimize göre inanılmaz olan bu olay, sanırım antik Yunan dönemine yakışır. (...)

Tournefort

Joseph Pitton de Tournefort, Provence’deki Aix’te, 5 Haziran 1656 tarihinde, Tournefort şövalyesinin silahtarı olan Pierre Piton ile asil bir Fransız ailesinden gelen Aimare de Fagoue’nin oğlu olarak dünyaya geldi.

Aix’teki Cizvit okuluna gitti. Tüm diğer öğrenciler gibi onun da Latince öğrenmesi gerekiyordu, ancak bitkileri görür görmez bir botanikçi olmak istediğine karar verdi. Bitkilerin adlarını öğrenmek istiyor, farklarını dikkatlice işaretliyor, kırlarda dolaşarak bitkileri inceleyip tasnif ederken derslerini kaçırıyor ve antik Romalıların dili yerine doğayı öğrenmek istiyordu. (…)

Felsefe derslerinde kendisine öğretilenlerden pek az zevk alıyordu. Bu durumun, gözlemlemeyi çok sevdiği doğayla değil, muğlak ve soyut fikirlerle ilgisi vardı. (...) Babasının çalışmaları arasında Provence’de çok az bulunan Descartes felsefesini keşfetti ve bunun aradığı şey olduğunu hemen anladı. Bu çalışmaları gizlice okumak zorundaydı ama büyük bir tutkuyla çalışıyordu. Böylesi faydalı bir çalışmayı kendisine vermeye karşı çıkan babası bilmeden ona mükemmel bir eğitim sağlamış oldu.

Babası onun kiliseye girmesini istediğinden onun teoloji eğitimi almasını sağladı hatta onu bir ilahiyat fakültesine gönderdi. Ama doğal kaderi galip geldi. Bitkilere bakması gerekiyordu, bu yüzden eczacılık bölümüne ait ilginç bahçelerde, yakınlardaki tarlalarda veya tepelerde sevdiği konuda çalışmaya devam etti. (…)

Anatomi ve kimya konularında da botaniğe duyduğu tutkuya yakın bir tutku duyuyordu. Bir süre sonra fizik ve tıp ona öylesine büyük bir güçle hâkim oldu ki, haksız biçimde ona hükmeden teoloji ondan vazgeçmek zorunda kaldı. Çok yetenekli ve saygıdeğer bir doktor olan amcasının örneğinden cesaret alarak ve 1677 yılında babasının ölmesi üzerine kendisini tamamen eğilimlerine teslim etti.

* Fontenelle, Eloges historiques des Academiciens, Paris, Bernard Brunet, 1742, cilt I, s. 145-147, 210-213, 301-302, 389-393; cilt II, s. 448-449, 451-452.

Bu platformun teknik altyapısı Zekare Bilgi Teknolojileri tarafından sağlanmaktadır.