Batı Medeniyetinin Asıl Kurucuları
Yazılı tarih en az altı bin yıllıktır. Bildiğimiz kadarıyla, bu sürecin ilk yarısında insan faaliyetlerinin merkezi, Yakın Doğu’dur. ‘Yakın Doğu’ derken, esas itibariyle Asya’nın güneybatısı, Rusya ve Karadeniz’in güneyi, Hindistan ve Afganistan’ın batısından bahsetmekle birlikte, Mısır’ı da dahil ediyoruz, çünkü Mısır antik zamanlardan itibaren Doğu medeniyeti dediğimiz devasa bileşikle bağlantılıdır. Bizim Avrupa ve Amerikan kültürlerimizin sırasıyla Girit, Yunan ve Roma aracılığıyla istihraç ettiğimiz tarım ve ticaret, at ve araba, madeni para ve akreditif, el sanatları ve sanayi, yasa ve hükümet, matematik ve tıp, şırınga ve drenaj sistemleri, geometri ve astronomi, takvim ve saat ve takımyıldızlar, alfabe ve yazı, kâğıt ve mürekkep, kitaplar ve kütüphaneler ve okullar, edebiyat ve müzik, heykel ve mimari, sırlı çömlek ve incelikli eşya, tektanrıcılık ve çokeşlilik, kozmetik ve ziynet, dama ve zar, on-kukalı bowling ve gelir vergisi, süt-annelik ve bira, halkların ve çekişen kültürlerin kaynadığı bu fırtınalı sahnede geliştirilmiştir. Medeniyeti “Aryan”lar kurmadı, Babil İmparatorluğu’ndan ve Mısır’dan aldılar. Medeniyeti Yunanistan başlatmadı – başlatmaktan ziyade medeniyetin mirasına kondu; ticaret ya da savaşın sitelerine taşıdığı üç bin yıllık sanat ve bilimin şımartılmış vârisiydi. Yakın Doğu’yu inceler ve onurlandırırken, Avrupa ve Amerikan medeniyetinin asıl kurucularına gecikmiş bir borcu ödüyor olacağız.
* Tarihçi, yazar ve filozof olan William James Durant, 1885’de ABD’nin Massachusetts eyaletinde doğdu. Beş yaşından itibaren Cizvit Tarikatı’nın okullarında eğitim gören Durant, kilisede kariyer yapması beklenirken, sosyalist felsefede yoğunlaştı. Spinoza ve Bakunin’e duyduğu derin ilgiye rağmen, anarşizmin “kendin gibi ol” telkinini, disipline sokulmamış bir “kendilik”in, kişiyi ”ihtiraslarının kölesi” haline getireceği, “ahlaki bir davaya cesaretle adanmasını” engelleyeceği gerekçesiyle benimsemezken; Birinci Dünya Savaşı her türlü siyasi hareketin altında “güce duyulan şehvet”in yattığı şeklindeki gözlemini doğruladı.“Radikal toplumsal değişim” düşüncesinden uzaklaşan Durant, “insanlığın gelişimini proletaryanın yükselmesi ile ilişkilendirmek yerine, küçük bir çocuğun kahkahasına veya evliliklerin dayanıklılığına bağlayan” bir genel felsefe geliştirdi. Ariel Durant, eşinin otuzlu yaşlarından itibaren manevi kimyasına “sevgi, felsefe, Hıristiyanlık ve sosyalizm”den oluşan bir bileşimin hâkim olduğunu yazacaktı.
1907’deki mezuniyetinden sonra bir süre New York’ta muhtelif dergilerde muhabir olarak çalıştı; New Jersey eyaletindeki Seton Hall Üniversitesi’nde Latince, Fransızca, İngilizce ve Geometri okutmanı oldu. 1911’de işçi çocuklarına eğitim vermek üzere kurulan Ferrer Modern School’un müdürlüğüne gelen Durant, sonraki yıllarda eserlerine birlikte imza atacağı öğrencisi Chaya (Ida) Kaufman (“Ariel”) ile evlendi. 1917’de asistan olduğu Columbia Üniversitesi’ndeki doktora çalışmaları sürecinde felsefenin gelişmemesinin nedenini toplumun güncel sorunlarını yok sayıyor olmasına bağladığı Felsefe ve Toplumsal Mesele (Philosophy and Social Problem) isimli ilk kitabını yazdı. 1926’da basılan Felsefenin Hikâyesi (The Story of Philosophy) felsefeyi geniş kitlelere sevdiren bir ilk eser olarak büyük takdir gördü, ve çok sattı. 1933’deki Rusya’nın Trajedisi: Kısa Bir Ziyaretten İzlenimler’i (Tragedy of Russia: Impressions from a Brief Visit) Rusya’dan Alınacak Dersler (The Lesson of Russia) izledi.
1913’den başlayarak kültürlerin yayılmaları, birbirlerinden etkilenmek suretiyle oluşturdukları yeni biçimler üzerinde yürüttüğü çalışmalar, beheri bin sayfayı aşkın on bir ciltten oluşan oluşan Medeniyetin Hikâyesi (The Story of Civilization) külliyatının çekirdeğini oluşturdu. Felsefenin Hikâyesi’nin aileye sağladığı mali imkânları kullanarak evlerine kapanan genç çift, kırk yıl boyunca (1935-1975) devasa eseri üzerinde çalışmaya başladı. Bu süreç zarfında, Will Durant, Amerikalıların ünlü Bağımsızlık Bildirgesi’nden (Declaration of Independence) yola çıkarak, “Karşılıklı-Bağımlıklık Bildirgesi”ni (Declaration of Interdependence) kaleme aldı. 1945’de ABD Kongresi’nin zabıtlarına geçen bu bildirge, insanlığın esenliğinin sağlanmasında uluslararası dayanışmanın yaşamsal önemine işaret eden ilk metinlerdendir.
1967’de külliyatın onuncu cildi olan Rousseau ve İhtilâl (Rousseau and Revolution) ile Pulitzer Ödülü alan Will ve Ariel Durant, 1968’de ABD Kongresi tarafından sivillere verilen en büyük nişan olan Özgürlük Madalyası (Presidential Medal of Freedom) ile onurlandırılır.
Will ve Ariel Durant çiftinin yaşamı, en az eserleri kadar sıradışıdır. Ariel Durant, 1981’de bir daha çıkmamak üzere doksan altı yaşındayken hastahaneye kaldırılan eşinin ardından yemek yemeyi keser; on beş gün arayla yaşama veda ederler.
* Durantların diğer eserleri: Tarihin Dersleri (The Lessons of History), Darwin Çağı (The Age of Darwin), Einstein Çağı, (The Age of Einstein), Çifte Otobiyografi (Dual Autobiography) ile ölümünden sonra yayınlanan Arkaik Çağlardan Modern Çağın Doğuşuna kadar Medeniyetin Kısa bir Tarihi (A Brief History of Civilization from Ancient Times to the Dawn of the Modern Age, 2001, Gelmiş Geçmiş En Büyük Zekâlar ve Fikirler (The Greatest Minds and Ideas of All Time, 2002), Tarihin Kahramanları (Heroes of History, 2002)