I. Cilt
( - 1350)

II. Cilt
(1350 - 1650)

III. Cilt
(1650 - 1800)

IV. Cilt
(1800 - 1970)

Hz. İsa’nın Dünyadaki Yaşamı Nasıl Sona Erdi ve Nasıl Bir Anlam Taşıyordu?

Hz. İsa, öğretileri ve hastaları iyileştirme yetisiyle pek çok mürit kazanır. Bunlardan bazıları, O’nun Yahudileri Romalıların boyunduruğundan kurtarmak üzere, Tanrı tarafından gönderildiğine inanır. Bu nedenledir ki, Hz. İsa’nın Mayasız Ekmek Yortusu’nu kutlamak üzere Kutsal Şehir’e, (Yeruşalim’e) gelmesi, Romalı yetkililerden ziyade, onlarla iyi geçinmeye çalışan Yahudi önderleri rahatsız eder. Yahudiler için Mayasız Ekmek Yortusu, Tanrı’nın seçilmiş insanlarını bir diğer baskıcı yönetimden, Mısırlılardan, Hz. Musa’yı göndermek suretiyle kurtarmasını kutladıkları bir şenliktir. İzleyen olaylar, Hz. İsa’nın dünya üzerindeki yaşamının son bulmasıyla noktalanarak, bir doruk noktası oluşturur. Hz. İsa’nın bu olaylara dair söz ve eylemlerinin kayıtları, Aziz Markos’a göre Kutsal Kitap’ta yer almaktadır. Aşağıdaki metin, Aziz Matta ile Aziz Luka’nın anlatıları itibariyle de açıklayıcı bir temel teşkil eder. Aziz Matta, Aziz Markos ve Aziz Luka’nın anlatıları, birbirleriyle benzerlikleri nedeniyle, sinoptik, yani aynı bakış açısıyla yazılmıştır. (PR)

Aziz Markos*
MARKOS İNCİLİ

Fısıh ve Mayasız Ekmek Yortusu’na iki gün kalmıştı. Baş kâhinlerle din bilginleri Hz. İsa’yı hileyle tutuklayıp öldürmenin bir yolunu arıyorlardı. “Bayramda olmasın, yoksa halk arasında kargaşalık çıkar,” diyorlardı. (…)

Bu arada Onikiler’den16 biri olan Yahuda İskariot, Hz. İsa’yı ele vermek amacıyla baş kâhinlerin yanına gitti. Onlar bunu işitince sevindiler, Yahuda’ya para vermeyi vaat ettiler. O da Hz. İsa’yı ele vermek için fırsat kollamaya başladı.

Fısıh kurbanının kesildiği Mayasız Ekmek Bayramı’nın ilk günü öğrencileri Hz. İsa’ya, “Fısıh yemeğini yemen için nereye gidip hazırlık yapmamızı istersin?” diye sordular.

O da öğrencilerinden ikisini şu sözlerle önden gönderdi: “Kente gidin, orada su testisi taşıyan bir adam çıkacak karşınıza. Onu izleyin. Adamın gideceği evin sahibine şöyle deyin: ‘Öğretmen, öğrencilerimle birlikte Fısıh yemeğini yiyeceğim konuk odası nerede, riye soruyor.’ Ev sahibi size üst katta döşenmiş, hazır büyük bir oda gösterecek. Orada bizim için hazırlık yapın.” Öğrenciler yola çıkıp kente gittiler. Her şeyi, Hz. İsa’nın kendilerine söylediği gibi buldular ve Fısıh yemeği için hazırlık yaptılar.

Akşam olunca Hz. İsa Onikiler’le birlikte geldi. Sofraya oturmuş yemek yerlerken Hz. İsa, “Size doğrusunu söyleyeyim,” dedi, “sizden biri, benimle yemek yiyen biri bana ihanet edecek.” Onlar da kederlenerek birer birer kendisine, “Beni demek istemedin ya?” diye sormaya başladılar. Hz. İsa onlara, “Onikiler’den biridir, ekmeğini benimle birlikte sahana batırandır,” dedi. “Evet, insanoğlu kendisi için yazılmış olduğu gibi gidiyor, ama insanoğluna ihanet edenin vay haline! O adam hiç doğmamış olsaydı, kendisi için daha iyi olurdu.”

Hz. İsa yemek sırasında eline ekmek aldı, şükredip ekmeği böldü ve, “Alın, bu benim bedenimdir,” diyerek öğrencilerine verdi. Sonra bir kâse alıp şükretti ve bunu öğrencilerine verdi. Hepsi bundan içti. “Bu benim kanımdır,” dedi Hz. İsa. “Birçokları uğruna akıtılan antlaşma kanıdır. Size doğrusunu söyleyeyim, Tanrı’nın Egemenliği’nde yenisini içeceğim o güne dek, asmanın ürününden bir daha içmeyeceğim.”

İlahi söyledikten sonra dışarı çıkıp Zeytin Dağı’na17 doğru gittiler. Bu arada Hz. İsa öğrencilerine, “Hepiniz sendeleyip düşeceksiniz,” dedi. Çünkü şöyle yazılmıştır: ‘Çobanı vuracağım, koyunlar darmadağın olacak.’ Ama ben dirildikten sonra sizden önce Celile’ye gideceğim.” Petrus O’na, “Herkes sendeleyip düşse bile ben düşmem,” dedi. “Sana doğrusunu söyleyeyim,” dedi Hz. İsa, “bugün, bu gece, horoz iki kez ötmeden sen beni üç kez inkâr edeceksin.” Ama Petrus üsteleyerek, “Seninle birlikte ölmem gerekse bile seni asla inkâr etmem,” dedi. Öğrencilerin hepsi de aynı şeyi söyledi.

Sonra Getsemani denilen yere geldiler. Hz. İsa öğrencilerine, “Ben dua ederken siz burada oturun,” dedi. Petrus’u, Yakup’u ve Yuhanna’yı yanına aldı. Hüzünlenmeye ve ağır bir sıkıntı duymaya başlamıştı. Onlara, “Ölesiye kederliyim,” dedi, “burada kalın, uyanık durun.” Biraz ilerledi, yüzüstü yere kapanıp dua etmeye başladı. “Mümkünse o saati yaşamayayım,” dedi, “Abba, Baba, senin için her şey mümkün, bu kâseyi benden uzaklaştır. Ama benim değil, senin istediğin olsun.”

Öğrencilerin yanına döndüğünde onları uyumuş buldu. Petrus’a, “Sinum,18” dedi, “uyuyor musun? Bir saat uyanık kalamadın mı? Uyanık durup dua edin ki, ayartılmayasınız. Ruh isteklidir, ama beden güçsüzdür.” Yine uzaklaştı, aynı sözleri tekrarlayarak dua etti. Geri geldiğinde öğrencilerini yine uyumuş buldu. Onların göz kapaklarına ağırlık çökmüştü. Hz. İsa’ya ne diyeceklerini bilemiyorlardı.

Hz. İsa üçüncü kez yanlarına döndü, “Hâlâ uyuyor, dinleniyor musunuz?” dedi, “yeter! Saat geldi. İşte İnsanoğlu günahkârların eline veriliyor. Kalkın, gidelim. İşte bana ihanet eden geldi.”

Tam o anda, Hz. İsa daha konuşurken, Onikiler’den biri olan Yahuda çıkageldi. Yanında baş kâhinler, din bilginleri ve ileri gelenler tarafından gönderilmiş kılıçlı sopalı bir kalabalık vardı. Hz. İsa’ya ihanet eden Yahuda, “Kimi öpersem, Hz. İsa O’dur. O’nu tutuklayın, güvenlik altına alıp götürün,” diye onlarla sözleşmişti. Gelir gelmez Hz. İsa’ya yaklaştı, “Rabbi,” diyerek O’nu öptü. Onlar da Hz. İsa’yı yakalayıp tutukladılar.

Hz. İsa’nın yanında bulunanlardan biri kılıcını çekti, baş kâhinin kölesine vurup kulağını uçurdu. Hz. İsa onlara, “Niçin bir haydutmuşum gibi beni kılıç ve sopalarla yakalamaya geldiniz?” dedi, “her gün tapınakta, yanı başınızda öğretiyordum, beni tutuklamadınız. Ama bu, Kutsal Yazılar yerine gelsin diye oldu.” O zaman öğrencilerinin hepsi O’nu bırakıp kaçtı.

Hz. İsa’nın ardından sadece keten beze sarılmış bir genç gidiyordu. Bu genç de yakalandı. Ama keten bezden sıyrılıp çıplak olarak kaçtı.

Hz. İsa’yı görevli baş kâhine götürdüler. Bütün baş kâhinler, ileri gelenler ve din bilginleri de orada toplandı. Petrus, Hz. İsa’yı baş kâhinin avlusuna kadar uzaktan izledi. Avluda nöbetçilerle birlikte ateşin başında oturup ısınmaya başladı.

Baş kâhinler ve Yüksek Kurul19’un öteki üyeleri, Hz. İsa’yı ölüm cezasına çarptırmak için kendisine karşı tanık arıyor, ama bulamıyorlardı. Birçok kişi O’na karşı yalan yere tanıklık ettiyse de tanıklıkları birbirini tutmadı. Bazıları kalkıp O’na karşı yalan yere şöyle tanıklık ettiler: “Biz O’nun, ‘Elle yapılmış bu tapınağı yıkacağım ve üç günde, elle yapılmamış başka bir tapınak kuracağım,’ dediğini işittik.” Ama bu noktada bile tanıklıkları birbirini tutmadı.

Sonra baş kâhin topluluğun ortasında ayağa kalkarak Hz. İsa’ya, “Hiç yanıt vermeyecek misin? Nedir bunların sana karşı ettiği bu tanıklıklar?” diye sordu. Ne var ki, Hz. İsa susmaya devam etti, hiç yanıt vermedi.

Baş kâhin ona yeniden, “Yüce Olan’ın Oğlu Mesih sen misin?” diye sordu.

Hz. İsa, “Benim,” dedi, “ve sizler, İnsanoğlu’nun Kudretli Olan’ın sağında oturduğunu ve göğün bulutlarıyla geldiğini göreceksiniz.” Baş kâhin giysilerini yırtarak, “Artık tanıklara ne ihtiyacımız var?” dedi, “küfrü işittiniz. Buna ne diyorsunuz?” Hepsi Hz. İsa’nın ölüm cezasını hak ettiğine karar verdi.

Bazıları O’nun üzerine tükürmeye, gözlerini bağlayarak O’nu yumruklamaya başladı. “Haydi, peygamberliğini göster!” diyorlardı. Nöbetçiler de O’nu aralarına alıp tokatladı.

Petrus, aşağıda, avludayken, baş kâhinin hizmetçi kızlarından biri geldi. Isınmakta olan Petrus’u görünce onu dikkatle süzüp “Sen de Nasıralı Hz. İsa’yla birlikteydin,” dedi. Petrus ise bunu inkâr ederek, “Senin neden söz ettiğini bilmiyorum, anlamıyorum,” dedi ve dışarıya, dış kapının önüne çıktı. Bu arada horoz öttü. Hizmetçi kız Petrus’u görünce çevrede duranlara yine, “Bu adam onlardan biri,” demeye başladı. Petrus tekrar inkâr etti.

Çevrede duranlar az sonra Petrus’a yine, “Gerçekten onlardansın; sen de Celilelisin,” dediler. Petrus kendine lanet okuyup ant içerek, “Sözünü ettiğiniz o adamı tanımıyorum,” dedi. Tam o anda horoz ikinci kez öttü. Petrus, Hz. İsa’nın kendisine, “Horoz iki kez ötmeden beni üç kez inkâr edeceksin,” dediğini hatırladı ve hüngür hüngür ağlamaya başladı.

Sabah olunca baş kâhinler, ileri gelenler, din bilginleri ve Yüksek Kurul’un öteki üyeleri bir danışma toplantısı yaptıktan sonra Hz. İsa’yı bağladılar, götürüp Pilatus’a teslim ettiler. Pilatus O’na, “Sen Yahudilerin kralı mısın?” diye sordu. Hz. İsa, “Söylediğin gibidir,” yanıtını verdi. Başkâhinler O’na karşı birçok suçlamada bulundu. Pilatus O’na yeniden, “Hiç yanıt vermeyecek misin?” diye sordu, “Bak seni ne çok şeyle suçluyorlar!” Ama Hz. İsa artık yanıt vermiyordu. Pilatus buna şaştı.

Pilatus, her Fısıh Bayramı’nda halkın istediği bir tutukluyu salıverirdi. Ayaklanma20 sırasında adam öldüren isyancılarla birlikte Barabba adında bir tutuklu da vardı. Halk, Pilatus’a gelip her zamanki gibi kendileri için birini salıvermesini istedi. Pilatus onlara, “Sizin için Yahudilerin Kralı’nı salıvermemi ister misiniz?” dedi. Baş kâhinlerin Hz. İsa’yı kıskançlıktan ötürü kendisine teslim ettiklerini biliyordu. Ne var ki baş kâhinler, Hz. İsa’nın değil, Barabba’nın salıverilmesini istemeleri için halkı kışkırttı. Pilatus onlara tekrar seslenerek, “Öyleyse Yahudilerin Kralı dediğiniz adamı ne yapayım?” diye sordu. “O’nu çarmıha ger!” diye bağırdılar. Pilatus onlara, “O ne kötülük yaptı ki?” dedi. Onlar ise daha yüksek sesle, “O’nu çarmıha ger!” diye bağrıştılar. Halkı memnun etmek isteyen Pilatus, onlar için Barabba’yı salıverdi. Hz. İsa’yı ise kamçılattıktan sonra çarmıha gerilmek üzere askerlere teslim etti.

Askerler Hz. İsa’yı, Pretorium denilen vali konağına götürüp bütün taburu topladılar. O’na mor bir giysi giydirdiler, dikenlerden bir taç örüp başına geçirdiler. “Selam, ey Yahudilerin Kralı!” diyerek O’nu selamlamaya başladılar. Başına bir kamışla vuruyor, üzerine tükürüyor, diz çöküp önünde yere kapanıyorlardı. O’nunla böyle alay ettikten sonra mor giysiyi üzerinden çıkarıp kendi giysilerini giydirdiler ve çarmıha germek üzere O’nu dışarı götürdüler.

Kırdan gelmekte olan Simun adında Kireneli bir adam oradan geçiyordu. İskender ve Rufus’un babası olan bu adama Hz. İsa’nın çarmıhını zorla taşıttılar. Hz. İsa’yı Golgota, yani Kafatası denilen yere götürdüler. O’na mürle karışık şarap vermek istediler, ama içmedi. Sonra O’nu çarmıha gerdiler. Kim ne alacak diye kura çekerek giysilerini aralarında paylaştılar.

Hz. İsa’yı çarmıha gerdiklerinde saat dokuzdu. Üzerindeki suç yaftasında, ‘Yahudilerin Kralı’ yazılıydı. Hz. İsa’yla birlikte, biri sağında öbürü solunda olmak üzere iki haydudu da çarmıha gerdiler.

Oradan geçenler başlarını sallayıp Hz. İsa’ya sövüyor, “Hani sen tapınağı yıkıp üç günde yeniden kuracaktın? Çarmıhtan in de kurtar kendini!” diyorlardı. Aynı şekilde baş kâhinler ve din bilginleri de O’nunla alay ederek aralarında, “Başkalarını kurtardı, kendini kurtaramıyor,” diye konuşuyorlardı. “İsrail’in Kralı Mesih şimdi çarmıhtan insin de görüp iman edelim.” Hz. İsa’yla birlikte çarmıha gerilenler de O’nunla alay ettiler.

Öğleyin on ikiden üçe kadar bütün ülkenin üzerine karanlık çöktü. Saat üçte Hz. İsa yüksek sesle, “Elohi, Elohi, lema şevaktani” yani, “Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?” diye bağırdı. Orada duranların bazıları bunu işitince, “Bakın İlyas21’ı çağırıyor,” dediler. Ararından biri koşup bir süngeri ekşi şaraba batırdı, bir kamışın ucuna takarak Hz. İsa’ya içirdi. “Dur bakalım, İlyas gelip O’nu indirecek mi?” dedi. Ama Hz. İsa yüksek sesle bağırarak son nefesini verdi. O anda tapınaktaki perde yukarıdan aşağıya yırtılarak ikiye bölündü. Hz. İsa’nın karşısında duran yüzbaşı, O’nun bu şekilde son nefesini verdiğini görünce, “Bu adam gerçekten Tanrı’nın Oğlu’ydu,22” dedi. (…)

O gün Hazırlık Günü, yani Şabat Günü’nden önceki gündü. Artık akşam oluyordu. Bu nedenle, Yüksek Kurul’un saygın bir üyesi olup Tanrı’nın Egemenliği’ni umutla bekleyen Aramatyalı Yusuf geldi, cesaretini toplayarak Pilatus’un huzuruna çıktı, Hz. İsa’nın cesedini istedi. Pilatus, Hz. İsa’nın bu kadar çabuk ölmesine şaştı. Yüzbaşıyı çağırıp “Öleli çok oldu mu?” diye sordu. Yüzbaşıdan durumu öğrenince Yusuf’a, cesedi alması için izin verdi. Yusuf keten bez satın aldı, cesedi çarmıhtan indirip beze sardı, kayaya oyulmuş bir mezara yatırarak mezarın girişine bir taş yuvarladı. Mecdelli Meryem ile Yuse’nin annesi Meryem, Hz. İsa’nın nereye koyulduğunu gördüler.

Şabat Günü geçince, Mecdelli Meryem, Yakup’un annesi Meryem ve Salome gidip Hz. İsa’nın cesedine sürmek üzere baharat satın aldılar. Haftanın ilk günü sabah erkenden, güneşin doğuşuyla birlikte mezara gittiler. Aralarında, “Mezarın girişindeki taşı bizim için kim yana yuvarlayacak?” diye konuşuyorlardı. Başlarını kaldırıp bakınca, o kocaman taşın yana yuvarlanmış olduğunu gördüler. Mezara girip sağ tarafta, beyaz kaftan giymiş genç bir adamın oturduğunu görünce çok şaşırdılar. Adam onlara, “Şaşırmayın!” dedi, “çarmıha gerilen Nasıralı Hz. İsa’yı arıyorsunuz. O dirildi, burada yok. İşte O’nu yatırdıkları yer. Şimdi öğrencilerine ve Petrus’a gidip şöyle deyin: ‘Hz. İsa sizden önce Celile’ye gidiyor. Size bildirdiği gibi, kendisini orada göreceksiniz.’” Kadınlar mezardan çıkıp kaçtılar. Onları bir titreme, bir şaşkınlık almıştı. Korkularından kimseye bir şey söylemediler.

Hz. İsa haftanın ilk günü sabah erkenden dirildiği zaman önce Mecdelli Meryem’e göründü. Ondan yedi cin kovmuştu. Meryem gitti, Hz. İsa’yla bulunmuş olan, şimdiyse yas tutup gözyaşı döken öğrencilerine haber verdi. Ne var ki onlar, Hz. İsa’nın yaşadığını, Meryem’e göründüğünü duyunca inanmadılar. Bundan sonra Hz. İsa kırlara doğru yürümekte olan öğrencilerinden ikisine değişik bir biçimde göründü. Bunlar geri dönüp öbürlerine haber verdiler, ama öbürleri buna da inanmadı.

Hz. İsa daha sonra sofrada otururlarken Onbirler’e göründü. Onları imansızlıklarından ve yüreklerinin duygusuzluğundan ötürü azarladı. Çünkü kendisini diri görenlere inanmamışlardı. Hz. İsa onlara şöyle buyurdu: “Dünyanın her yanına gidin, Müjde’yi bütün yaratılışa duyurun. İman edip vaftiz olan kurtulacak, iman etmeyen ise hüküm giyecek. İman edenlerle birlikte görülecek belirtiler şunlardır: Benim adımla cinleri kovacaklar, yeni dillerle konuşacaklar, yılanları elleriyle tutacaklar. Öldürücü bir zehir içseler bile zarar görmeyecekler. Ellerini hastaların üzerine koyacaklar ve hastalar iyileşecek.”

Rab Hz. İsa, onlara bu sözleri söyledikten sonra göğe alındı ve Tanrı’nın sağına oturdu. Öğrencileri de gidip Tanrı sözünü her yerde yaydı. Rab onlarla birlikte çalışıyor, görülen belirtilerle sözünü doğruluyordu.

* Yeni Antlaşma, Aziz Markos I:4-6, Kitab-ı Mukaddes Şirketi Yeni Yaşam Yayınları, 2009.

Bu platformun teknik altyapısı Zekare Bilgi Teknolojileri tarafından sağlanmaktadır.