Antiklere ve Modernlere Dair Bir Parantez*
Fontenelle’in 1688 basımı Antiklere ve Modernlere Dair Bir Parantez (Digression sur les Anciens et les Modernes) adlı eseri, “bilginin gelişimi fikrini tam bir doktrin olarak formüle eden” ilk kitap olarak bilinmektedir.
Antikler ile modernler arasındaki üstünlük sorusu, eski günlerdeki ağaçların bugünkülerden daha büyük olup olmadığını bilmeye indirgendi. Eğer öyleyse geçtiğimiz yüzyıllarda Homer, Platon ve Demostenes’in eşdeğeri bulunamaz ama bizim ağaçlarımız da bu kadar büyükse onlara eşit olabiliriz.
Gelin bu paradoksu çözelim. Eğer antikler bizden daha fazla zekâya sahip idiyse, bunun sebebi o dönemdeki beyinlerin daha düzenli olması, daha sıkı ve hassas liflerden oluşması ve daha fazla hayvansal ruh içermesidir ama hangi erdeme göre beyinleri daha düzenli hale getirilmiştir? Ağaçlar da daha büyük ve güzel olmuş olabilir, çünkü doğa daha genç ve dinç idiyse, hem ağaçlar hem de insan beyinleri bu gençliği ve dinçliği hissetmiş olmalıdır.
Antiklerin hayranları, o insanların iyi zevklerin ve aklın kaynağı olduğunu, ilham kaynağı olarak tüm insanlara yol gösterdiklerini, ancak onlara hayran olduğumuz oranda akıllı olduğumuzu, doğanın bu büyük orijinal insanları üretirken kendi kendini tükettiğini ve onların farklı bir tür olduğunu söylerken biraz dikkatli olmalıdır. Fizik, bu güzel cümlelerle aynı fikirde değildir. Doğa her zaman aynı olan bir tür hamur kullanır, bu hamuru yıllardır kalıba döker ve döker. Böylece insanları, hayvanları ve bitkileri biçimlendirir. Emin olun Eflâtun’u, Demosthenes’i ve Homer’i, bizim bugünkü filozoflarımızdan, hatiplerimizden ve şairlerimizden daha güzel veya daha iyi hazırlanmış bir çamurdan yaratmamıştır.
***
Yüzyıllar, insanlar arasına doğal bir farklılık koymamıştır. Ne de Yunanistan, İtalya ve Fransa’nın birbirine çok benzeyen iklimi Yunanlılar, Latinler ve bizim aramızda kayda değer bir farka sebep olmuştur. Gördüğünüz gibi antikler ve modernler, Yunanlılar, Latinler ve Fransızlar tamamen denktir.
***
Antiklerin taraftarları, her şeyi icat ettikleri için antiklerin bizden çok daha zeki olduklarını iddia eder. Hiç de öyle değildir, bizden sadece zaman açısından öndedirler. (...) Onların yerinde biz olsaydık biz keşfederdik; onlar bizim yerimizde olsa keşfedilen şeylerin üzerine yeni şeyler eklerdi. Burada büyük bir gizem yoktur.
***
Antiklerin sahip oldukları yanlış görüşlerin, yaptıkları kötü akıl yürütmelerin ve anlattıkları aptallıkların sınırsızlığını da hesaba katıyorum. Ne olursa olsun, akla uygun herhangi bir şeye bir seferde ulaşmamıza izin vermeyen koşullar altındayız. Bundan önce uzun bir zaman boyunca her türden hata ve her seviyede küstahlık yaparak yoldan çıkmamız gerekiyordu. Bazıları, doğanın tüm oyununu, cisimlerin biçimleri ve hareketlerinden oluşurmuş gibi göstermenin basit olacağını düşünür. Ama bu görüşe varmadan önce Platon’un idea’larını, Pisagor’un sayılarını ve Aristo’nun niteliklerini denememiz gerekiyordu; tüm bunların yanlış olduğu belli olunca doğru sisteme ulaşabildik. Bence sonunda doğruya ulaşmamızın sebebi başka bir alternatif kalmaması ve mümkün olan tüm zamanı kullanmamıza izin verilmemesidir. Bulabileceğimiz yanlış fikirleri bizden önce tükettikleri için antiklere borçluyuz; onların hatalara ve cehalete ödedikleri bedellerin mutlaka ödenmesi gerekiyordu ve bizim için zemini temizleyenlere bu yüzden şükran duymalıyız. (…)
Felsefenin temeli olan ve diğer her şeyi etkileyen akıl yürütme yöntemi bu yüzyılda büyük oranda mükemmelleştirilmiştir. (...) Bence, bize öğrettiği o doğru kurallara göre incelendiğinde önemli bir kısmı yanlış veya çok belirsiz olan kendi felsefesinden bile daha önemli olan bu yeni akıl yürütme yöntemini ortaya koyan Descartes’tır. Sadece fizik ve matematik alanındaki değil, din, ahlak ve eleştiri alanlarındaki iyi çalışmalarımıza da bugüne kadar neredeyse hiç bilinmeyen bir kesinlik ve hassaslık hâkimdir.
Ben eminim ki bu çalışmalar daha da ileri gidecek. (...) Bir gün biz de antik olacağız; bizden sonraki nesillerin, kendi sıraları geldiğinde, özellikle en zor ve üzerinde en az çalışılmış olan ve diğerlerinden ayrı duran bir bilim olan akıl yürütme yönteminde bizi düzeltmeleri ve hatta aşmaları çok doğal değil mi?
***
Şüphesiz doğa Cicero’nun ve Titus Livius’un kafalarını nasıl biçimlendirdiğini mükemmelen hatırlıyordur. Doğa her yüzyılda potansiyeli büyük adamlar yaratır ama her yüzyıl bu kişilere yeteneklerini kullanma izni vermeyebilir. Barbar istilaları, bilim ve sanata tamamen düşman veya pek az ilgi gösteren hükümetler, Çin’de anatominin gelişmesini engelleyen, kadavralara duyulan saygı gibi sonsuz sayıda farklı biçim alabilen önyargılar ve fanteziler, evrensel savaş koşulları ve benzeri durumlar sıklıkla uzun zevksizlik ve cehalet dönemlerine sebep olmuştur.
***
Tüm yüzyılların insanları ile tek bir insan arasında az önce yapmış olduğumuz karşılaştırma, genişletilerek antikler ile modernler arasındaki soruya uygulanabilir. İyi eğitilmiş bir zihin, yani önceki yüzyılların tüm zihinlerinden oluşan bir zihin, zamanın başından bu yana biçimlendirilmiş demektir. Bu nedenle, dünyanın ilk gününden bugüne kadar yaşayan bir insan, çocukluğunu hayatın en acil çözüm bekleyen ihtiyaçlarıyla uğraşarak geçirmiştir; gençliğinde şiir ve belagat gibi hayal gücü gerektiren şeylerde başarılı olmaya başlamış ve böylece ateş kadar güçlü olmasa da akıl yürütmeye başlamıştır. Artık olgun bir insan olmuştur, daha güçlü biçimde akıl yürütmüş ve hiç sahip olmadığı kadar çok ışığa sahip olmuştur. Savaş tutkusu onu meşgul etmemiş ve sonunda geri döneceği bilimleri önceden küçümsememiş olsa çok daha fazla gelişmiş olabilirdi.
Böylesine olası bir karşılaştırmanın mantıksal sonuçlarına ulaşamamak büyük şanssızlık, ancak bu insanın asla yaşlılık dönemi olmayacağını itiraf etmeliyim; her zaman gençliğe uygun ve olgunluk çağına uygun birçok şeyi yapmak için aynı derecede güçlü olacak. Yani alegoriyi bir kenara bırakırsak, insanlar asla yozlaşmayacak ve yüzyıllar boyunca iyi zihinlerin sağlam görüşleri birbirinin üzerine inşa edilecek.
***
Bu yüzyılın büyük insanları, gelecek nesiller için gayet hayırseverce hisler besliyorlarsa, onlara eski nesillere asla çok fazla hayran olmamaları ve en az onlar kadar hevesli olmaları konusunda uyarıda bulunmalıdır. Antiklere aşırı hayran olmak kadar şeylerin gelişimini engelleyen ve zihinleri sınırlayan başka bir şey yoktur. İnsanlar Aristo’nun otoritesi önünde eğildiklerinden ve gerçeği doğada değil, sadece onun gizemli yazmalarında aradıklarından sadece felsefe gelişmemekle kalmamış, anlaşılmaz idea’ların dipsiz derinliklerine düşmüştür ve buradan ancak çok büyük zorluklarla çıkartılabilmiştir. Aristo asla gerçek bir felsefe üretememiş ve bir felsefenin ortaya çıkmasını da başarıyla engellemiştir. İşin kötü yanı, uzun zaman önce insanlar arasında oluşan böylesi bir fanteziyi yıkmak, saçma olduğu anlaşıldıktan sonra bile çok uzun sürmüştür. İleride bir gün insanların Descartes’tan bu biçimde etkilenmesi ve onu Aristo’nun yerine koyması da neredeyse bu derecede sakıncalı olacaktır.
* Ouvres Diverses de M. de Fontenelle, La Haye: Gosse & Neaulme: 1728, cilt II, s. 125, 127-130, 133-134, 137.