Monarşiyi Büyük Yapan Şey Nedir?
William Shakespeare (1564-1616) genel olarak politika teorisyeni olarak tanınmaz ve dar anlamda düşündüğümüzde zaten öyle değildir. Ancak I. Elizabeth döneminde yaşayan aklı başında hiçbir İngiliz, İskoçya Kraliçesi Mary’nin asılması ve İspanyol donanmasının yarattığı tehdit gibi büyük olaylara tamamen kayıtsız kalamamıştır. Shakespeare’in belki de en belirgin özelliği massetme konusundaki yeteneğiydi; Rönesans düşünürlerinin politik görüşlerini neredeyse emmiş ve bunları o güçlü, dramatik hayal gücüne enerji sağlamak için kullanmıştır. Şairin neredeyse tüm eserlerinde görülen sosyal yapı, devletin gücü ve vatanseverlik hakkındaki söylevler, özellikle de On Dördüncü ve On Beşinci yüzyıl İngiliz hükümdarlarıyla ilgili “tarihi oyunları” bu yüzden Elizabeth dönemi İngiliz insanının görüşlerini yansıtır.
Sosyal Ve Politik Düzene Dair*
(Truva’daki Yunan kuşatması kötüye giderken, hatta yarılması tehlikesi mevcutken Kral Agamemnon inatçı duvarların dışındaki ordugâhında savaş konseyini toplar. Strateji konusundaki çeşitli görüşler söylendikten sonra Yunan liderlerin en kurnaz olanları bugüne kadar neyin ters gittiğini açıklamaya başlarlar.)
Şu diyeceklerimden kurtulsaydık,
Troya çoktan temelinden yıkılmış,
Büyük Hektor’un kılıcı çoktan sahipsiz kalmış olurdu.
Bizde başa bağlılık, üste saygı kalmadı.
Bakın şu ovadaki Yunan çadırlarına;
Hepsi nasıl boşsa birliklerin de öyle başı boş.
Kumanda yeri bir arı kovanına benzemedikçe,
Herkes vargücünü oraya bağlamadıkça,
Nasıl bal beklenir bu petekten?
Bir yerde baş belli olmadı mı,
En değersizler değerli gibi görünür.
Gökler, yıldızlar ve bu dünya,
Büyük bir düzen içinde,
Başa, sıraya, mevkiye, yola, yordama, ölçülere, mevsimlere,
Şekillere, görevlere, geleneklere saygı gösterirler.
İşte onun için güneş, hepsinin ortasında,
Bütün ihtişamıyla tahtına oturmuştur.
Onun şifalı gözü, uğursuz yıldızların
Zararını önler ve bir kralın fermanı gibi,
Hiç şaşmadan, iyiye de kötüye de ulaşır.
Ama yıldızlar, başıboş bir kargaşalığa düştü mü,
Vebalar, belalar, kavgalar başlar:
Deniz kudurur, yeryüzü sarsılır, rüzgârlar boşanır.
Korkular, sapıtmalar, kanlı hadiseler,
Varlığın birliğini ahenkli huzurunu altüst eder,
Her şey çığırından çıkar, dağılır parçalanır,
Kökünden bozulur dünyanın düzeni,
İnsanları yükseklere ulaştıran o merdiven
Bir sarsıldı mı, iş çıkmaza girmiştir.
Başa saygı kalmazsa, topluluklar,
Mekteplerde sınıflar, şehirlerde loncalar,
Ayrı kıyılar arasında rahatça alışveriş;
Büyük evlat hakları,
Yaş, taht, taç, nam, nişan hakları,
Bütün bunlar nasıl yerli yerinde durur artık?
Saygı sıra gözetme, tellerin düzenini boz,
O zaman seyreyle gümbürtüyü!
Her şey birbirine girer;
Uslu uslu akan sular yataklarından taşar,
Cıvık çamura boğulur bu sapasağlam toprak;
Kuvvetli zayıfı ezer,
Azgın evlat babasını öldürür,
Zorbalık hakkın yerine geçer;
Daha doğrusu, adaletin uzlaştığı haklı haksız
Birbirinden ayırt edilmez olur,
Adalet namına da bir şey kalmaz.
O zaman kuvvet hırs olur, hırs da açgözlülük,
Ve bu açgözlülük, kuvvetle hırsın yardımıyla
Bir kurt gibi dünyaya saldırır, her şeyi yer yutar
Sonunda da kendini kemirir.
İşte büyük Agamemnon, düzene kıyılınca,
Ardından gelecek kargaşalık budur.
Düzen hiçe sayıldı mı, insan yükselmek istedikçe,
Her adımda geri gider
Baştaki bir alttakini saymaz olur,
Onu da bir alttaki, onu da bir alttaki;
Böylece ilk yanlış adımı atana bakarak,
Herkes kendi üstündekini horgörür;
Bu horgörme, soluk, kansız, cansız,
Bu kıskançlık illetine döner.
İşte Troya’yı ayakta tutan bizim bu illetimizdir,
Kendi kanı canı değil...
Uzun sözün kısası,
Kendi gücüyle değil, bizim zaafımızla yaşıyor Troya.
* William Shakespeare, Troilus ve Cressida, Perde I, Sahne III.
Krallığa Dair*
(İrlanda’ya yaptığı bir seferden geri dönen Kral Richard, Galler kıyılarında Aumerle tarafından karşılanır ve kendisine kralın kuzeni Henry Bolingbroke’un -müstakbel Kral IV. Henry- güçlü bir isyancı ordunun başına geçtiği bildirilir. Kralın cevabı asil bir Tudor gizemi içerir.)
Karamsar kuzen, bilmez misin ki,
Güneş akşam olup öbür yarımküreyi aydınlattığında,
Haydutlar ve hırsızlar ortaya çıkar,
Çekinmeden cinayet işler, soygunlar yaparlar.
Ama güneş yeryuvarlağının ardından çıkıp
Aydınlatınca mağrur çamların tepelerini
Ve suçluların barındığı tüm delikleri,
Cinayetler, ihanetler ve iğrenç günahlar,
Alınınca sırtlarından gecenin pelerini,
Çırılçıplak ortada kalır, birbirlerine bakıp ürperirler.
Aynı şekilde, biz dünyanın öbür tarafını aydınlatırken,
Gecenin keyfini çıkaran bu hırsız, bu hain Bolingbroke,
Doğudan, tahtımızda yükseldiğimizi görecek,
İhanetleri yüzünü kızartacak,
Günün aydınlığını görmeye dayanamayacak,
Günahları aklına gelip korkudan titreyecek.
Fırtınalı denizlerin tüm suları bile
Krala sürülen kutsal yağı çıkartamaz,
Hiçbir ölümlü Tanrı’nın vekilini tahttan indiremez.
Bolingbroke’un altın tacımıza kılıç çekmemesi için
Topladığı her adama karşılık Tanrı, Richard’ına cennetten
Bir kutsal melek yollayacak. Melekler savaşırsa,
Haksızlar yenik düşer, çünkü Tanrı hep haklıdan yanadır.
(Daha sonra, çok daha farklı biçimde, takipçileri tarafından terk edilen ve yenilgiyle ve esaretle yüz yüze gelen hükümdar, kralların kaderini yansıtır.)
Mezarlardan, solucanlardan ve mezar taşlarından söz edelim,
Toprak kâğıdımız olsun ve yağmur gibi akıttığımız
Gözyaşlarımızla yeryüzünün bağrına acımızı yazalım.
Celladımızı seçip vasiyetlerimizi konuşalım –
Ama hayır. Ne bırakabiliriz toprağa bedenlerimizden başka?
Malımız, canımız, her şeyimiz Bolingbroke’un,
Bizim diyemiyoruz ölümden ve kemiklerimizi örtecek
Bir parçacık topraktan başka hiçbir şeye.
Tanrı aşkına hadi yere oturup
Kralların hüzünlü öykülerini anlatalım –
Nasıl azledilmiş bazıları ya da savaşta öldürülmüşler,
Nasıl bazılarına öldürdükleri kralların ruhları görünmüş,
Nasıl bazılarını karıları zehirlemiş, bazıları uykuda katledilmiş,
Hepsi de cinayete kurban gitmiş.
Çünkü ölümlü kralın tacında
Ölüm hüküm sürer; evet bu soytarı orada yaşar,
Kralın yüceliğini küçümser, onu alaya alır,
Kısa bir konuşma yapmasına,
Bir küçük sahne kral rolü oynamasına,
İnsanları korkutmasına, bakışlarıyla öldürmesine izin verir;
Sanki yaşamımızı barındıran bedenimiz
Ele geçirilmez bir kaleymiş gibi boş bir güven aşılar ona;
Böyle dalgasını geçtikten sonra bir gün gelir ve bir iğneyle
Deler duvarını şatonun, sonra – krala güle güle!
Giyin şapkalarınızı, saygı göstererek
Et ve kemikten bir faniyle alay etmeyin.
Bırakın gelenekleri, biçimciliği ve resmiyeti,
Hep yanlış tanıdınız beni.
Ben de sizin gibi ekmekle beslenirim, acıkırım,
Acı duyarım, dostlarımı özlerim.
Böyle ihtiyaçları olan birine nasıl kral diyebilirsiniz?
(II. Richard’ın halefi ve kuzeni olan IV. Henry, kendi kraliyet itibarı ve onun nasıl koruyacağı konusunda kendine özgü fikirlere sahiptir. Konuşmasında avare oğluna, müstakbel V. Henry’ye bu konuda ders vermeye çalışır.)
Seni Tanrı bağışlasın! Ama Harry,
Zevklerine şaşmamak elde değil.
Atalarının uçuş yoluna tümüyle aykırı yönde kanat çırpıyorsun.
Başıboşluğun yüzünden Meclis üyeliğini kaybettin
Ve yerini kardeşin aldı.
Saray halkının ve soyumdan gelen prenslerin
Gönlünde yabancı kaldın.
Geleceğinle ilgili umutlar,
Beklentiler yıkıldı. Şimdi herkes kâhin olmuş
Düşüşünü bekliyor artık.
Eğer ben senin kadar bıraksaydım kendimi,
Âlemin diline düşseydim,
Vaktimi ayaktakımıyla geçirseydim,
Halk beni tahta çıkarır mıydı sanıyorsun?
Krala sadık kalır, beni de,
Adsız, sıradan bir insan olarak,
Sürgünde bırakırlardı.
Oysa seyrek göründüğüm için,
Ne zaman dışarı çıksam gözler bana dönerdi;
Kuyrukluyıldız görmüş gibi,
Herkes çocuklarına beni gösterirdi:
“İşte bu o,” derlerdi; bir kısmı da,
“Hangi, hangisi Bolingbroke?” diye sorardı.
Böylece, Tanrı katındanmış gibi bir tavır takındım
Ve öyle alçakgönüllü bir kimliğe büründüm ki
İnsanların gönüllerinden sadakat,
Dudaklarından, taçlı kralın önünde bile,
Beni selamlayan çığlık ve haykırışlar kopardım.
Kendimi hep böyle canlı ve diri tuttum.
Varlığım, bir piskopos kaftanı gibi,
Her görüldüğünde hayranlık uyandırdı.
Ortaya çıkışlarım seyrek fakat görkemli olurdu.
* William Shakespeare, II. Richard, Perde III, Sahne 2; IV. Henry, Bölüm I, Perde III, Sahne 2.
Zafer Ve Vatanseverliğe Dair*
Tahta çıktıktan sonra, Kral IV. Henry’nin haylaz oğlu Britanya’nın tarihindeki en büyük askeri kahramanlardan biri haline gelir. 1415’te küçük bir orduyla Manş Denizi’ni geçerek Agincourt’ta Fransızlara karşı ezici bir zafer kazanır. Seçilen aşağıdaki bölümde Shakespeare izleyicileri savaşın arifesinde İngilizlerin ordugahına götürür ve kralın, ordularının çok zayıf olmasından dolayı korkan yardımcılarına cevabını gösterir.
Ah, şimdi yanımızda, İngiltere’de
İşsiz bekleyen erlerden on bin kadarı
Yanımızda olsaydı!
Kimdi bu dileği dile getiren?
Kuzenim Wastemoreland mıydı? Hayır sevgili kuzen,
Eğer kaderimizde ölmek varsa, ülkemize yeterli
Kaybı verdirmiş olacağız ama eğer sağ kalırsak
Bu onuru az sayıda kişi ile paylaşmış olacağız.19
Tanrı aşkına. Ne olur, bir er daha isteme.
Tanrı bilir, ben ne altına düşkünüm
Ne de birinin benden yemesine aldırırım.
Başkaları giysilerime sahip çıksa da aldırmam
Böyle gösterişe benim içimde yer yoktur.
Ama onur için kıskançlık duymak eğer
Bir suç sayılırsa, ben yaşayanların arasında
En büyük suçlu sayılırım. Hayır, sevgili
Kuzen, İngiltere’den tek kişi isteme. Tanrı bize
Huzur versin. Böylesine bir onurdan
Bir tek kişinin bile fazla pay almasını istemem.
Bu benim umudumdur. Hayır, bir kişi bile isteme!
Aksine Wastemoreland, Tanrı’dan niyaz etmelisin!
Bu savaşa yüreği yetmeyen varsa, hemen
Ayrılsın aramızdan. Ona geçit hakkı verilmelidir.
Yol hakkı olarak cebine altın da koyulmalıdır.
Bizimle birlikte ölüme gitmek istemeyen
Birisinin yanında ölmeye razı olamayız.
Bugün Crispian Yortusu günüdür,
Bugünü yaşayıp da yurda sağ dönecekler
Bugünü her zaman ayakta karşılayacaktır
Ve Crispian adı ile gurur duyacaklardır.
Bugüne tanık olup yaşlanacak kimseler
Her yıl bugün daha olmadan dostlarına
“Yarın Aziz Crispian günü,” diye seslenecek
Ardından gömleğini çıkartıp yara izlerini gösterecek!
Yaşlılar geçmişi unutur. Her şey unutulabilir.
Ama bugün gösterdikleri kahramanlıkları
Her zaman gururla anımsayacaklardır. Ve adlarımız
Her evde, dillerin pelesengi olacaktır:
Kral Harry, Bedford ve Exeter,
Warwick, Talbot, Salisbury ve Gloucester,
Taşan kadehlerle hep yeniden anılacaklardır.
Her iyi adam bu öyküyü oğluna aktaracak
Ve Aziz Crispian Yortusu dünyanın sonuna dek
Hiçbir zaman anılmadan geçilmeyecektir.
Ve bizler de birlikte anılacağız –
Biz, birkaç kişi, biz mutlu kişiler, biz kardeşler
Zira bugün savaşta yanımda kanını akıtacaklar
Ne kadar kötü kişi bile olsalar, kardeşim olacaklardır
Bugün onların durumunu düzeltecektir;
Ve şimdi İngiltere’de yataklarında olan beyzadeler
Burada bulunmadıkları için talihlerine küseceklerdir
Ve Aziz Crispian gününde bizimle savaştıklarını
Dile getirenlerin yanında erkekliklerinden utanacaklardır.
* William Shakespeare, V. Henry, Perde IV, Sahne III.