Fransa İngiltere’den Ne Öğrenebilir?*
>Yukarıdaki Descartes ve Newton tartışması Voltaire’in 1733 tarihli ünlü İngiltere Mektupları adlı kitabındaki malzemenin yalnızca bir kısmıdır. Bu kitapta yazar ayrıca kendi vatandaşlarına gayet açık bir biçimde Britanya toplumunun ve hükümetinin erdemlerini över. Çağdaşı Montesquieu gibi, Voltaire’in aşırı iyimser olduğu, Manş Denizi’nin öbür yanını toz pembe gördüğü, buna karşın, İngiltere övgüsünün Fransa’daki koşullarının eleştirilmesi bakımından çok faydalı olduğu söylenir.
İngiltere Parlamentosu’nun üyeleri kendilerini eski Romalılarla karşılaştırmaktan hoşlanırlar.
Kısa süre önce Bay Shippen, Avam Kamarası’nın açılışını şu sözlerle yapmıştır: “İngiltere halkının majestesi incinecek.” İfadenin tekil olması birçok kişiyi güldürmüştür ama bu centilmen hiç endişelenemedi ve kararlı bir ses tonuyla aynı sözleri tekrarladı ve gülüşmeler kesildi. Benim fikrime göre, İngiltere halkının majestesinin Roma halkıyla hiçbir ilişkisi yok, hükümetleri arasında da hiçbir ilinti mevcut değil.... Romalılar asla bu kadar dehşet verici din savaşları yaşamadılar, kendini sabra ve tevazua adamış vaizler için ne iğrenç bir durum. Marius ve Sula, Caesar ve Pompey, Anthony ve Agustus asla rahiplerin gömleklerini cüppelerinin üzerine mi, altına mı giyeceğini veya kehanette bulunmak için kutsal tavukların yiyip içmesine mi, sadece yemesine mi izin verilmesi gerektiğini tartışarak kılıçlarına sarılıp dünyayı alevler içinde bırakmadılar.11 İngilizler önemsiz konulardaki tartışmalar yüzünden kanunları uyarınca insanları birbiri ardına astılar ve düzenli savaşlarda birbirlerini parçaladılar. (...) Ama sanırım bir daha asla böyle aptalca davranmayacaklar, çünkü kendi acıları sayesinde akıllanmış görünüyorlar; artık kendi içlerindeki bazı fanatiklerin bir zamanlar yaptığı gibi, bazı kıyaslar yüzünden birbirlerini öldürme yönünde bir eğilimleri olduğunu sanmıyorum.
Ama Roma ve İngiltere arasındaki çok daha temel bir fark, İngilizlere çok büyük bir avantaj sağlıyor – Roma’daki iç savaşlar köleliği getirdi, İngiltere’de ise özgürlüğü. İngilizler krallarına başkaldırarak onların gücünü kısıtlamayı başaran ve bir dizi mücadele sonunda hükümdarın iyilik yapmak için yeterince kuvvet sahibi olup kötülük yapma yeteneğinin kısıtlandığı, akılcı bir hükümet kurabilen bu dünyadaki tek millet; burada asiller asla cüretkar değil ama köle de değiller; insanlar ise hiçbir karışıklık olmadan yönetime katılıyorlar.12
Lordlar Kamarası ve Avam Kamarası kralın sahip olduğu yasama gücünü paylaşıyorlar, Romalılarda böyle bir denge yoktu. Roma soyluları ve avamı sürekli değişiyordu ve bunları uzlaştıracak hiçbir ara güç yoktu. Avamla hiçbir şey paylaşmadıkları için suçlu ama gururlu, adaletten uzak Roma Senatosu, avamı ülke yönetiminden uzak tutmak için uzak ülkelerdeki savaşlardan başka bir bahane bulamıyordu. Onlar avamı vahşi bir hayvan gibi görüyordu; komşulara karşı tasmasını gevşetiyor, böylece efendilerine itaat etmelerini sağlıyorlardı. Bu yüzden Roma hükümetinin en büyük hatası onları fatihler haline getirmekti. Evlerinde mutsuz olduklarından dünyaya saldırıp onu ele geçirmeye çalışıyorlardı, sonunda birlikleri diğer insanları köleleştirene dek.
İngiltere hükümeti asla bu kadar büyük zaferler peşinde değil, sonu da onlar kadar ölümcül olmayacak. İngilizler fetih ateşinin görkemli ahmaklığına kapılmıyorlar, sadece komşularının fethetmesini engelliyorlar. Sadece kendi özgürlüklerini kıskançlıkla korumuyorlar, diğer ülkelerin de özgürleşmesini istiyorlar. İngilizlerin XIV. Louis’ye çılgınca kızmalarının nedeni, sadece hırslı olması ve hiçbir çıkar sağlamayacağı halde kendilerine savaş açması.
İngilizler kesinlikle özgürlüklerini çok büyük bir bedel ödeyerek satın aldılar ve kan denizlerini zorlukla aşarak keyfi gücü o sularda boğdular. Diğer milletler de büyük facialar yaşadılar ve çok kan döktüler ama özgürlüklerini korumak için döktükleri kanlar onları daha da köleleştirdi. (...)
Fransızların İngiliz milletine yaklaştığı tek nokta, hükümdarlığı döneminde talihli olsaydı tebaasına yapacaklarını tebaasının ona yaptığı Kral I. Charles’ın öldürülmesidir. Bir yana düzenli bir savaşta yenilen, tutsak edilen, yargılanan, mahkûm olan ve Westminster Hall’da idam emir verilen, sonunda da başı kesilerek öldürülen I. Charles’ı koyun; diğer yana da din işleri memuru tarafından taç giyme töreninde zehirlenen İmparator VII. Henry’yi, bir keşiş tarafından bıçaklanan III. Henry’yi, kendisine karşı, birçoğu gerçekleştirilen ve sonuncusu hayatına mal olan otuz suikast planlanan IV. Henry’yi13 koyun. Tüm bu namussuz çabaları koyun ve tartın.
* Voltaire, İngilizlere Dair Mektuplar (New York: The Collier Pres, 1910), s. 86-89