Hangi Kitaplar Yasaklanmalıdır?
John Milton (1608-1674), İngiltere’nin epik şairidir. Ayrıca kendi yüzyılının en önemli politik sözcülerinden biridir. Cambridge’de eğitim almış ve diğer kıtalara seyahat etmiş olduğundan Kral I. Charles’a karşı parlamentonun ve Püriten asilerin davasını temsil edecek üstün bir donanıma sahip olmuştur. Savaşırken silah olarak basılı kelimeleri tercih ettiğinden yayınları düzenleyen kanunlar Milton için can alıcı bir öneme sahiptir. Yazılı fikirlerin genel olarak düzenlenmesi yönündeki yüz yıllık arkaplana rağmen, isyanın başlangıcı basın özgürlüğü yönünde coşkun bir karşı çıkışa şahit olmuştur. Ancak 1643 Haziranı’nda parlamentonun kendisi kitaplar ve gazeteleri sıkı bir sansür getiren bir kanun çıkartmıştır. Ertesi yıl resmi izin alınmadan çıkartılan Areopagitica adlı kitapçık, John Milton’un İngiltere Parlamentosu’na hitaben yaptığı, lisans almadan basma özgürlüğü konulu konuşmayı içerir. Kitabın başlığı antik Atina’daki büyük konseye, Areopagus’a iltifat eden bir atıftır, ancak denemenin içeriği hem Lordlar hem de Avam Kamarası üyelerini kargaşaya sürüklemiştir.
Areopagitica*
İngiltere Parlamentosu’na:
“Gerçek özgürlük odur ki, özgür doğmuş insanlar,
Halka öğüt vermek için konuşabilmeli özgürce,
Bunu yapabilen ve yapmak isteyen büyük övgüleri hak eder;
Ne yapabilen, ne de yapmak isteyen korur sessizliğini:
Böylesi bir devletten daha adili var mıdır?”
Euripides
Kiliseyle birlikte devletin en büyük kaygısı, tıpkı insanlar gibi, kitapların da kendilerini kötülemesini ihtiyatlı biçimde izlemek ve sonrasında onları suçlu bulup toplatmak, suçluları hapsetmek ve en sert biçimde adalete teslim etmektir, bunu inkâr etmiyorum; kitaplar, tamamen ölü şeyler değildir, kendileri de bir semeresi oldukları o ruh kadar faal bir hayat özüne sahiptir; hayır, kendilerini besleyen o canlı zekânın en saf etkisini ve özetini sanki küçük bir şişedeymiş gibi saklayıp koruyorlar. Kitapların o efsanevi ejderha dişleri kadar canlı ve onlar kadar çok bereketli olduğunu biliyorum; oraya buraya saçıldıklarında, silahlı adamların boy verme ihtimali söz konusu. Ancak, diğer yandan, ihtiyatlı olunmadığı takdirde, bir kitabı öldürmek, bir adamı öldürmekle eşdeğer sayılır; bir insanı öldüren akıllı bir yaratığı, Tanrı’nın suretini öldürmüş olur ama iyi bir kitabı öldüren aklın kendisini, Tanrı’nın görünen suretini öldürmüş olur. Yaşayan insanların çoğu dünya için bir yüktür ama iyi bir kitap, bu hayatın ötesinde başka bir hayat amacıyla mumyalanmış asil bir ruhun hayat veren değerli kanıdır.... Bu nedenle, halkın içindeki insanların yaşayan emeklerini neyle suçlayacağımızı belirlerken ve insanların kitaplarda korunan, saklanan deneyimlerle dolu hayatlarını ortaya dökerken, temkinli hareket etmemiz gerekir; zira bu yüzden bazen bir cinayetin işlenebileceğini, belki şehit verileceğini görmekteyiz, hatta bu zannı genişletecek olursak, bir tür katliam olabilir. Bu katliamda, infaz, sadece esaslı bir hayatı katletmekle kalmaz, semavi ve beşinci duyuya, yani bizzat aklın kendisine de bir darbe vurur; tek bir hayatı değil ölümsüzlüğü katleder. (...)
Bu vasıtayla günahı kovabileceğimizi düşünelim; günahı ne kadar kovarsak erdemi de o kadar kovacağımızı görürüz, çünkü ikisinin de meselesi aynıdır bu meseleyi ortadan kaldırırsak her ikisini de ortadan kaldırırız. Bu durum ölçülü, adil ve ılımlı biçimde hükmetmesine rağmen, önümüze tüm arzulanabilir şeyleri süren ve bize tüm sınırların ve doyumların ötesine geçebilecek bir zihin bahşeden Tanrı’nın yüksek takdirini haklı çıkarır. Öyleyse neden erdemleri sınamak ve gerçeği ortaya çıkarmak için kitapların bize özgürce sunduğu vasıtaları kısaltıp sınırlandırarak, Tanrı’nın ve doğanın tutumuna tamamen zıt bir biçimde davranalım? (...)
Son olarak, eğitimli kişilerin ve eğitim almakta olanların başına musallat ettiği o büyük manevi yıkıntının ve hakaretin yarattığı açık zararı iyileştiremez. (...) Eğer bu yüzden, parayla çalışan ve öğreniyormuş gibi yapan güruhun değil ama çalışmak için doğduğu ve kendisi için öğrenmeyi istediği açık olan, para için veya başka bir amaç için değil, Tanrı’ya ve gerçeğe hizmet için ve belki biraz da kalıcı bir şöhret ve Tanrı ve iyi insanlar tarafından, yayımlanan eserleri insanlığın durumunu iyileştirecek olanların ödülü olarak sunulacak sürekli bir övgü istediği için öğrenmek isteyen, özgür ve becerikli kişilerin eğitim görmesinin engellenmesine tamamen ve tedirgin biçimde isteksiz olursanız biliniz ki, eğitimli olduğu herkesçe bilinen ve şimdiye dek bir kabahat işlememiş birinin dürüstlüğüne ve hükümlerine güvenmeyerek bir vasi ve müfettiş olmadan zihnindekileri bastıramayacağını söylerseniz, bir hizip veya yolsuzluk amacıyla yola çıkmadığı sürece, özgür ve bilgili bir ruhta yaratılabilecek en büyük gücenmeye neden olur ve ona en büyük hakareti etmiş olursunuz. (...)
Hiziplerden ve mezheplerden sürekli şikâyet eden ve düsturlarından farklı düşünen kişilerin varlığını bir faciaymış gibi gösterenler olacaktır. (...) Onlar asıl sorun çıkarıcılardır ve birliği bölenlerdir; kendileri görevlerini ihmal eder ve başkalarının da gerçeğin gövdesinin ihtiyaç duyduğu, ondan ayrılmış parçaları birleştirmesine izin vermezler. (...)
İngiltere’nin Lordları ve Avam Kamarası Üyeleri! Nasıl bir milleti yönetmekte olduğunuzu düşünün: Yavaş ve donuk değil, hızlı, yetenekli ve keskin bir ruha sahiptir bu insanlar; icatlar yapmaya hazır, söylevler karşısında kurnaz ve dayanıklıdırlar ve insan kapasitesinin erişebileceği en yüksek noktadan hiç de aşağıda değildirler. (...)
Bu durumda ne yapmanız gerekir, bu çiçek açan bilgi ekinlerini, bu şehirde ortaya çıkmış olan ve her gün yeniden parlayan ışıkları önleyecek misiniz? O zengin kıyafetlerin içindekilerin izin verdiğinden başka şey bilemeyip zihinlerimiz yeniden açlıkla karşı karşıya kalsın diye bu ekinlerin ve ışıkların üzerine yirmi spekülatörden20 oluşan bir oligarşi mi yerleştireceksiniz? Bana inanın Lordlar ve Vekiller! Böylesi bir baskı kurulmasını öğüt verenler sizi baskı altına almak kadar kötü bir iş yapmış olur; neden böyle olduğunu hemen anlatacağım. Bu özgürce ve özgürce okuma meselesinin doğuran dolaysız nedenleri bilmek için sizin ılımlı ve özgür ve insancıl hükümetinizden daha doğru bir seçim yapılamazdı; siz Lordlarım ve Vekillerimin yiğitçe ve mutlu edici öğütlerini bize sağlayan şey hürriyettir; hürriyet bütün büyük anlayışların yardımcısıdır; bize politik haklarımızı veren ve anlayış kapasitemizi artırıp yükselten şey hürriyettir. Artık kendinizi, gerçek hürriyetin kurucularını ve âşıklarını hürriyetten mahrum etmeden bizi daha az yetenekli, daha az bilgili, doğruyu takip etme konusunda daha az istekli yapamazsınız. Yeniden bizi bulduğunuz gibi cahil, hayvansı, biçimci ve köleler gibi olabiliriz ama bunun için önce siz, bizi kendisinden kurtardığınız kişiler gibi baskıcı, keyfi hareket eden ve tiranca hükmeden kişiler olmalısınız. (...) Adil dokunulmazlıkları savunmayı ayıplamasam da aslında kendi huzurumu tercih ederim, keşke tüm mesele bu olsaydı. Bana bütün hürriyetlerden önce bilme, ifade etme ve vicdanıma uygun biçimde özgürce tartışma hakkı veriniz.
* John Milton, Areopagitica ve Diğer Yazıları, New York: Book League of America, 1929, s. 8-9, 30-31, 34-35, 50-51, 57-58.