Alman Sömürge Politikasının İlk Girişimleri*
Aşağıdaki bölümler, Treitschke’nin Die ersten Versuche deutscher Kolonialpolitik (1884) adlı denemesinden alınmıştır. Bir gazete için (Schrift zur Tagespolitik) broşür olarak yazılmasına rağmen, o dönemde büyüyen “bütünleştirici milliyetçilik” ve milliyetçilik ile sömürgeci emperyalizm arasındaki ilişki hakkında mükemmel bir örnektir.
Çözülmekte olan ve demode parti sistemimize borçlu olduğumuz fikirlerin ne kadar karışık olduğu, en çok bugünkü gençlerin yaşlılardan çok daha muhafazakâr biçimde düşündüğü yönünde genel kabul gören fikirde göz alıcı biçimde kendini gösterir. Bazıları bundan dolayı sevinçlidir, diğerleriyse bundan şikâyet eder ve gerici öğretmenlerin kötücül yeteneklerini suçlarlar ama olgunun kendisi neredeyse asla sorgulanmaz. Bu neredeyse imkânsızdır. Dünya durdukça gençler yaşlılardan daha özgür fikirli olacaktır, çünkü bugünde yaşadıklarından daha çok gelecekte yaşama şanslı ayrıcalığına sahiptirler ve bu doğal kanunun geçerliliğini kaybettiğini varsaymayı haklı gösterecek hiçbir kanıt yoktur. Büyümekte olan yarış eski liberalizmin sloganlarıyla kaygısızca geçiştiriliyorsa, bu sadece yeni ideallere sahip yeni bir çağın gelmesi demektir. Çünkü çocukluğundan beri üzerinde Sedan’ın9 güneşi parlayan bu genç adamlar için ulusal gurur, artık babaları için olduğu gibi, mücadeleyi ve çok çalışmayı ifade etmez, aksine, doğal bir tutkudur; bu gençlerden her biri, yaşlı insanlarda sadece ayrıksı güçlü karakterli kişilerin yaptığı gibi, neşeli bir inanç içinde “Deutschland Deutschland über Alles”10 marşını söylerler. Yaşlılar için başlıbaşına bir amaç olan parlamenter haklar adına mücadele onlar için sadece amaçlarına götüren bir vasıtadır. Bu gençlerin tutkuları gözlerinden akan uykuyu temizleyen genç bir deve benzer; o, güçlü kollarını insanoğlunun medeniyetini geliştirmek için kullanmaya ve Alman adını tüm dünya için bir an önce korkunç ve sevilen bir isim haline getirmeye karar vermiştir. Ağustos ayında bayrağımızın Angra Peguena sahilinde ve Kamerun’da dalgalandığı ve böylece Almanya’nın bağımsız bir sömürge politikası yolunda mütevazı ama kararlı bir adım atmak için riske girdiği haberi Alman gençliğinde bir elektrik şokuymuşçasına etkili olmuştur.
Avrupa kıtasının ortasındaki zayıflık koşuluna dayalı eski devlet sistemi yerine, güce dayalı yeni bir birleşik devletler sistemi ortaya çıkmıştır. Reich’ımız [İmparatorluk] eski usul barışçı politikalarıyla kıtadaki diğer güçleri bu değişen düzeni kabullenmeye zorladı, aynı zamanda da mevzuatımız tüm kültür temellerini tehdit eden sosyal uyumsuzlukları bastırmak için harekete geçti. Böylece veliaht prens Frederick’in tahminleri gözlerimizin önünde doğru çıktı: Onun devleti bundan sonra korku ile değil, haklılık sayesinde barışı koruyacaktı. Almanya genişleyen medeniyetlerin büyük çabaları arasında hak ettiği yeri almak için hazır olduğunda barış yolunda bir adım daha ilerlemiş olacaktır. On Altıncı yüzyıldaki birçok dahice önsezi zamanımızda gerçekleşiyor, o gurur duyulacak karar da gerçekleşecek: Columbus’un günlerinde bir böbürlenme gibi gözüken il mondo e poco.11 Tüm dünyanın çevresini on bir haftada dolaşabiliyorsak dünya gerçekten çok küçülmüştür ve zeki gözler için dünyanın politik geleceği ortaya çıkmaya başlamıştır.
Eğer Reich’ımız bağımsız bir sömürge politikasına götüren bu yeni yolda kararlı biçimde ilerleme cesaretini gösterecekse, engellemez biçimde İngiltere ile çıkar çatışmasına girecektir. Eşyanın doğası sebebiyle Orta Avrupa’nın yeni büyük gücü tüm diğer büyük güçlerle anlaşmaya varmak zorundadır. Avusturya, Fransa ve Rusya ile zaten anlaşma sağlanmıştır ama İngiltere ile yapılacak olan son anlaşma muhtemelen en uzun ve en zoru olacaktır; çünkü burada karşılaşacağımız politika, yüzlerce yıldır diğer güçler tarafından karşı çıkılmamış ve denizlerde dünya hâkimiyeti amacıyla uzun zamandır serbestçe seyreden bir politikadır. Çok uzun bir zamandır Almanya içtenlikle, tüm Avrupa halkları arasında şüphesiz en yüksek milli egoizme sahip olan ve büyüklüğü sadece katı ve yola gelmez dar kafalılığına dayanan bu ada insanlarının, tüm halkların özgürlüğünün yüce gönüllü koruyucuları olduğuna inanmıştır. Şimdi gözlerimiz açılmaya başladı ve politik konularda net bir anlayışa sahip olanların asla şüphelenmediği şeyleri görmeye başladık; III. William’ın döneminden beri İngiltere’nin devlet adamlığı sadece zeki ve vicdansız bir ticaret politikası yürütmüştür. Bu devlet adamlığının şaşırtıcı başarıları çok yüksek bir fiyata mal olmuştur; her şeyden önce büyük günahlar ve mezalimlerle doludur. İngilizlerin Doğu Hindistan Kumpanyası’nın tarihi, modern Avrupa halklarının tarihinde kıyas kabul etmez kötülükte bir kara lekedir. Altın hırsıyla ortaya çıkan tüccarlar düzeninin bu tarifsiz vampirleri, II. Philip’in ya da Robespierre’in eylemleri gibi fanatiklik ya da politik inançlar yüzünden mazur görülemez. (...)
İngiliz ticari hâkimiyetinin sebebi kıtada barış olmamasıdır; bu dâhice ve neredeyse kansız zaferler neticesinde, Britanyalılarda “şovenizm” kelimesiyle tatmin edici biçimde açıklanamayan bir kibir oluşmuştur. Bizde bolca bahsi geçen ama çok az okuduğumuz Daha Büyük Britanya adlı kitabında Gladstone kabinesinin ünlü üyesi Sör Charles Dilke, Büyük Britanya için gerekli gördüğü yerlerin fethedilmesini talep etmektedir: Çin, Japonya, Şili, Peru, La Plata devletleri [Arjantin ve Uruguay], Afrika’daki platolar, kısacası tüm dünya...
Böylesi talepler karşısında -huzursuzluk yaratan bu bakan boşboğazlık ederek sadece tüm İngilizlerin düşündüğünü söylemiştir- Avrupa’nın tüm halkları ortak çıkarlarla birbirine bağlıdır. Kıtanın genişleyen endüstrisi Britanya’nın sömürgelerinin besleyebildiğinden daha fazla büyüdüğünden, üç imparatorun arasındaki anlaşma kıtaya barış getirdiğinden ve Fransa bu yeni güç bölüşümüne alıştığından beri İngilizlerin denizler üzerindeki hâkimiyetinin temelleri sallanmaya başlamıştır. Bu gelişmenin devamının bir dünya savaşına neden olması ne gerekli ne de olasıdır; neticede Hollanda ticari üstünlüğünü bir savaş neticesinde değil, müttefiki İngilizlerin sevgi dolu kucaklamaları sırasında kaybetmiştir. En kuvvetli kara gücü bile denizlerin hâkimiyetini elde etme amacını güdemez. Alman politikası şu anda milli ve kozmopolittir; Britanya’dan farklı olarak komşu halkların barış içinde gelişmesine dayanır. Rusya’nın iç Asya’daki ilerlemelerine kayıtsız kalabiliriz ve Fransızların Tonkin’deki [Hindiçin’in doğu bölgeleri] her başarısına sevinebiliriz ama bugün arzumuz sadece dünyanın işgal altındaki bölgelerinin medeni halklar arasında onurlu bir şekilde bölünmesi olmalıdır... Schiller’in İngiltere’nin açgözlü orduları hakkında yüzyılın başında söyledikleri bugün hâlâ değişmemiştir. Ama umuyoruz ki yirminci yüzyılın şafağında, Atlantik’in öte yanındaki dünya bugünkü Almanların artık Schiller’in dönemindeki gibi hayatın şiddetinden kalplerindeki sessiz ve kutsal yerlere kaçmadığını öğrenir.
* Heinrich von Treitschke, Deutsche Kaempfe, Leipzig, G. Hirzel, 1896, s. 334-336, 349-352.